Liva merkezlerinden birinin, belediye dairesi salonu... Salon, ulema, meşâyıh, rüesâ-yı memurîn, ve eşrâf-ı belde ile hınca hınç doludur.
Riyâset makamını işgal eden, mutasarrıf paşa, birkaç kere, çıngırağı çalarak, sükunu temin ettikten sonra, söze başlar:
Meclis açılmıştır efendiler....Mevzu-ı ictima malum. Binaenaleyh, uzun mukaddimât ile heyet-i muhteremeyi, beyhude yormaya lüzum görmeyerek, hemen maksada giriyorum...Beldemiz tüccarân-ı mu'tebereve eşrâf-ı hamiyyetperverânından olup dört ay evvel, rahmet-i rahmana kavuşan Buzcuzâde Hacı Bahaeddin Efendi merhum, dört yüz bin liraya baliğ olan servetinden bir kısmını bazı umur-u hayriyeye teberrüğ etmek faziletperverliğini göstermiş ve bunun için vasiyetnamesine, bir fıkra-i mahsusa dercetmiş ki ( önüdeki kağıt yığını arasından, bir zarf bulup açarak) suretini heyet-i muhteremeye kıraat edeceğim...( gözlüğünü düzeltip okuyarak) "Servet-i mevcûdemin veresem arasında, bir vech-i bala taksim ve tevziğedilecek olan mikdarından artacak beş yüz lira, şerait-i âtiye dahilinde, umur-u hayriyeye sarf edilecektir. Şöyle ki, evvela Gazi Çelebi Cami-i Şerifi'nin cümle kapısına, on beş liraya bir mükellef perde alınarak, ortasına sarı ibrişimle, ismim işlettirilecek. Saniyen kulplarına ismim hak ettirilmek üzere, 'Küçük Hasan' sebiline yedi adet tunç maşrapa. Sanisen, banisinin namı altına nam-ı hakirânem yazılmak şartıyla, 'Eşref Paşa' çeşmesinin.." Efendim, vasiyet namenin bu kısmı uzunca olduğu gibi, bize taalluku da bulunmadığından, müsadenizle geçiyorum ve asıl mühim fıkraları okuyorum:"İffet ve istikamet erbabının, maalesef günden güne azaldığı görülüyor. Bu hale mühimmâ emken-i devasâz olmak ve erbab-ı iffeti teşciğ ve teşvik etmek için müttebakı iki yüz liranın iffet ve istikamet mükafatı namıyle, şehrimizin en afif ve müstakim adamına verilmesini arzu ediyorum. Nail-i mükafat olacak şahsın, iffet ve istikameti şehadet-i umum ile sabit olacak ve bu babda verilecek karar, şehrimiz vücuh-u mu'teberânından mürekkeb bir heyet tarafından ittihaz edilecektir. İffet ve istikamet mükafatını alacak şahıs, şerait-i atiyenin ifasını, mealkasem, taahhüd eyleyecektir. Evvela her fırsatta iffet ve istikametin dünya ve ahirette mucibfevz ü necat olduğuna dair, irşadâtta bulunacak ve nail olduğu mükafatı misal olarak zikr edecektir. Saniyen, her Perşembe akşamı, Yasin-i şerif tilavet edecek. Salisen, senede iki defa mevlüt okutacak. Rabian, haftada bir kabrimi ziyaretle, şayet etraf ve eknâfında hass ü haşa ke tesadüf ederse...." (kağıtları elinden bırakarak):
Efendim, yetmiş bire baliğ olan bu şartları okumaya lüzum görmüyorum. Bizim vazifemiz, beldenin en afif ve müstakim şahsı olduğu şehadet-i umum ile sabit olacak zatı ta'yin etmek...Heyet-i muhteremenizin vazifesini teshil etmek için, Belediye Reisi, Paşa ve Hakim Efendi Hazerâtıyla beraber bir namzed listesi yaptık. Fakat liste, mealteessüf, pek zengin değil. Mahalle heyet-i ihtiyariyeleri nezdinde, tahkikat yaptırdık. Ve şerait-i lazımeyi haiz ancak beş kişi bulabildik. Mahkeme ve belediye ve mutasarrıflık daireleri ile bazı mahallelere ilanlar yapıştırttık. Halkın bu şahıslar hakkında bütün bildiklerini, (Rızaenlillahi Teala) heyete bildirmesini rica ettik.
