Biraz Sakar Biraz Çirkin Fazlasıyla Komik Bir Fenomen: Kemal Sunal
Ahmet Aksoy
08.02.2011 - 02:20
Yeşilçam Sineması entelektüel çevrelerce halen görmezden gelinmeye devam etse de televizyon, internet ve cd, dvd gibi dijital kayıt teknolojileri sayesinde izlenilirliğini gün be gün artırmaya devam etmektedir. Öyle ki onlarca kez tekrarı yapılan filmler ilk kez izleniyormuşcasına büyük bir şevk ve heyecanla seyredilmeye devam etmektedir.
Özellikle Kemal Sunal'ın başrolünde oynadığı filmler, en çok seyirciye ulaşan, en çok ilgi çeken yapımlar olarak dikkatleri çekmeyi başarmıştır. Her akşam birkaç değişik kanalda aynı saatde birden fazla Kemal Sunal filmine rastlamak mümkündür. Televizyon seyircisi defaatle izlediği ve repliklerini adeta ezberlediği bu filmleri tekrar tekrar izlemekten sıkılmamaktadır.
Bu filmleri bu kadar izlenilir kılan etken ne olabilir? Feriha Gürses Karasu'nun yaptığı şu tespit konunun anlaşılması için önemli ipuçlarından biridir: "Kemal Sunal oynadığı filmlerde hep ezilen insan tipini canlandırmıştır. Bu da onun halkla özdeşleşmesini ve çok sevilmesini sağlamıştır."
Kemal Sunal, "İktidarlar sayemde ayakta duruyorlar, gecekonduda oturanlar patlamıyorsa bunun sebebi Kemal Sunal'dır." diyebilecek kadar kendinden ve ne yaptığından emin bir sanatçıdır. Yaptıkları ya da yapmaya çalıştıkları asla gelişi güzel şeyler değildir. Onun eserleri sosyolojik ve psikolojik arka planı olan ve seyirciyle bütünleşen projelerdir. Kemal Sunal'ın eserleri, nitelik açısından, değerler açısından, sosyolojik, psikolojik ve felsefi perspektiften sorgulanmaya, çözümlenmeye ve eleştirilmeye ihtiyaç duyan ve bunları en azından gördüğü yoğun ilgi sebebiyle hak eden çalışmalardır.
Kemal Sunal sağlığında, genelde Türk Sineması ve özelde kendi sineması hakkında yapılan çalışmaların yetersiz olduğunu görmüş olacak ki kırk beşinden sonra yarım bıraktığı fakülteye geri dönmüş, bir de kendisiyle ilgili bir yüksek lisans tezi hazırlamıştır. Ölümünden sonra tezi kitap olarak basılmıştır (2001). Kemal Sunal, herhalde dünyada kendisiyle ilgili tez hazırlayan ilk ve tek kişidir.
Türkiye'de Güldürü Sinemasının Ortaya Çıkışı
Günümüzde Türk Sinemasının gerek tipleme, gerek anlatı yapısı ve gerekse tekniği bakımından özgün bir düzeye ulaştığını söyleyebiliriz. Komedinin doğal özünü kavrayıp, toplumun doğal olmayan yanlarına yüklenen filmlerin üretilmesi bu durumun açık bir göstergesidir.
Türk Sinemasında gerçek anlamda bir komedi türünün gelişmesine katkıda bulunanlar arasında, adı belki de ilk sırada anılması gereken Ertem Eğilmez'dir. Bu gelişme sürecinin ilk kilometre taşı da, Ertem Eğilmez'in pek tanınmamış olan oyuncularla gerçekleştirdiği "Hababam Sınıfı" adlı çalışmasıdır. Bu filmin serisi niteliğindeki devam filmleri film piyasasına yeni yeni komedi yıldızları sunmuştur. Kemal Sunal, Halit Akçatepe, Şener Şen bu yıldızlardan yalnızca birkaçıdır.
Türkiye'de sinemanın nasıl bir güldürü anlayışıyla izleyicinin karşısına çıktığını incelemek için, Türk Güldürü Sinemasının tarihsel gelişimini izlemek gerekir.
