Günümüz hattatlarının en çok muhatap oldukları soruların başında "hat sanatına modern yorumlar kazandırmayı düşünmüyor musunuz" sorusunun yer aldığını söylersek herhalde yanılmış olmayız. Hayatın her alanına modern, hattâ postmodern yorumların hakim olduğu çağımızda, kendisini bir türlü "yenileyememiş" olarak kabul edilen sanatkârlara böyle bir sorunun yöneltilmesi gayet normaldir.
İnsanlar o kadar değişmişler ve değişmektedirler ki, değişmeyen yadırganmaktadır. Her şeyin, büyük bir hızla daha yenisi çıkmakta ve henüz kısa zaman önce ortaya çıkan bir şeyin pabucu dama atılıvermektedir.
Bununla birlikte, değişmek ne mutlak anlamda kötüdür ne de mutlak anlamda iyidir. Ancak, bazı değerlerin değişmeden (ya da bozulmadan) varlığını sürdürmesi iyidir. Yine, değişim kötüden iyiye doğru oluyorsa iyi, iyiden kötüye doğru oluyorsa kötü bir şeydir.
Asıl meseleye gelecek olursak; hattatlara "modern yorumlar" konusunu hatırlatma ihtiyacı duyan sanatseverlere hattatlar "tam olarak neyi kast etmiş olduklarını" sorarlarsa net bir cevap alamayacaklardır.
Modern sanat anlayışından kasıt eğer soyut sanat ise, klasik hat sanatı zaten soyut sanatların başında yer alır. Üstelik, hat sanatındaki soyut estetik, soyut resmin ortaya çıkışından çok öncesine uzanır.
Kast edilen şey farklı tasarımlar ise, geçmişten günümüze belli başlı hattatların hepsi farklı tasarımlar yapmışlardır. Hat sanatından hoşlandıklarını, ancak bu sanatın yeni yorumlara ihtiyaç duyduğunu ileri süren sanatseverler, hattatların birbirinden farklı yüzlerce tasarımı arasındaki incelikleri, esprileri hissedemiyorlarsa, kendilerinin bu sanatı profesyonel anlamda bilmedikleri, dolayısıyla yorumlarının çok da kayda değer olmadığı sonucuna ulaşmak mümkündür.
Hat sanatına modern yorumlar eklenmesi gerektiğini ifade edenler, aslında bu sanatta çeşit çeşit renkleri, farklı dokuları ve birtakım formları görmek istediklerini kast ediyorlarsa, onlara resim, heykel ve özellikle de grafik gibi sanat dallarıyla ilgilenmelerini tavsiye etmek durumundayım. Çünkü her sanatın kendine özgü bir misyonu, bir atmosferi vardır. Bir sanatı başka bir sanata benzetmeye çalışırsak ve o sanattan ancak o zaman daha çok zevk alacağımızı iddia edersek, o sanat dalının lüzumunu tartışmaya açmış oluruz. Eğer bir sanat, geleneksel veya klasik sanatlar kategorisinde yer alıyorsa, onu zorla modern sanatlar kategorisine dahil edemeyiz. Geleneksel bir sanattaki yenilikler ve yorumlar da geleneğe büyük ölçüde uygun olmak zorundadır. Yani oyunu kurallarına göre oynamak gerekmektedir. Eğer oyunun ortasında kurallar değişirse, o oyun artık zevk vermemeye başlar. Topu ayağıyla oynamak istemeyen kişi futbolu değil, meselâ hentbolu tercih etmelidir. Ayrıca, herkes filanca sanattan illâ ki zevk alacaktır diye bir kaide yoktur. Hat sanatı, asla ve asla trübünlere oynayan bir sanat değildir. Hattat ise, "billboard"larda fotoğrafını görebileceğimiz türden bir sanatkâr değildir. Nitekim, her sanat ve her sanatkâr kendi kulvarında yarışır. Eğer gelenekçiler de modern anlayışa yönelmelilerse, o zaman geleneği kim yaşatacaktır?
Klasik bir hat eserindeki farklı bir tasarım ya da güzel bir istif şöyle dursun, gördüğü muhteşem bir harf sebebiyle cezbeye gelerek elindekileri fırlatan, nâralar atan kişiler biliyoruz. Böyle kimseler için sanatsever sıfatı çok zayıf kalır. Çünkü bir insanın o hazza ulaşması için mutlaka ve mutlaka kamış kalemi eline alarak bir üstaddan yıllarca meşk etmiş olması gerekir. Gerçek bir ustanın elinden çıkmış olan tek bir harfi bile seyrederek böylesine kendinden geçmeyecek hattat herhalde yoktur.
Hangi birimiz, ağzı, burnu, kulağı, alışılmışın dışında olan bir bebeğe sahip olmak isteriz? Yahut, burnunun yerinde kulakları olan bir bebeği doğan insan, "benim çocuğum farklı bir tasarımda yaratılışa sahip" diye sevinir mi? Halbuki, istisnalar dışında bütün bebeklerin azalarının ve organlarının ne yerleri ne de biçimleri birbirinden pek farklı değildir. Bununla birlikte, her insan, ebeveynini ve bazı yakınlarını andırır. Yani, insanların azaları, biçim, büyüklük ve konum itibariyle birbirine hem benzer hem de benzemez. İşte bu genetik mucize, yaratılıştaki tasarım anlayışını yansıtır. Güzellik, küçücük inceliklerde ve farklılıklarda gizlidir.
İsterseniz bundan böyle, her harfin belli bir ölçüye tabi olduğu ve ancak belli birtakım şekillerle diğer harfe birleştirilebildiği hat sanatındaki tasarımların farklılıklarını ve zorluklarını biraz daha yakından anlamaya çalışalım. Belki o zaman, "bu sanatta modern yorumlar yapılamaz mı" sorusunu sormaya bile mecalimiz kalmaz.
Bir sanatı başka bir sanata benzetmeye çalışırsak ve o sanattan ancak o zaman daha çok zevk alacağımızı iddia edersek, o sanat dalının lüzumunu tartışmaya açmış oluruz...Hat sanatı, asla ve asla trübünlere oynayan bir sanat değildir.
Bu modern arayışlar cümlesine de çok gülüyorum diYORUM.
Muhteşem İslam Sanatlarımız, eskimiş ya da bütün hikmetleri farkedilip onlara doyulmuş mudur ki böyle arayışlara aç zevatlar türemiştir anlayamıyorum.
Adamlar bizdeki hazineyi anlayıp bize hayran,ayran budalası biz kime hayran???
Modern arayışlarmış.Önce biz,kaybettiğimiz bizi bulalım.Bu "modern"kelimesi büyük tuzak.Zengin kültür mirasımızı unutturarak bizi bundan mahrum etmek isteyenler,ürettikleri bu içi boş kavrama( yani moderniteye)bizi mecbur kılıp hapsederek kendilerince yeni bir onaylama mercii yaratıyorlar.Onlar tarafından onaylanmaya muhtac değiliz.
Günümüz ressamlarından bir gafil;Hüsn- i Hat'ın,tezyini sanatlarımızın, san'attan ziyade zanaat sayılması gerektiğini zırvalamış;fakat anlaşılamaz biçimde,Sülüsle bezediği"modern"yaftalı tablolarını göğsünü gere gere sergilemekte beis görmemiştir.
Hasıl-ı kelam;bizi anlamak için bizden olmak gerekir,bizden kasdim insanın özüdür,saf hali yani fıtri olanıdır.