( Sesler)..Muvafık....Muvafık...
Reis: Namzedlerden birincisi belediye katiplerinden, Hafız Raif Efendi'dir...Hafız Raif Efendi'yi herkes tanır ve sever. Otuz seneden beri belediyemizde sadıkane çalışan bu adamın hiçbir fenalığını gören olmamıştır.
(Sesler)....Öyledir....Doğrudur...
Reis: Yalnız istitrâd kabilinden bir şey arz edeceğim. Bu adamcağız bir saat evvel, makam-ı aciziye geldi. Gayet garib bir şey söyledi: ' Fakirilhal, ve kesirilıyalim....Bu paranın bana büyük medarı olacak..Fakat içimde bir garib korku var..Sebebini anlayamıyorum...Beni affedin.' Dedi.
Hakim Efendi: Tevehhüme i'tibar yoktur...Biz bu müstakim adama karşı, vazifemizi yapacağız.
Belediye Doktoru: (Elli yaşında, şişman, kır bıyıklı, kırmızı yüzlü, babayani bir adam) Reis Beyefendi, söz istiyorum. Kanaat-i acizâneme göre, adamcağız tehlikeyi pek iyi hissetmiştir. Arzusuna riayet etmeli. Bu mükafattan sarf-ı nazar etmeli. Ben bu mükafatı mugayir-i ahlak buluyorum.
Doktor: Reis Beyefendi. Hakk-ı kelamımı te'min edin. Efendiler gürültüye hacet yok. Sonuna kadar söyleyeceğim. Ben öyle zannediyorum ki, bu Buzcuzâde ki, ne adam olduğunu hepimiz biliyoruz. Birbirimizden saklamaya hacet yok. Allah seyyiatını affetsin.
Müderris Zahid Efendi: (Sıtma görmemiş dik bir sesle) "Üzküru mevtaküm bilhayr"...
Doktor:Biz de Allah seyyiatını affetsin dedik ya canım. Evet bu Buzcuzâde vefatından sonra da bu vasiyetiyle hemşehrilerinebir azizlik, bir fenalık etmek istemiştir. Efendiler, bağrışmayın. Taş çatlasa söyleyeceğim. Sonra isterseniz beni taşa gömün. Efendiler bu şehadet-i umum kelimesindeki karanlık dehşeti hissetmiyor musunuz? Bu biçare adamı, bütün bir şehrin her biri, ayrı bir alem olan binlerce kafanın muhakemesine havale etmenin ne olduğunu anlayamıyor musunuz? Binlerce saygısız göze biçare bir hayatın, mütevazı' bir ailenin harîmine girmek salahiyetini vermek, cinayetlerin en büyüğüdür. Fazilete, iffete hürmetiniz varsa efendiler bırakın, o kendi köşesinde, kendi harîminde bir dağ çiçeği gibi mütevazı' yaşasın. İffet ve istikamet numunesi diye ortaya koyacağınız adam, garez, hased, kin tufanı içinde, devrilip yutulmaya namzettir. Bizde nazar-I dikkati celbetmeyen küçük kusurlar, menfaatler, bu biçare heykelin çiğ bir ziyaya ma'ruz duracak yüzünde, birer cinayet lekesi gibi görünür. Binaenaleyh bu mükafattan vazgeçin.
Müderris Zahid Efendi: Kazıyye ve bürhanlarınızdaki mugâlata ve safsatayı, delâil-i adîde-i mantıkıyesiyle size isbat ederdim amma, zemin ve zaman müsait değil.
Reis: Müzakereye devam ediyoruz. Gelen mektupları Katip Efendi tasnif etti. Müsaade buyurursanız, hülasalarını arz etsin.
