Gitmek, insanın yazgısı. Öyle bir yazgı ki, gelişi bile bir gidiş insanın. Dünyaya gelişi, yeni bir yere gelişi, ayağının basması, elinin kapının kulpuna değişi... Hepsi bir gelişi mi yoksa gidişi mi ima eder gerçekte? Belki de her gelişte saklı yahut aşikâr olan gidişi. Gelmesi bile bir tür gitmek olan insanın gerçek yürüyüşünü, adımlarının hakiki yönünü ima eder. İnsanın tarihi, gitmenin bin bir hali, gitmenin bin bir yüzü. Gide gide tarihi, medeniyeti, hayatı inşa eder insan. Giderek kendini bulur. Gittikçe kendini gerçekleştirir. Durarak kendini bulması bile mümkün değildir; değil başkasını, Leyla'sını, düşmanını, dostunu, rızkını. Her buluş gitmek eyleminin bir hediyesi, bir yaprağının çevrilişi. Gitmek ile bulmak arasındaki bağın yakınlığı, yakıcılığı! Gitmeden bulunamayan hazine, gitmeden varılamayan menzil! Sanki her şey orada, bir yerlerde insanı beklemekte; insanın adımlarını, yürüyüşünü, gidişini yani gelişini. Sanki gitmek yoksa, aslında hiçbir şey yokmuş gibi. Belki bunu bildiği için insan hep gidendir. Gidip gidip bulandır. Bulduğuyla yetinmeyip yeni buluşlara, yeni menzillere kendini hazırlayandır. İnsan gidendir. Ama nasıl? Giderek bir yazgıyı dokuyan insan, giderken bin bir halini ayan eder. Giderken söyler şiirini, sözünü, ezgisini. Gider ve söyler, gider ve bırakır hüznünü, sevincini, umudunu. Umudunu rüzgâr kılar gitmesine, ateşiyle büyütür gidişini. O giderken izi kalır, iz bırakır. Dokuduğu hayatı örneğin, okuduğu hayatı. Mısraları. Hikâyesi. Yüzü, gözü; kalbinin vuruşları, aklının uçuşları. İz kalır. Silinen izler, silinmez izler. Hatıraların küfü, hatıraların parıltısı. İnsan giderken söyler türküsünü; bütün sözünü. İnsan hep söyler, sürekli gider çünkü. Gitmeye dermanı kalmayınca, adım atamayınca, son söz yapışır kuru dudaklarına, sönük bakışlarına. Son adım da budur; gözlerin ışığı gider, söner; son söz söylenir. Bu, insanın, gitmenin kendine bir yazgı dokuduğu varlığın, kendine son bir iyiliğidir. Öyle bir gider ki insan, tarih peşinden yürür. Her şey insanın gidişine bakar. Gitmenin kendisi bile. Bazen insan çekip gider; her şeyi geride öylece bırakır. Bazen güle güle, güle oynaya gider; gönlünce, kalbiyle. İçtenlikle vedalaşarak, dualarla, umutlarla. Kimi zaman kaçarcasına gider, ardına bile bakmaya fırsat bulamadan. Gözü arkada gider. Başı dik gider. Gider kendini bulur insan. Gider kendini kaybeder. Gider yüzü kızarır, başı öne düşer. Yoksa hayat, gidişlerin toplamı mı bir bakıma; gitme hallerinin yalın dökümü mü? Nice gitmelere tanık hayat, nice gitmeleri izledi keskin bakışlarıyla, bilge haliyle! Hangi gidişi görmedi ki, hangi gidene bakmadı ki? Peygamberlerin gidişini seyretti, sonra bir ülke olup dönüşlerini. Öz yurtlarından sürülenlerin/sürgünlerin hüzünlerini gördü. Kanlı bir diktatörün gidişini geçirdi sayfalarına; kimselere el sallayamadan, kimselere bakamadan gidişini. Bir yiğidin gurbete gidişine, başına gelen hallere dokundu. Her gidişe yakılan türküyü, ağıdı, aşkı, umudu ve hüznü duydu hayat. Gitmenin binbir halini dokudu durdu hayat.
Gitmek, insanın yazgısı. Öyle bir yazgı ki, gelişi bile bir gidiş insanın.
Sanki gitmek yoksa, aslında hiçbir şey yokmuş gibi. Bu şehrin gidişleri de bazen şiirleri var ediyor bazen de öyküleri.Nazan bekiroğlunun da dediği gibi 'yok yok bu dünyada; yok var, var var.' gitmeyi de var eden kalışlar var. Yüreğinize sağlık hocam bu yazıyı her siteye girdiğimde okuyorum.Muhabbetle...
Her gidiş gurbeti çağırır yakasında pahalı bir rozet gibi takılmıştır gözyaşı, kıyamazsın, kıydırmaz zaman bırakıp gidiverirsin yarı, anayı, babayı...Yüreğinize sağlık hocam
Gidiyormuyuz, kaçıyormuyuz? Nereye gidiyoruz, nereye kimden kaçıyoruz.
Doğru geliş bir gidiştir...
Ancak, dünya şuanda gitmiyor adeta kaçıyor....
Hatta insan kendinden de kaçıyor....