« Anasayfa | Künye | Arşiv 25 Nisan 2024, Perşembe
Gündem: Kültür-
Sanat
Gündem: Hayat
40i Gündem Nöbetçi Köşe
40PENCERE
Edeb Yahu
Nedret Kudret
Erdem Bayazıt Ey!

Gölgelik
Köksal Alver
Tek Söğüt

Dil Ağacı
İbrahim Demirci
Kafı Yutanlar

Kelimeler ve Şeyler
Abdullah Harmancı
Seni Ne İhtiyarlattı?

Mızrak ve İlmihal
Ahmet Murat
İmamın Hatırlanışı

Saksağan
Osman Özbahçe
Dünya Aklıma Yatmıyor

Şiir Çıkmazı
Mehmet Solak
Kimi, Nereye Götürür Şiir?

[ Edebiyat -> Kırkpâre ]

Döngü / Hayati Ateş

30.10.2004 - 14:29

Zembereğinden boşalan rüzgar herşeyi süpürüyordu ortalıktan. Yarpuzların, susamların, kekiklerin omuzları düşmüş, belleri kırılmıştı. Yapraklarını bırakı bırakıvermişlerdi serin sulara. Sığırcıklar, alakargalar, saksağanlar kuşkuyla ötüşüyorlardı. Baykuşların, yarasaların sesleri bir yaklaşıyor, bir uzaklaşıyordu.

Oysa, dizlerinin üzerinde doğrulmaya çalışıyordu. Titreyen bedenine nasıl dirayet telkin edileceğini bilmiyordu. Yerden avuçladığı toprağı yüzüne çalıyor, çıkmayan sesiyle feryatlar içinde çırpınıyordu. Aşağıdan kasıtlı olarak gözlerine yansıyan yalçın kayalıkların oyukluklarını içinin aynası sanıyordu.

Sarı buğday başakları, yeşil hardallar, ebe gümecileri kaskatı karanlığa gömülüyorlar, boyunlarını kısıyorlardı. O yürüyor, tarla uğultuyla üğrünüyordu. Burgacanlara, korungalara sığınan tavşanlar, kaplumbağalar, bıldırcınlar safvetle ve heybetle kaçışıyorlardı. Yavruları neşeyle peşlerine takılıyordu. Çamurlu yollarda oynayan bebeler, dünyayı kirli bir paçavra belliyorlardı. Muzip rüzgar tarafından eteği açılan samanlık küllerinin içindeki ölü fareler boz boz sırıtıyorlardı. Susuz kalan bir kuş yavrusu gibi ağzını açan, dizlerine tekrar yükleniyordu. Gözleri beleriyordu. Genzine kaçan kül ve dumanın izini yutkunarak silmeye çalışıyordu. Her şeyden vazgeçmenin en makul yol olduğunu anlıyor, fakat bu yola nasıl düşüleceğini bilmediğinden kendini sırt üstü toprağa bırakıyordu. Yukarıda yıldızlar ipil ipil parıldıyordu.

Çocukların ağızları, yanakları kan kırmızıya boyandığında böğürtlenler ne güzeldi. Kuşburnu, vişne, kiraz ne hoştu. Her bir tanesinde bir güneş saklıydı. Meltem vardı ayvaların altın tüylerinde. Ağızlara körpe imbatlar dolduruyordu çilekler. Salkım söğütler rüzgarlara perçem salıyorlardı. Öküzlerin, mandaların huzurla geviş getirmelerini hızlandırıyordu mürdüm eriklerinin sakin duruşları. Sokaklar sokakların, yollar yolların, köprüler köprülerin en sadık dostuydu.

Uykularını alamayan insanlar iskeleye taşınıyordu. Uykularını alamadıkları için hırsla, öfkeyle, panikle günü kovuyorlardı başlarından. Herşeyi görmezden gelen gözlerinde uykunun darp izleri vardı. Yağmur esintileri içinde minibüsler geçiyordu. Otobüsler sırtlarında taşıdıkları gurbetleri gözüne kestirdikleri insanların başlarına boca ediyorlardı. Sokaklara, yollara çöp atarak kaçan insanlar birbirlerinin yüzlerinde çirkeflik görüyorlardı. Sessizce kaçıyorlardı birbirlerinden. Herkes ötekini elbirliğiyle uyutulan fırtınanın kuyruğuna basmaya namzet bir ifrit biliyordu.