Katip: Birinci mektup Hafız Raif Efendi'nin bir komşusundan... "Efendi-i mumaileyhin iyi bir adam olduğunu tasdik ediyor. Ancak geçenlerde mahallede iki kişi arasında bir kavga zuhur etmiş. Raif Efendi'yi şahit yazmak istemişler. Razı olmamış. Görmediğini söylemiş. Halbuki gördüğünü görenler varmış.
Müderris: Bu hayli mühim bir kabahattir. Demek ki o kadar salih, müttakibildiğimiz bu adam ara sıra yalan da söylüyormuş. O suretle deftere şerh verilmesini taleb ediyorum.
Katip: İkinci mektup yine bir komşusundan.. Hafız Raif Efendi geçen sene fakirilhal bir muhacir kadına bir istid'â yazmış. Bu istid'â da kadının, alîl ve hasta olduğundan bahsediliyormuş. Halbuki kadının hiçbir arıza-i bedeniyyesi yokmuş.
Doktor: Peki bundan Hafız Raif'e ne? Kadın hasta olduğunu söylemiş. O da yazmış.
Müderris:Yok öyle söylemeyiniz Doktor Efendi. İğfale vasıta olmak da iğfal derecesinde bir cürm ü günahtır. Şerh verilsin.
Katip:Üçüncü mektup mahallesinin sabık muhtarından. İki sene evvel mahallede sakin, bir dul kadının mahalleden ihrac edilmesi talebini, mutazammın bir mazbata yapmışlar. Hafız Raif Efendi bu mazbatayı imzadan istinkâf etmiş.
(Bir çok sesler)......ooooo.....Bu pek fena. Hafız Raif'ten ummazdık.
Doktor: Fenalık neresinde? Pek alâ etmiş. Ne üstüne farz?
Müderris: Bundan büyük fenalık olur mu?
Katip: Dördüncü mektup Raif Efendi'nin sabık bir kiracısından ki,Hafız'ı vergi fiyatlarını noksan yazdırmakla itham ediyor.
Doktor: Efendiler, rica ederim. Merhum Buzcuzâde'nin bunca emlâkı için kaç para verdiğimi hepimiz biliriz.
Müderris: Batıl, makis-i aleyh olamaz, Doktor Efendi. Yazılsın
Vergi Müdürü: Reis Beyefendi, müsaade buyurunuzda bu mektubu bana versinler. Tahkikat yaptıracağım. Hakikaten böyle bir şey varsa alacağı mükafat-ı nakdiyye üzerinden tazmin ettiririz.
Katip: Beşinci mektubun imza yerinde "Varsa adalet, imzaya ne hacet?" diye bir beyit var. Bu mektup Hafız Raif Efendi'nin hayat-ı hususiyyesine mütealık bazı ifşââtı muhtevî bulunuyor.
Doktor: Allah aşkınıza bunu olsun bırakınız. Canım herifin hayat-ı hususiyyesini karıştırmaya ne hakkımız var?
Müderris: Allah Allah. Hayat-ı hususiyyesini karıştırmazsak, fazilet ve iffetini ne ile mertebe-i sübuta vardıracağız. Devam et Katip Efendi.
Katip: Bazı fıkraları okuyorum. "Mumaileyh, ilk zevcesinin vefatını müteakip aldığı kadına gelince, bu, ihtiyar Ceza Reisi'nin zevcesi idi. Bu kadın bazı işlerini takip için belediyeye gelir giderdi. Raif Efendi onu belediyede tanıdı. Tam o sırada Ceza Reisi vefa ettiği için Hafız Efendi bu kadını taht-ı nikahına aldı.
Müderris: Aman Ya rabbi! Fazilet-i mücesseme telakki ettiğimiz bu adamın hayatında ne vicdansız safahât varmış..... Vazife başında.... ifâ-yı vazife halinde.... Ee devam et Katip Efendi..
Katip: Küçük oğlu, bir komşuyu darp ederek, iki dişini kırdığı için bir buçuk ay hapis yatmıştır.
Doktor: Peki bütün bu şeyler, hep bu biçare adamın zimmetine mi kaydediliyor? Oğlundan ona ne?
Müderris: Rica ederim Doktor Efendi. Raif Efendi, cidden sahib-i fazilet bir adam olsaydı ve çocuklarına sağlam bir terbiyye-i diniye ve ahlakıyye verseydi bunlar olur muydu?
