Allah ne kadar büyüktür, Ekinlere güneş verir çocuğum. Beni mavi sabahlara devreder, Mavi güller gibi uykum.
Allah ne kadar büyüktür, Kuşlar gönderir dallarımıza. Karanlıklar kalbe dolduğu vakit, Nasibi terk ederiz bir yıldıza.
Asumâna asılıp kalan yalnızca hoş bir sadâ işte... İnsan ve ona dair her şey fani. Şiir belki de bu yüzden göğe tırmandığımız bir merdiven gibi. Sonsuza, aslında bütünüyle fenaya gark olma beklentisi. Her büyük şairin şiirinde nokta yok, oysa virgül pek çok. Beklemek bu... Bir fikr-i sabit. Virgül gibi çengeli hepimizin boynunda.
Allah ne kadar büyüktür, Yol verir gemimize denizler üstünden. Garip sonsuzluklar duyarız Sular akarken, bulutlar yürürken.
Bu mısraların sahibi Fazıl Hüsnü Dağlarca'da da aynı beklenti, aynı fikr- i sabit var. Sonsuzluk.. Ama o da aramızdan ayrıldı, bırakmak istemediği bu dünyaya gözlerini yumdu. Ekim ayında İstanbul'da vefat etti. Şair daha sonra Karacaahmet Mezarlığı'nda toprağa verildi.
II.
Türk edebiyatı ürünlerinin sinemaya uyarlanması hatta artık dizi haline getirilmesi oldukça popüler bir hale geldi. Bu kötü bir durum mu diyecekseniz, evet, diyeceğim. Son derece bayağı bir durum. Çünkü popülerlik eseri özünden uzaklaştırdığı gibi, bu ticaret her şeyi ayakaltı bir duruma getiriyor. Sinema edebiyatla aynı şey değildir ama amacı aynıdır: Ünlü yönetmen Andrey Tarkovski şöyle diyor: "Ne olursa olsun, yalnızca bir meta olarak "tüketilmek" istenmeyen her türlü sanatın amacı, hiç şüphesiz kendine ve çevresine, hayatın ve insan varlığının anlamını açıklamak, yani insanoğluna gezegenimizdeki varoluş nedenini ve amacını göstermek olmalıdır. Hatta belki de hiç açıklamaya bile kalkmadan bu soruyla karşı karşıya getirmelidir." Bu sözlerle kendi sinema ve edebiyat analyışımıza bir baktığımızda ortaya trajik bir durum çıkıyor ne yazık ki. Yazarın amacı sahih olsa da yönetmen eseri rezalet bir hale dönüştürebiliyor. Sinema, insanı "mutlak gerçeği" aramaya itmek yerine, gerçeği hayale dönüştürüyor. Fars ve Türk edebiyanın önemli bir eseri olan Cemşit ile Hurşit'te İranlılar tarafından sinemaya uyarlandı. 300 Spartalı filminde Perslere hakaret edildiğini öne süren İran, Ahmedi'nin bu ünlü mesnevisini animasyon olarak filme aktardı. Neye benziyor izleyip görelim! Cemşit'le Hurşit arasındaki aşkı anlatan mesnevi, nasıl bir senoryaya dönüşmüş bir bakalım. Ama şu bir gerçek ki, İran sineması, pek çok imkanlızlıklara rağmen Türk sinemasından daha başarılı yapımlara imza atıyor. Umarız bu da onlardan biridir.
III.
Türkiye'nin önde gelen edebiyatçılarının katılımıyla gerçekleştirilecek olan "9. Antalya öykü günleri", 14 Kasım'da başladı. sürecek "Öykü Günleri"ne konuşmacı olarak Ethem Baran, Abdullah Ataşçı, Nusret Gürgöz, Hürriyet Yaşar, Şehmus Ay, Nalan Barbarosoğlu, Müge İplikçi, Saba Kırer, Neşe Karel, Hasan Kıyafet, Nuri Erkal, Kamile Yılmaz, Mustafa Asoğlu, Celal Hafifbilek ve Aydın Şimşek katılacak.