İlk güldürü filmi işgal ordularının İstanbul'a girişinin hemen ardından çekilmiştir. "Bican Efendi Vekilharç (1921)", "Himmet Ağanın İzdivacı (1921)" gibi filmler, ülkenin durumunu ve toplumsal konuları işlemek yerine, salt güldürü unsuruna dayanmaktadır.
1923 yılına gelindiğinde ise öykülü film çalışmaları hızlanmıştır. Bu dönemde Muhsin Ertuğrul'un çektiği filmler Fransız ve Alman vodvillerinin, yalnızca kişi ve yer adlarının değiştirilerek, olduğu gibi sinemaya aktarılmasından oluşmuştur. Öte yandan bu dönemde konuların sınırlı olmasından dolayı Mısır filmlerinin etkisi altında kalınarak, melodrama büyük bir yer verilmiştir. Türk filmlerinin çoğunda ırza geçme, baştan çıkarma, zina, hapishane, cinayet, intihar ve delilik konuları egemen olmuştur.
Bu dönemin ilk güldürü filmi, Ferdi Tayfur'un "Nasrettin Hoca Düğünde (1941)" adlı yapıtı olmuştur. Tiyatrodan sinemaya geçen İsmail Dümbüllü dönemin güldürü sanatçısı olmuş ve "Dümbüllü Sporcu(1952)", Dümbüllü Tarzan(1954)" gibi filmler çekmiştir. 1952 yılında Lütfü Akad'ın çektiği "Kanun Namına" adlı film ile Türk sinemasında yeni bir dönem başlamıştır. Tiyatronun sinema üzerindeki etkisi büyük ölçüde ortadan kalkmış, böylece sinema diline yaklaşılmış ve bu özellikler güldürü filmlerine de yansımıştır.(Pamuk, 2002: 24)
1950'li yılların sonundan itibaren Türk Güldürü Sinemasında güldürü tipleri ve bu tipler üzerine yapılan dizi sinema filmleri ortaya çıkmıştır. Osman Seden'in oluşturduğu ve Feridun Karakaya'nın hayat verdiği "Cilalı İbo", Hulki Saner'in yarattığı ve Sadri Alışık tarafından canlandırılan "Turist Ömer" ve Öztürk Serengil tarafından izleyicilerin belleklerine işlenen "Adanalı Tayfur" güldürü filmlerinin başat kahramanları olmuşlardır.
1973 yılına gelindiğinde yeni ve ölümsüz bir güldürü tipi ortaya çıkar; "İnek Şaban". Bu dönemde güldürü filmlerine ağırlık vermeye başlayan Ertem Eğilmez, Rıfat Ilgaz'ın öykülerinden senaryolaştırdığı "Hababam Sınıfı"nı çeker ve büyük bir ticari başarı yakalar. Arka arkaya serisi çekilen "Hababam Sınıfı" filmleri izleyicinin gönlüne yeni bir güldürü imajını nakşetmiştir. Artık bu dönemden sonra Kemal Sunal oynadığı bütün filmlerde-son dönemindeki birkaç film hariç tutulabilir belki- İnek Şaban tipini canlandırmıştır. Kimi filmlerde oynadığı tiplerin adları değişse de tip özellikleri itibariyle aynı kalmıştır. Kemal Sunal hemen her filminde pısırık, bir yönüyle sinsi bir yönüyle saf, salak görünümlü ama aptal olmayan bir tipi canlandırmıştır.
Türk Güldürü Sinemasında yer alan kahramanların bazı ortak özellikleri vardır. Bu filmlerde yer alan kahramanlar genellikle alt gelir düzeyindendir. En önemli sorunu genellikle geçim derdidir. Bu sorunu çözebilmek için çeşitli denemelerde bulunur. Tesadüfen bir takım olaylara karışır ve sonunda zengin olur. Bu tip genellikle bireysel kurtuluşun yollarını aramaktadır. Ancak zengin olduktan sonra, önceki yaşamında daha mutlu olduğunu, paranın mutluluk getirmeyeceğini anlar ve eski hayatına geri döner.