İş yerlerinden sağ salim çıkılıyordu. Tereyağından kıl çekercesine kendilerini işe kaptırmamış olmanın başarısıyla sokaklar dolduruluyordu. Yüzlerdeki maskelerden ibaret olan konuşma mevzularıyla herkes birbirini avutuyordı. Kalabalığın köküne kadar inenler, başkalarının yalnızlığı karşısında gevşeyerek kendilerini unutuyorlardı ıssız ovalarda. Faytonlar akıyordu, bahçeler sulanıyordu. Üzerine düşen hiçbir şeye ikirciklenmeyen toprak gururla geriniyordu. Bütün ejderhalar sessizlik olup yakıcı nefesleriyle kükrüyorlardı. Dünyanın bütün köpekleri kendi hallerine yanmaksızın hadsizce ürüyorlardı.

Midesi bulanıyordu yatanın. Yan tarafına yüklenerek doğrulmaya çalışıyordu. İçine düştüğü ortamdan dizlerinin üzerine çıkmaya yelteniyordu. Bir eli yerdeydi. Toprak geri geri açılıyordu. Eciş bücüş karaltılar önünden geçiyordu. Hiçbir şey, hiçbir şeye benzemiyordu. Trenler, uçaklar, kuşlar saçmalıklar yaparak şımarıyorlardı tepesinde. Dizleri çeliniyor, yan tarafına yıkılıyordu. Elinin altında sandığı sözcükler kuyruğu kopan köpekler gibi sarmal dairelerle karanlık gökyüzüne ağıyorlardı. Bir "İmdat!", bir "Bana bir şeyler oldu!", bir "Yetişin!" ifadelerini mumla arayacaktı ama, mumlar mumluktan, fenerler fenerlikten o kadar uzaklaşmıştı ki! Şaşkın şaşkın ceplerini yoklama cüretini gösteriyordu. Bir ulumadır kopuyordu ormanın derinliklerinden; "Ne kadar şakacısın be maskara, ne hazinsin!" Kavaklar acımasızdı, kayalar hınçlıydı. Kanatları tırpandan koca kara kartallar iştahla pençelerini bileyliyorlardı. Dudaklarına saplanan dişlerine, vebalin keskin tırnakları diyordu. Razı oluyordu feci akıbetine. "Ben hazırım!" diyerek bayrak sallıyordu sonsuzluğa. Kokmuş kelime cesetlerini kullandığı için kimse duymuyordu. Neyini aradığını bilmeden harıl harıl kendini didikliyordu. Kendine ışık tutacak istifhamlar yapış yapış ellerine, yüzlerine, gözlerine bulaşmış olarak doğruluyordu yatağında. Bütün gördüklerine göz yumma zorunluluğu başını fena halde döndürüyordu. Foyasının farkında olmadığını çıtlatan ağrı kesici hap, haince ışıldıyordu etajerin üzerinde; masumiyetle cilveleniyordu.

Zembereğinden boşalan rüzgar herşeyi süpürüyordu ortalıktan. Yarpuzların, susamların, kekiklerin omuzları düşmüş, belleri kırılmıştı.  
Edebiyat DergilerindenTümü »

» Düşman Kazanma Sanatını Bilen İnsan / Sami Güçlü
» Hamdolsun Teşrifatçı Değilim / Hüseyin Akın
» Babam Gelmiş Babam Gitmiş Türkiye Varmış Türkiye Yokmuş / Osman Özbahçe
» Epik ve Dramatik Şiir Hakkında / Goethe-Schiller
» Evden Bozma Bir Pansiyon / Hayriye Ünal
YarışmalarTümü »

» Öğretmenler Duysun Öğrenciler Katılsın
» Alvarlı Efe'de İlâhi Aşk Konulu Yarışma
» Ceyhun Atuf Kansu Ödülü Başvuruları Başladı
» Cemal Süreya Ödülü'ne Başvurular Devam Ediyor
» Ümit Kaftancıoğlu Öykü Ödülleri
Türk Şiir AnıtlarıTümü »
» Şeyh Galib
» Taşlıcalı Yahya
» Ahmet Haşim
» Namık Kemal
» Mehmet Akif Ersoy

Yorum yazabilmeniz için üye olmanız gerekiyor. Üye olmak için tıklayın.

(Üye iseniz sayfanın en üstünde sağ tarafta yer alan kısımdan giriş yapmalısınız.)


Henüz yorum yapılmamış.

Üye Girişi
Kullanıcı adı
Şifre
Beni hatırla
Şifremi unuttum!
Ücretsiz Üye Olun!
Son 10 Yorum
toplantı (10.12.2013 - 17:25)
tek söğüt (26.02.2013 - 01:08)
yok var, var var (26.02.2013 - 01:06)
Hoş bir yazı (17.08.2012 - 00:19)
beklerken (27.05.2012 - 21:07)
bir yorum (21.12.2011 - 20:20)
bir yorum (21.12.2011 - 20:13)
işte tam da böyle (18.11.2011 - 20:37)
Gitmek (18.11.2011 - 19:53)
ELİF LAM RA (28.10.2011 - 00:02)
Yorum için üye olun!