İki papatyaydı gözleri aklımda tuttuğum bahçelerde büyürdü kuşları emerdi duvarlar akşamları papatyalar ufka yürürdü
bana doğru elleri kına tutardı geyikli gezerdi parmakları saçlarımda Kutsal Kitap'tan sahife öper gibi öperken başımı, bir ırmak koşar karşılardı dudaklarını tutuşunca güzel tutuşurdu bir cangıldı çünkü saçlarım
paldır küldür geçerdi zaman önümden bir de bakardım ki harelemiş gövdemi ellerimden gürültüyle çıkardı tırnaklarım, alnım genişlerdi birden ben yaralarımı överdim uluorta, o silerdi ben onun en çok bu huyunu severdim
ne zaman yağmur yağsa kokun yükselir topraktan bir ağaç devrilir o zaman çocukluğumun üstüne bir kurt gibi ulur yüzüm kendine aynalardan üşürüm, çok üşürüm, kan puslanır damarlarımda
bir dövme gibi taşıyorum karanlığı sağrımda yokluğun karanlık, tuz gibi dağılıyor beynimde hangi pencereden baksam karanlık gözüme batıyor bir balık gibi çırpınıyor kalbim kafesinde
bir akasya ağacıydı sevdiğim, yemin ederim tepeden tırnağa aşk kesilirdi dalları kesilince bir düşünce gibi tutardı güneşi yüzünde öyle ki sarı kokardı saçları otların uğultusunda duyarım hâlâ sesini kelimeleri beğenmezdi çünkü çiçek dökerdi sadece bir akasya ağacıydı sevdiğim, bunu kimse bilmedi
İki papatyaydı gözleri / aklımda tuttuğum bahçelerde büyürdü / kuşları emerdi duvarlar akşamları / papatyalar ufka yürürdü
Atilla kardeşim; işte şiire hizmet budur. Şu mubarek mısraların her birini bir ağaca asmalı ki, rüzgar alıp götürsün. Ve görsün görmeyenler, nasıl büyür büyüyen.
Saygılar.