Sevgi teması da bu filmlerde yoğun olarak işlenir. Kahramanın geniş bir ailesi vardır ve ailenin tüm yükü onun omuzlarındadır. Sevgi ve diğerkâmlık kahramanın en belirgin özellikleri olarak çıkar karşımıza. Eğitim de çok önemlidir onun için. Kendisi eğitimsizdir ama kardeşlerinin, yakınlarının okumalarını ister ve kendini bu uğurda feda eder.
Bu tip filmlerde kadın hep ikincil plandadır. Geçimsizdir. Kavgacıdır. Tek isteği paradır. Kocasına destek olmak yerine sürekli dır dır eder. Kocası tesadüfen zengin olduğunda ona saygı duyar. Çünkü onun tek derdi paradır. Eğer kadın kahramanın sevgilisi ise baştan onu küçümser. Ancak kahraman zengin olduğunda onu sevdiğini anlar. Kız genellikle zengin bir aileye sahiptir. Bu tarz filmlerde iyi-kötü kadın ayrımı pek belirgin değildir. Kadın zaten başat bir rol de üstlenmez.
Bu filmlerde hayat gecekondu çevresinde ya da köyde geçmektedir. Sınıf atlama, köyden kente göç olgusu sıklıkla tekrarlanmaktadır. Dürüstlük ve erdemler kahramanda sembolize edilir. Kahraman hata yapsa bile hatasından döner. Aile onun için kutsaldır. Karısını aldatmaz. Aldatsa bile pişman olur. Çocuklarını ihmal etmez. Ama karısı ve çocukları tarafından ihmal edilir. Karısı ya da sevgilisi onu aldatabilir.
Türk Güldürü Filmlerinde kahramanlar dindar değildirler. Onları namaz kılarken, dua ederken, camiye giderken görme imkânımız yoktur. Ancak filmlerde dindar tipler vardır. Bu dindar tiplerin pek azı olumludur. Büyük çoğunluğu olumsuz ve kahraman tarafından gülünç duruma düşürülen tiplerdir. İkinci bölümde bu konu detaylı bir biçimde ele alınacaktır.
Bu filmlerde köyün ağası, mahallenin muhtarı feodal yapıyı temsil eder. Gecekondulara musallat olan çıkarcı kapitalist tipler vardır. Kahraman bu tiplerle çatışma yaşar. Kapitalizm olgusu bazen mafyöz tiplerle, bazen de esnaf, ev sahibi, patron tipleriyle temsil edilir. Köyde feodalitenin ve sömürü düzeninin temsilcisi köyün ağasıdır.
Türk Güldürü Sinemasında Kemal Sunal Ekolü
Kemal Sunal, 11 Kasım 1944 yılında o günün şartlarında İstanbul'da gecekondu muhiti sayılabilecek bir semt olan Küçükpazar'da doğdu. Çocukluğu yokluklar içinde geçti. Evin geçimi konusunda Migros'ta çalışmakta olan babasına büyük destek olmuştur. Kendisini yakından tanıyanlar, hayatı boyunca saçıp savurmayan bir yaşam tarzı ve felsefesi edindiğini belirtmektedirler.
Kemal Sunal'ın öğrenciliği, Hababam Sınıfı gibi geçmişti. Ortaokul ve liseyi Vefa Lisesinde toplam 11 yılda bitirdi. Kaçıp sinemaya gitmeler, hocaları tongaya düşürmeler... vb. haylazlıklarla dolu bir çocukluk ve ilk gençlik yaşadı. Felsefe Öğretmeni Belkıs Balkır ondaki yeteneği keşfetti ve onu tiyatrocu Müşfik Kenter'e götürüp teslim etti.
Kemal Sunal'ın sanat hayatı "Zoraki Tabip" adlı oyunla başlar. Kenterler, Ulvi Uras ve Devekuşu Kabare Tiyatro'larının kadrolarında bulunur. Devekuşu Kabare'de oynarken yönetmen Ertem Eğilmez'in dikkatini çeker. Böylece Kemal Sunal 1972 yılında "Tatlı Dillim" adlı filmle sinemaya ilk adımını atar. İlk filminde yardımcı bir rolle izleyicilerin karşısına çıkan Kemal Sunal, performansıyla beğeni toplayınca, film teklifleri ardı ardına gelmeye başlar. 1972-1974 yılları arasında sinema çalışmalarıyla tiyatro çalışmalarını birlikte yürütmeye çalışan aktör, sonraları tiyatrodan kopmak zorunda kalır.
