Emre Arolat: "Mimarlık benim için bir dünya görüşü üzerinden şekillenen ve o denli tutarlı olan bir iş üretmektir."
06.03.2008 - 01:46
Kendine özgü mimari kimliğiyle çağdaş mimarlığın Türkiye'deki önemli isimlerinden mimar Emre Arolat'ın Mimaran dergisinde yayımlanmış röportajından yapılan kısa bir derlemeye yer veriyoruz.
1998 yılından beri çeşitli üniversitelerde atölye yürütücülüğü yapmaktasınız. Hem içeriden hem dışarıdan birisi olarak mimarlık akademiyasındaki mimarlık eğitimi anlayışını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Genel olarak mimarlık eğitimini çok sorunlu buluyorum. Bunu sadece eğiticilerin veya öğrencilerin sorunu olarak değil dünyanın bugünkü ahvalinin bir sorunu olarak gördüğümü söyleyebilirim. Mimarlığı doğrudan doğruya bir takım üsluplar, şekiller, biçimler, motifler üretmekten ziyade, her yapılan işle taze veya geçkin bir sözün üretildiği, bir cümlenin kurulduğu ve bir dünya görüşü üzerinden şekillenen tutarlı bir iş üretimi olarak algılıyorum. Bu anlamda mimarlık eğitiminin bu tür bir tarifin üreteceği alanlardan tamamen uzak bir anlayışla ele alındığını gözlüyorum. Hatta ilginçtir, eğitimcilerin çok önemli bir çoğunluğu düpedüz karşıdırlar böyle verbal bir yönelime. "Mimarlığın bir sözü olmalıdır" görüşüne itibar etmez ve ettirmezler genellikle. Pratiğin içinde olup, çok sayıda ve sıklıkla yapıp eden birisi olarak, bir de bunu söylediğimde bana sanki uzaydan gelmişim gibi bakan pek çok mimarlık eğitimcisiyle karşılaştım. Öte yandan dünyanın yaşamakta olduğu çalkantılı ve kaotik durumun, bu denli adaletsizlikler üzerine kurulu olma halinin ve bu adaletsizlikleri dünyaya neredeyse bütünüyle hakim kılan kapitalist üretim ve tüketim mekanizmaları tarafından kendini meşrulaştırma biçiminin mimarlığı önemli bir biçimde de etkilediğini düşünüyorum. Zira güncel eğilim, mimarların bu türden bir düzenin ajanlarına dönüşerek her konuyu daha güzel, daha şık ve daha da kibirli bir edayla yapan insanlar haline gelmeleri yönünde. Bugünkü mimarlık eğitim sisteminin bu sarmalı daha da içinden çıkılmaz ve daha da hegemonik bir yere taşımak üzere yapılandığı kolaylıkla söylenebilir. Bu durumu da çok sorunlu buluyorum.
Geçen sene Ekim ayında Milli Reasürans Sanat Galerisi için hazırladığınız "...nazaran" sergisinden bahsedelim. Bir röportajınızda "bizi en çok sevindiren serginin mimarlık dünyasının dışındaki izleyici tarafından fark edilmiş, izlenmiş ve oldukça yoğunluklu bir biçimde yorumlanmış olması" diyorsunuz. Bu sözlerinizden serginizin hedeflediğinizden de öte bir başarıya ulaştığını okuyoruz. Bize bu sergiyi ve yarattığı etkiyi anlatabilir misiniz?
Bu sözlerimden iki şey okunabilir: Bir bardağın dolu tarafı, bir boş tarafı. Mimarlık dünyası dışında aldığımız tepkileri önemserken belirli bir dolayımla mimarlık dünyası içinden almadığımız tepkileri de önemsiyoruz. Bu anlamda serginin başarısının ne olduğu benim çok iyi bildiğim bir konu değil. Sergi uzmanı da değilim. Mimarlık sergisinin ne olduğunu da çok iyi bilmiyorum açıkçası. Başarıyı bir tarafa koyarsak o cümleyi kurarken söylemeye çalıştığım şey aslında gerçekten mimarlık dünyasının dışında mimarlığın tüketilebilir bir şey olmasını, mimarlığın konuşulabilir bir şey olmasını, sorunsallaştırılmasını, ayrıştırılmasını, kendi aralarındaki farkların görülebiliyor olmasını çok değerli bulmakta olduğumdur. Bu bağlamda serginin iyi geçtiğini ve bizim için çok eğitici olduğunu söyleyebilirim. Diğer taraftan, mimarlık dünyasının tepkisizliğine baktığında da insan iki şeyden şüphelenebilir. İlki, yaptığı işin gerçekten tepki almaya muktedir olmayacak kadar önemsiz olduğunu düşünebilir. Kimse bir şey söyleme zahmetinde bulunmadığına göre, o önemsiz bir üretimdir bu diyebilirsiniz. Ya da mimarlık dünyasının suskunluğu üzerine düşünebilirsiniz. Ben moralimi bozmamak için ikinciyi tercih ediyorum.
Sohbetimizde verdiğiniz cevaplardan modernite ile bir derdiniz olduğunu görüyoruz. Bu bağlamda yerellik sizin için ne kadar önemli? Bütün bu kaotizmin içinde sizin durmayı tercih ettiğiniz yer neresi?
Aslında çok önemli. Mimarinin ne kadar global ne kadar yerel bir uğraşı alanı olduğunun bu yüzyılın önemli bir sorunsalı olduğunu düşünüyorum. Ben mimarlık nesnesinin çok yerel bir damarının bulunduğu fikrindeyim. Her yapı tam o yere göre, o yere "nazaran" tasarlanmalıdır. Buradaki kültür merkezinin tasarlandıktan sonra (Mevlana Kültür Merkezi) yerinin değiştirildiğini bilmiyordum mesela. Hakikaten çok ikircikli ve sorunlu bir konu bu. Moderniteye gelince. Onunla, içinde bulunduğumuz durumla ve dünyanın bugünkü ahvaliyle hepimizin bir derdinin olması gerekir. Bu dünyadan, bütün bu hegemonik ilişkiler yumağından çok memnun olanların zihinlerinde ciddi yoksunluklar olduğu açıktır. Bana nerede durmayı seçtiğimi sordunuz. Sanırım ben de tam orayı arıyorum açıkçası. Pek de bulabileceğimi de sanmıyorum bu kesinlikte. Biraz kaybedeceğini önceden bildiğiniz bir kavganın içinde olmak gibi bir şey.
Kaynak:Mimaran Dergisi (Mimarlar Odası Konya Şubesi), Sayı: 2
Kendine özgü mimari kimliğiyle çağdaş mimarlığın Türkiye'deki önemli isimlerinden mimar Emre Arolat'ın "mimaran" dergisinde yayımlanmış röportajından yapılan kısa bir derlemeye yer veriyoruz.