Katip: Altıncı mektubun sahibi, sekiz on sene evvel Hafız Raif'in bir düğünde işret ettiğini söylüyor.
( Bir ses)....Vay gidi faziletine kurban olduğum vay..
Reis: Fuzuli müdahale olmasın rica ederim. Demek ara sıra işret kullanırmış.
Katip: Yedinci mektup, mahallesinin imamından. Geçen Ramazan Hafız Raif hastalık bahanesiyle, bir hafta oruç yemiş.
Katip: Sekizinci mektup, son Mebusan intihabında, sandık memurluğu etmiş olan, Rüştü Efendi'den. Hafız Efendi, rey vermekte serbest bırakmadıklarını bahane ederek, sandığa rey pusulası atmamış.
Reis: Yazınız. Vezâif-i medeniye ve siyasiyyesini ifâdan istinkâf..
İdadi Müdürü: "Meyl-i irtica" kaydı da ilave buyurulursa yanlış olmaz.
Katip: Dokuzuncu mektup, Serkomiserden. Geçen ay polis memuru, bir sarhoşu karakola sevk etmek için bazı zecrî-i tedabire müracaat mecburiyetinde kalmış. Hafız Raif Efendi ' hakaret ediyorsunuz, ayıptır' yolunda sözlerle müdahale etmiş.
Reis: İşaret edin. İfâ-yı hizmet halinde, polisin vazifesine müdahale.
Katip: Onuncu mektup ashab-ı mesalihden birinden. " Hafız Raif Efendi, adamcağızı bir hafta beklettikten sonra, ' ne yapayım, Belediye Reisi vazifesi başına gelmiyor ki imzalatayım' demiş."
Belediye Reisi: Vay müfteri vay. Hem amiri tenkide ne hakkı var? Kaydedin.
Katip: On birinci mektupta Raif Efendi'nin bir ihmalinden bahsediliyor. Geçenlerde belediye için münakasa ile kireç iştira edilmişti. Raif Efendi müteahhitlerden birinin mektubunu vaktinde komisyona vermemiş. Bu suretle belediyeyi yüz lira zarara sokmuş.
Belediye Reisi: Hafız Raif Efendi'nin bir çok hallerine karşı göz yumuyordum. Fakat artık tahammül edemem. Bu adamı azl edeceğim. Alacağı mükafatla dükkan mı açar,ne yapar, orasına karışmam.
Doktor: ( Avaz avaz haykırarak) Efendiler, dininiz, imanınız, namusunuz varsa, bu adamı azl edin, şehirden kovun, ne isterseniz yapın. Çünkü zaten insan içine çıkacak suratı kalmadı. Fakat artık mektuplara nihayet verin.
Reis: Devamda ne mahzur görüyorsunuz?
Doktor: Ne mahzur mu görüyorum? Onları okumaya devam edersek, belki öyle şeyler çıkacak ki, bir saat evvel iffet timsali olarak halka göstermek istediğimiz biçareyi, yarın sabah darağacına çekmek mecburiyetinde kalacağız.
Müderris: Fikirleriniz batıl. Ancak müzakereyi ben de kafi görüyorum. Çünkü gaye bu adamı muhakeme etmek değil. Yalnız iffet ve istikamet sahibi bir adam olup olmadığını tahkik etmekti. " Çok hacıların çıktı haçı zîr-i bagalde" fehvasınca, Hafız Raif Efendi'nin ipliği pazara çıktı. Reis Beyefendi, emredin de bu şahsı namzedler cetvelinden çıkarsınlar. Gelecek defa diğer namzedler hakkında tahkikat icra ederiz.
Doktor: ( Haykırarak) Hoca Efendi Hazretleri, zat-ı aliniz galiba erbab-ı iffeti birer birer sürdürüp astırarak, tek başınıza şehirde kalmaya azmettiniz.
Liva merkezlerinden birinin, belediye dairesi salonu... Salon, ulema, meşâyıh, rüesâ-yı memurîn, ve eşrâf-ı belde ile hınca hınç doludur.