1974 yılında eşi Gül hanımla evlenen Kemal Sunal mütavazı bir aile yaşamını tercih etmiştir. Özel yaşamını faş etmekten hoşlanmayan oldukça ketum bir insandı. Hayatı boyunca gazetecilerle, televizyoncularla arası pek de iyi olmamıştır. Gece hayatını sevmemiştir. Kokteyllerde pek boy göstermemiş, kalabalıklardan pek hoşlanmamıştır. İçki ve sigara içmeyi sevmez, kumar oynamazdı. Büyük bir yıldız olmasına rağmen sade bir vatandaş gibi yaşamıştır. 1999 yılında oynadığı ve aynı zamanda son filmi olan "Propaganda"da rol alıncaya kadar oğlu Ali'yi hiç kimse tanımıyordu. Kızı Ezo'yu ise hemen hemen kimse tanımamaktadır. Sunal, her zaman basınla arasındaki mesafeyi korumayı başarmıştı.
Kemal Sunal son derece prensipli bir kimsedir. Zeki Alasya onu anlatırken şunları söylemektedir: "Kendi Kuralları vardı. Ama o kuralları koymak zorunda kalmıştı. O bir savunmaydı ve saygıyla karşıladığım bir savunmaydı. Çaresizdi, çünkü üstüne çok geldiler. Kemal bir Salako değildi, bir Şaban değildi. En azından, belli davranışlarıyla, ne kadar önemli, ne kadar kararlı, ne kadar sıra dışı bir şahsiyet olduğunu göstermiştir. 50 yaşında üniversiteyi bitirmesi bile, çok önemli gösterge değil midir? Fevkalade kararlı ve kendine yetebilen bir adamdı."
Kemal Sunal, vefat ettiği yıl olan 2000 yılına kadar 82 adet filmde oynamıştır. İlk dönem filmlerinde güldürü ögeleri çok ağır basmakta iken, olgunluk dönemi filmlerinde güldürü ögelerinin yanı sıra dramatik ögelerin de baskın olduğu gözlemlenmektedir. Sunal, oyunculuğu bir sevda işi olarak görmekteydi. Para ve şöhret için bu işe soyunanlara; "Eğer hedefiniz para ve şöhretse bu işe hiç başlamayın" demekteydi.
Kemal Sunal, oynadığı karakterlerde sıradan vatandaşı yansıtmıştır. Bazen bir mahalle bekçisi, bazen ağalık düzeninin hâkim olduğu bir köyde maraba, bazen bir öğretmen, bazen bir kapıcı ya da çaycı, bazen bir paşa, bazen bir polis memuru, bazen de sıradan küçük bir devlet memuru olarak beyaz perdede arz-ı endam etmiştir. Ama o sahte paşayı oynadığı "Tosun Paşa" filminde de, bir kapıcıyı oynadığı "Kapıcılar Kralı" filminde de hep bizim bildiğimiz, tanıdığımız, güldüğümüz Şaban'dır. Adı değişir, mesleği değişir, hatta görünüş itibariyle cinsiyeti bile değişir - "Şabaniye" filminde olduğu gibi - ama yansıttığı tipleme hep aynı kalır. Halk onu daima kendinden biri olarak gördüğü için kolayca onunla özdeşlik kurabilmiştir. Onun saf hali ve çocuksu tarafıyla halkı ezen tipleri hep madara etmesi, izleyicinin gönlünde derinlikli bir yer edinmesinde etkili olmuştur.
