Asaf Hâlet Çelebi (27 Aralık 1907 - 15 Ekim 1958) çağdaş şiirimizin kendine özgü isimlerinden biridir. Bir İstanbul çocuğunun son bir asırda geçirdiği değişimi, kendi köklerine ve dünyasına bağlı kalarak, orijinal bir ifade tercihiyle eserlerine taşımıştır. Cihangir'de geçen çocukluğunu, ilk gençlik çağına kadar uzanan İstanbul halk kültürünü, Doğu ve Batı kültürlerinden edindiklerini bir masal atmosferinden geçirerek gerçeküstücü renklere büründüren Âsaf Hâlet Çelebi, arkasında seksen kadar şiir, sekiz ciddi inceleme ve dergi sayfalarında kalmış onlarca deneme ve mensur şiir bırakmıştır.
Doğumunun 100. yılında andığımız Âsaf Hâlet Çelebi'nin ölümünün üzerinden de 49 yıl geçmiş. Çelebi'nin günümüzde gerektiği kadar tanınmaması, bugüne kadar ciddi bir incelemeye konu olmaması, onu bu coğrafyanın unutulmuş değerlerinden saymaktan öteye gidemez. Nicelikten çok niteliğiyle göz dolduran Âsaf Hâlet okurları her zaman olmuştur, olacaktır. Zira, sağlığında olmadığı gibi ölümünden sonra şöhret olmayı, kendisi de arzulamazdı zaten...
Divan edebiyatını, klâsik İran ve Fransız şiirini iyi bilen Âsaf Halet, Son Asır Türk Şairleri'nin yazarı İbnülemin Mahmut Kemal İnal'a verdiği "tercüme-i halime dair varaka"da şöyle diyor: "Sekiz on yaşımda mevzun sözler okur, hatta bazan tefevvüh ettiğim de olurdu. Âsarı müteehhirini tetkik ettikten sonra edebiyat-ı atikaya merak sardım. Derin bir aşk ve şevk ile takibe başladım. Pederimden tahsil ettiğim Edebiyat-ı Fârisî'ye, Pend-i Attar'dan, Mesnevi'nin evveliyatından Hâfız-ı Şirazi'ye gelmiştim. Bilhassa Hafız'ın aşk ve kemalâtına hayran oldum. İki eserim vardır, biri Molla Cami'nin Nefâhatü'l Üns namındaki eserinin mukaddimesine aittir. Diğeri ise Paris'te Musiki Ansiklopedisi'nde münteşir Türk musikisine müteallik mebahisin tercümesidir."
Galatasaray Sultanisi'nde geçen sekiz yıllık öğrenimin ardından Sanayi-i Nefise Mektebi (Güzel Sanatlar Akademisi) ve Adliye Meslek Mektebi'nden mezun olmuş, Üsküdar Mahkemesi zabıt kâtipliği, Osmanlı Bankası ve Devlet Deniz Yolları memuriyetlerinden sonra İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü Kütüphanesi'nde çalışmıştır. Buradaki memuriyeti, onun eski kültürümüze dair kitapları hazırlamasına imkân verdiği kadar, şiirine mistik ve metafizik bir derinlik kazandırmasına; var olan temâyülün derinleştirilmesine yardımcı olmuştur.
Âsaf Hâlet Çelebi'nin Budizmle ilgisi çoğumuzun malumu olsa da, Buddha (1946) adlı kitabı bir kez basıldığı için pek bilinmez. Buddha'nın hayatı, cemaati, akideleri, mezhepleri, Pali metinleri gibi bölümlerden oluşan kitap, Buddha ve Budizm üzerine bir deneme niteliğindedir. Eser, Buddha üzerine monografik bir çalışma olarak da kabul edilebilir.
İstanbul dergisinde Haziran 1954'te yayımladığı "Sanatta Eskimeyen Şey" adlı yazıdaki şu paragraf, onun dünyasını kavramada önemli ipuçları vermektedir: "Asıl sanatkâr bir büyücü, bir şarlatan, bir gözbağcı değil, kendi varlığı bizzat mucize olan bir velidir. Ruhumuzun sükûn ve iştiyaklarını onun maddî vasıtalarla gizlediği şeylerin ilerisinde, kendisinin baş döndürücü varlığının içinde, başkayı, yabancıyı unutarak dinlendiririz. Orada gösterişten uzak, taklitten sıyrılmış, görenekten, alelâdelikten ayrılmış kendi hakiki ve yüksek varlığımızı buluruz."
Bu 'sonsuz temaşa' haline gelmiş 'var olmak şuuru' kendisini Cüneyd ve Mansur gibi hissedebilir, Mısr-ı Kadim'e gider. Babil'in asma bahçesi olur. Tribolit gibi denizleri içer, aynada Çin padişahının kızını görür, Mâra ile konuşur, dünyanın en şaşırtıcı durumlarıyla karşılaşır ve sihirbazla velîyi birlikte yaşar... Âsaf Hâlet'in şiiri, bütün kültürlerden ve sanat telakkilerinden yararlanan, ama şiir dışı unsurlara iltifat etmeyecek kadar kendine yeten bir şahsiyetin şiiridir. Divan ve halk şiiri, Doğu ve Batı şiirleri, masallar ve Hint mistisizmi, kendi çocukluğu ve İstanbul hayatı, munis bir havada bir araya gelir.
Çelebi soyadından ötürü, çok kişi onu Mevlâna soyundan zanneder. Mevlâna ile ilgili kitaplarından birinde, soy bakımından alakası olmadığını bir "dipnot" halinde açıklar. Ancak ailece Mevlevî kültürünü benimsemişlerdir. Mevlânâ ve Mevlevîlik'le ilgili çalışmalarında, Mevlânâ ve Mesnevi'sinin hakikatine uygun bir kimlikle tanıtılmasına özen gösteren Âsaf Hâlet, Mevlâna'nın yalnız bizde değil, Batı'da da tanıtılması için, rubailerini Fransızcaya çevirmiş, Mevlânâ ile ilgilenenleri kaynak eserlere yönlendirmiştir. Yunus Emre ne demişti: Her dem yeniden doğarız / Bizden kim usanası...
Kitap Zamanı, Sayı: 23, Aralık 2007
Âsaf Hâlet'in şiiri, bütün kültürlerden ve sanat telakkilerinden yararlanan, ama şiir dışı unsurlara iltifat etmeyecek kadar kendine yeten bir şahsiyetin şiiridir.