Neden var olanla yetinilmiyor? Neden di'li iktidar koca ülke sana yetmiyor? Neden gün için dün yitiriliyor? Neden nefis hep otorite? Neden karşı penceredeki için odadakinden olunuyor? Söyleyin nolur, neden uzak hep çekici geliyor?
Günüm dün olduğu gibi şehri gezip gözlemlemekle geçti. Gözlem yorum doğuruyordu. Yorum yapmalı, izlenim değerlendirip kağıda dökmeliydim. Tek bir yorum dahi yapamadım. Yine titremesine engel olamadım bedenimin, ruhumun daralışına, terlemeye, dalmaya eskilere. Ve gecenin bir yarısına değin, gözyaşlarıma.
Tıkandım.
Cihanı tek cümleyle anlatmış yazarları şimdi daha iyi anlıyorum. Bir çift gözü yıla yaymış, toprakla dünü yad edip günü paylaşmış olanı, nehre yokuş aştıranı, İstanbul'un taşını cihana yeğleyeni, bizlere yazacak bir şeyler bırakmayanları daha iyi anlıyorum artık.
Onları değil belki ama dönemlerini kıskanıyorum. Günün en popüler yazarı olacağıma, Onlara ilham olan milyonlarca isimden bir harf olmayı istememi şimdi daha iyi anlıyorum.
Her gün bu damlaların burnumu aşındırmasından ve retinama takılanlar yüzünden keşke deyip titremekten bıktım artık.
Şeklen değil samimi bir gülücük ya da içten bir tebessüm, pembe bir yanak, gerçek bir sohbet, Ata anma, yitiği irdeleyip şükretme, selam salma ilk adımda, ağaç gözlemleme, ön ilikleme dede önünde, ilim fen çalışma, örf bilme, adet bilme, kültürle özdeş bedenlerle buyur etme.
Vesaire. Evet evet vesaire. Yani önemsiz, umursanmayan, söylenilesiliğini yitirmiş gibi anlamlarda.
Genişi yitik ve umursanılası olmayanlar ne yazık ki...
Keşke gözlerin gizlerindekileri göremeseydim. Ne bileyim anlayamasaydım bende, baksaydım işte.
Elim titriyorsa ve tüylerim mısır koçanı edasındaysa yazarken ya da kalpte bir sızı zamanın kısa sözcüklerini fısıldıyorsa da kulaklarıma, bir yandan da dekolteyle afişe edilmiş vücutlar sarıyorsa da etrafımı yazıyorum işte. Kimse kendini soyutlamasın. Genelleme dışına kaçmaya veya ben farklıyım, demeye kalkmasın... Hepimiz suçluyuz. Sakın hiçbiriniz Ata'da veya sistemde, hele de bahşolunanların eksiklerinde aramasın suçu. Her suç bireylerde değilse de bireyde. Ya sende ya da bende. Ne dünde ne de bugünde. Ne Fransız'da ne İngiliz'de. Ne yasada, ne alınyazısında ne de kaderde. Suç hepimizde. Benliksiz yaşayanlardadır suç, sahte kişilerde, görmeyen, retinasına film takmayan, düşüncesini dahi yöneten, doğruyu bilmeyen, anmayan hiçbir vakitte, savaşım vazgeçmişle, yitik değerleri kazanmak deyip dost sohbetinde sağ çarpraz esmer gözetleyenlerde, ruhunu başıboşluğa sevk edip günün üç vakti titretenlerde, pembesini yitirmiş panjurluda ebeveynleri çorba üzerine boca ederken fırının dünden kalanlarını, cafelerde hamburger sipariş edenlerde, alın terine ihanet edenlerde, günü bitmicek, ölüm gelmicek, bedeni dokuz tahta altına hiç inmicek zannedenlerde, iki kuruşa beyaz adını kirletenlerde, yardakçılarda, kalpazan, dolandırıcı, iki yüzlü sahtekarlarda, gün için tarih satanlarda, toplu mezar kazdıranlarda, ülke yıkıp kıta alanda, ben deyip sırt dönenlerde, kendine olunca ah deyip komşuya olunca vah demeyenlerde...
Temelinde hak yiyeni arka sokağa kitlerim, Hakkı bilmeyenlerde.
Aslında suç hiç kimsede değil, suç bende. Suç Deniz'de. Suç koca dünyada yazacak bir tek güzel cümle dahi bulamayan, yüzüne tebessümü haram saymış, boşver diyemeyen, para, şan, şöhret için dahi huylarına gidemeyen, tatmin edemeyen, en kötüsü kendisi düzende temel taş edasında var olmasına karşın, değilmiş izlenimi vermeye çalışan yitik Deniz'de.
Bu yazdıklarımdan sıkıldınızsa eğer; suç ne dününüzde, ne kalemimde ne de mürekkebimde. Suç kuklamsı sürüngende.
Neden var olanla yetinilmiyor? Neden di'li iktidar koca ülke sana yetmiyor?
size sonuna kadarkatılıyorum; suç hepimizde... Tebessümlerimizi eksik tuttuğumuz için mesela.Neme gerek dediğimiz için suç bizde ve kabullenmediğimiz için bu gerçeği.