Filmlerinin başat tiplemesi olan Şaban'ın toplumsal yeri konusunda Sunal şunları ifade eder; "Şaban, Şarlo örneğinden ilk bakışta farklı olarak ütopik bir coğrafyada yaşamaz, genelde kırsalda bir yerde de olsa onun yeri vardır. Ama işte bu ilk bulunduğu yer, aynen Şarlo sinemasındaki gibi bir dış olma özelliği taşıdığı ölçüde, soyut, işlevsel, bir dışa dönüştür. Şaban, o dıştan "buraya", içinde yaşadığımız toplumsal ilişkilere tek sözcükle "itilir". Ya da: "Beni buraya kim itti?" diye soran adamın örneği, ona pek bağlı olmayan, dıştan gelen güdülemeler, onu "normalin" toplumsal ilişkilerin içinden geçmeye zorlarlar. Diyelim ki: Köyünde gönlünü kaptırdığı, başlık parasını bulamadığı için alamadığı kızdır bu. Bu durumda o kente itilir. Kemal Sunal'ı anlama engeli, tam da bu ve benzeri itilmelerde ortaya çıkar: başlık parası bulabilmek için kente göç olgusu, filmin, toplumsal bir yaraya parmak bastığı yanılsamasına yol açabilir. Oysa bu itilme, tam anlamıyla, sinema tekniğinin parçasına dönüşmüştür onda. Onu istemediği halde "düzenin"içine atmak anlamında, "Şaban", tıpkı Şarlo gibi, bu düzenin içinden geçer. Şarlo hiçbir yere dönmez filmden çıkıp giderken, Şaban ise belki başta bırakıp gittiği kıza döner. Ama işte bu teknik bir dönüştür.Bir başka kez, bir başka nedenle (eşkıya parasına el koyduğu için) ve bunu tesadüfen yapmıştır gene bir başka "itilme" yaşayacaktır."
Şaban, içine itildiği düzene karşı anarşik bir başkaldırı gerçekleştirir. Bütün kurumlar ve düzenin içinde kendine yer edinmiş bütün kişilikler bu anarşik başkaldırıdan nasiplerini alırlar. Halk katmanlarında idealize edilmiş ne varsa alt üst olur adeta. O korkak ve pısırık bir askerdir söz gelimi ve zihnimizde yer etmiş olan kahraman asker imgesi alt üst olur. Limon satarak geçimini sağlamaya çalışan bir öğretmendir mesela ve filmin sonunda aklını oynatır, böylelikle benliğimizde yer etmiş bulunan öğretmen imgesi yara alır. Küfür eder, argo konuşur, kendi çocuğuna ve hatta anasına bile küfürlü ve argo konuşur. Ve bütün bu imajlarla o filmlerinin yegâne kahramanı olarak zihnimizdeki ideal kahraman imajını da alt üst eder. Seyirci hiçbir idealize özellik barındırmayan bu tipte adeta kendini bulmakta ve bu tiple özdeşleşmektedir.
Kaynakça:
Karasu, Feriha G. (2001). Kemal Sunal Film Başka Yaşam Başka. İstanbul: Sel Yayıncılık.
Özsoy, Osman (2002). Kemal Sunal Fenomeni. İstanbul: İyiadam Yayınları.
Sunal, A.Kemal (2001). TV ve Sinemada Kemal Sunal Güldürüsü. İstanbul: Om Yayınevi.
Pamuk, Saffet (2002). Kitle İletişim Çözümlenme Yöntemleri ve Bu Yöntemlerden Toplumbilimsel Çözümleme Yöntemi İle "Zübük" Filminin İncelenmesi, Yüksek Lisans Tezi, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eskişehir.
Kemal Sunal, "İktidarlar sayemde ayakta duruyorlar, gecekonduda oturanlar patlamıyorsa bunun sebebi Kemal Sunal'dır." diyebilecek kadar kendinden ve ne yaptığından emin bir sanatçıdır. Yaptıkları ya da yapmaya çalıştıkları asla gelişi güzel şeyler değildir. Onun eserleri sosyolojik ve psikolojik arka planı olan ve seyirciyle bütünleşen projelerdir. Kemal Sunal'ın eserleri, nitelik açısından, değerler açısından, sosyolojik, psikolojik ve felsefi perspektiften sorgulanmaya, çözümlenmeye ve eleştirilmeye ihtiyaç duyan ve bunları en azından gördüğü yoğun ilgi sebebiyle hak eden çalışmalardır.