İki hurma ormanıdır gözlerin, seher vakti Yahut iki balkondur Mehtabın kendisinden uzaklaşmaya başladığı. Bağlar yapraklanır gözlerin gülümsediğinde Ve ışıklar dans eder Nehrin üstündeki aylar gibi Seher vakti bir küreğin ağır ağır dalgalandırdığı, Ve sanki derinliklerinde yıldızların titreştiği.
Gözlerin batar şeffaf hüzünden bir siste Bir deniz gibi, üstüne gurubun ellerini serdiği, Onun içindedir kışın sıcaklığı, Sonbaharın titreyişi, Ölüm, doğum, karanlık ve aydınlık. Alevlenir ruhumda hıçkırık Ve yabanıl bir coşku, göğü kucaklayan, Aydan korkan bir çocuğun coşkusu gibi
Sanki içiyor bulutları bulutun kemerleri... Ve eriyor damla damla yağmurda... Ve çocuklar kıkırdıyor bağlardaki çardaklarda Ve yağmurun şarkısı gıdıklıyor Ağaçlardaki kuşların sessizliğini Yağmur Yağmur Yağmur
Esniyor akşam ve döküyor bulutlar Ağır göz yaşlarını olabildiğince Ve bir çocuk uykudan önce sayıklıyor Annesinin mutlaka döneceğini -Çünkü uyanmıştı bir yıl önce Ve bulamamıştı onu, Sorunca nerede olduğunu Şöyle demişlerdi: Yarından sonra yine geri dönecek-
Oysa fısıldıyordu oyun arkadaşları Annesinin ölüm uykusunda olduğunu Orada, dağın eteğinde; Toprağından yiyip yağmuru içtiğini. Ağlarını toplayan, Sulara ve kadere lanet eden Ve ay batımına şarkı söyleyen Hüzünlü bir balıkçı gibi. Yağmur, yağmur, yağmur Yağmur, yağmur, yağmur.
Bilir misin nasıl bir hüzün verir yağmur? Ve nasıl ağlar su kanalları, döküldüğünde? Ve nasıl bir kaybolmuşluk hisseder Yağmurda tek başına kalan? Sonsuz- akan kan, aç insanlar, Aşk, çocuklar ve ölüm gibi- Yağmurdur bu.
Ve gözlerin dolaştırıyor beni yağmurla Ve şimşekler siliyor körfezin dalgaları boyunca Irak sahillerini Yıldızlar ve istiridye kabuklarıyla, Ve aydınlanmak istiyor sahiller Fakat gece örtüyor üzerini Kandan bir örtüyle.
Bağırıyorum körfeze: "Ey körfez, Ey inci, istiridye ve ölüm veren!" Ve ses yankılanıyor bir inilti gibi: "Ey körfez, Ey istiridye ve ölüm veren!"
Duyabiliyorum neredeyse Irak'ı Şimşekleri toplarken Ve yıldırımları biriktirirken Dağlarda ve ovalarda, Ve böylece açtığında insanlar onun mührünü Bir eser bırakmaz rüzgarlar Semud kavminden, vadide.
Duyabiliyorum neredeyse hurma ağaçlarını Yağmuru içerlerken, Ve duyabiliyorum köyleri, inlerken, Ve göçmenleri, mücadele ederken Kürek ve yelkenlerle Körfezin fırtınalarına ve şimşeklere karşı, Şarkı söyleyerek Yağmur... Yağmur... Yağmur. Açlık var Irak'ta Oysa saçar orada tahılı hasat mevsimi Kargalar ve çekirgeler doysun diye Ve öğütür tahıl ambarlarını ve taşları Tarlalarda dönen bir değirmen... Çevresinde ise insanlar. Yağmur Yağmur
İki hurma ormanıdır gözlerin, seher vaktiYahut iki balkondurMehtabın kendisinden uzaklaşmaya başladığı.Bağlar yapraklanır gözlerin gülümsediğindeVe ışıklar dans ederNehrin üstündeki aylar gibiSeher va