IV.
Uluslararası Türk Halkları Çocuk Edebiyatı Kongresi Bakü'de başladı. Azerbaycan Kafkas Üniversitesi'nin ev sahipliğini yaptığı kongreye 200'ün üzerinde bilim adamı, yazar ve şair ile 10 ülkeden 58 üniversitenin öğretim görevlileri katılıyor. Kongrenin açılış konuşmasını yapan Kafkas Üniversitesi Rektörü Ahmet Saniç, Türk dünyası ülkelerinin sadece ekonomik ilişkilerini değil, kültürel ve edebi alandaki ilişkilerini de geliştirilmesi gerektiğini ifade etti. Bu aslında uygulaması çok gecikmiş bir tesbit. Çocuklarla kitaplar ihmal edilip unutulmaktan, varlıkları anlaşılmıyor. "Feryâd ki, feryâdıma imdâd edecek yok" diyor ya Nigar Hanım. İşte öyle bir şey halimiz.
V.
Nigar Hanım kadar umutsuz değilim yine de ben. İyi şeyler oluyor teselli bulduğumuz. Kayseri Büyükşehir Belediyesi, Türk hikayeleriyle çocuklara doğru ve etkili konuşabilme yeteneği kazandırmayı amaçlamış. Büyükşehir Belediyesi, ilköğretim 3, 4 ve 5. sınıflarında öğrenim gören çocukların hem Türkçeyi doğru kullanmaları hem de okuma alışkanlığı kazanmaları için 'Türk Hikayelerinden Seçmeler' adlı yeni bir etkinlik düzenleyecek. Büyükşehir Belediyesi Kültür Sanat Etkinlikleri içerisinde yer alan 'Türk Hikayelerinden Seçmeler' adlı etkinlikle çocukların, Türk Edebiyatı'nın önde gelen hikayeleri eşliğinde doğru ve etkili Türkçe konuşma, iyi-kötü, güzel-çirkin, doğru-yanlış gibi kavramları öğrenirken aynı zamanda eğlenceli saatler geçirecekler.
VI.
Dergiler... Anadolu'nun dört bucağından bin bir zorlukla çıkarlar okuyucunun karşısına. Zor iştir dergicilik. Tutunmak, ayakta sapasağlam durmak gerek. Özveri, disiplin, kalite gerek. En önemlisi maddi kaynak elbette. Keyfiyete mahal vermeden, derdi bilen, dertlenen ve direnen dergiler var hala nitekim. Daha önce yazmıştım Sühan dergisini. Sivas'ta çıkan bu güzel dergi, bir son sayı ile vedaya hazırlanıyor. Her sayıda güzel sürprizlerle kuşanıp gelen Anadolu dergilerinden Ada, son sayısında Selim İleri'yi dosya konusu olarak çalışmış. Kuşatıcı bir dosya. Edebiyatımızın 10 tanınmış, şair ve yazarı Selim İleri'ye birer soru sormuş, o da cevaplamış. Ayrıca Ayşe Sarısayın, Ertuğrul Aydın, Karin Karakaşlı, Mehmet Ünver, Fatih Kanter, Hasan Öztürk, Duygu Seçkin, Selçuk Erat, Serkan Türk ve Arzu Alkan farklı yönleri ile İleri ve eserlerini irdeliyor. Yolcu, o her zamanki uyarıcı, sorgulayıcı sesiyle, Derman Arıyorsan Derdine Dön, diyor kapağında... Nurullah Genç, Yaşar Bedri, Mustafa Yürekli, Mehmet Aycı, Özcan Ünlü, Ümit Zeynep Kayabaş, Onur Caymaz, Müştehir Karakaya derginin tanıdık şair ve yazarları. Orta sayfada M. Gülsüm Karaca'nın Mustafa Kutlu ile yaptığı söyleşi var. Sühan'ın ağustos-eylül sayısında derinlikli ve zevkli bir "Sivas" satırlara sızdırılmış. Şöyle bir ikindi vakti, elinizde bir bardak çay, sayfalarını çevirip, kokusunu içinize çekerek,sesini, sözünü sindire sindire heceleyerek bir şeyler okuyun.. Dergilerden, Hikmetlerden.. Eksilmeden eksikliğimizi bilmek için.
VII.
Diyarbakır'ın tarihi Kervansaray'ı şimdi kitap sarayı olmuş. Hasan Paşa Hanı içinde 800 metrekareye kurulan kitap satış merkezi Batı'daki illeri kıskandıracak özelliklere sahip Diyarbakır Ensar Kitap Kültür Merkezi açıldı. Ülkemizde kültürün ve kitabın birleştirici etkisi olduğunu inandığını belirten Ensar Vakfı'nın Diyarbakır'da Tarihi Hasan Paşa Hanı içerisinde hizmete açtığı kitapevi 800 metrekarelik alanıyla göz kamaştırıyor. Kitapevi, kitap okuma, inceleme ve dinleme yerleriyle bölgenin en büyük kitap ve kültür merkezi oldu. Tarihi mekanın mimari ve özgün dokusuna zarar vermeden açılan kitabevi tarihin ruhunu hissederek kitaba ve kültüre ulaşmak isteyen herkese her kategoriden 100 bin adet kitapla, bol çeşit kırtasiye malzemesi ile hizmet vaad ediyor. İnsan bakmaya doyamaz ya hu! Ne güzel!
VIII.
Başlangıçta görme engellilere yönelik hazırlanan sesli kitaplar, son yıllarda uzun yolculuklar yapanlar veya işleri yoğun olanlar için kitapla buluşma yolu haline gelmiş. Görme engelliler için üniversitelerin, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Milli Kütüphane'nin yürüttüğü ve internette kullanıma sunduğu kitapların seslendirilmesi uygulamasına, son yıllarda kitapseverler de ilgi göstermeye başlamış. Bu ihtiyaca binaen "Sesli kitaplar" yayınevleri tarafından müzik eşliğinde profesyonelce seslendirilip CD ve kasetler halinde kitapçılarda boy göstermeye başladı. Ahmet Davudoğlu bir makalesinde zaman mefhumunun batılıların anlayışındaki dümdüz bir doğru gibi değil, doğuluların anlayışındaki gibi bir çember şeklinde olduğunu ifade etmiş. Çünkü zaman mefhumunu bir doğru kabul edersek geçmişi hep siliyor, hep ileriye bakıyoruz. Oysa zaman bir çember gibi döndükçe tekerrür ediyor. Geçmiş yerli yerinde, aynı şeyler yeniden yaşanıyor halbuki. Eskidendi, dediklerimiz günümüzde yine oluyor. Çocukluğumda , televizyon yoktu evimizde. Ramazan'da biz de sahura kalkar, sahurdan sonra radyoda seslendirilen hikayeleri dinleyerek uyurdum. Çünkü kitaplarım yoktu.. İyi ki radyo vardı. Yukarıdaki haber zamanın değişmeyip, döndüğünün delili. İyi ki radyo var..
IX.
Son söz. Radyo demişken. Güldürürse bahtımın encamı güldürsün beni. Karciğar bir beste. Hafız Burhan'dan dinleyin... İcrası fevkalade... Vesselam!
Asumâna asılıp kalan yalnızca hoş bir sadâ işte... İnsan ve ona dair her şey fani. Şiir belki de bu yüzden göğe tırmandığımız bir merdiven gibi. Sonsuza, aslında bütünüyle fenaya gark olma beklentisi. Her büyük şairin şiirinde nokta yok, oysa virgül pek çok. Beklemek bu...
Zamanın dişlileri arasında kaybettiklerimi ararken,bir isim takıldı aklıma derken dudaklarımdan dökülüverdi,bir dost mesafelerin çaldığı araya ayrılıkların koyduğu bir dost,seni bulmak ne güzel bir duygu.Yüreğine sağlık çok güzel olmuş.Uzaklardan selam ve dua ile bir dost...