[ Haberler -> Kitap Haberleri ] Rabiatü'l Adeviye Aramızda: Aşk ile Hu 31.05.2009 - 13:33 Zihnimizde taşıdığımız her hikaye bizim. Ve biz zihnimizde taşıdığımız hikayeler kadarız ancak.
Kime yakın kime uzağız!
Bu soru cevabını, hikayesini en çok bildiğimizde buluyor.
Mevlana sen yediğinden ibaretsin der.
Evet öyledir. Doyduklarımız ve kandıklarımızdır hikayemizin yapı taşı.
Ne ile doyuyoruz!
Reklamlar ile.
Hem ürünlerin hem hayatların reklamı ile.
Ahir zamanların "reklamın kötüsü olmaz" dayatması, bütün kötü hikayeleri bize rağmen "bizim" kılıyor.
Bize rağmen, bütün o kötü hayatlar ibret çıkarmaktan mahrum kalbimize istiflenip bizi ele geçiriyor.
Her kötü hikaye ile kendimizden mahrum kalıyoruz.
Oysa Rabbini bilmesi için kendini bilmesi gerekiyor her faninin.
Ve Rabbini bildikçe kendini bilme şansının artacağına iman etmesi.
İyi de bunu bize hatırlatacak olan nedir!
Her gün birbirinden pespaye hayatlara tanık olan gözlerimiz, hakikatin ışığını kimden devşirecektir!
Edebin ve güzel ahlakın timsali olan hayatları, hayatımıza katmadıkça, taşıdığımız hikayenin "bizim hikayemiz" olma ihtimali zayıflıyor.
Her internet kullanıcısı peşinen başka hayatlar için kiralanmış hafızalara dönüşüyor farkında olmadan.
Dünyanın bilmem neresinde yaşayan bir artistin, bilmem kaçıncı defa evlat edinişi "haber" oluyor/ "hikaye" oluyor, her ekran karşısına geçişte.
Ya da eşten dosttan gelen e-mektuplara bakarken bilmem kimin adına halkla ilişkiler yürüten işgüzar yüzünden, size yakınlaşmasına asla razı olmayacağınız hayatların kirine muhatap oluyorsunuz .
Her birimiz taşıdığımız hikaye kadarsak ve dahası taşıdığımız hikaye kadar ancak "biz" oluyorsak, bizi besleyecek hikayelere ihtiyacımız var.
Zamanın bir yerinde yaşanmış ve biz bilmediğimiz için yok sandığımız hayatları kendimize ait kılmadıkça, bizi biz yapan maya bozuluyor. Onun için kıssaların, güzide hayatların tekrar be tekrar dilde zikir, kalpte fikir olarak gezdirilmesi gerekiyor.
Oysa o eskimez hayatlardan uzaklaşıyoruz. Bizim dilimizde ancak bir isim olarak kalan o eskimez hayatlar, yazık ki bizden sonrakilerin dilinde isim olarak bile kalmayacak.
Ama durun bu kadar kötümserliğe gerek yok. Eskimez hayatlar, satırlar arasından çıkıp geliyor dünyamıza. Çıkıp geliyor bizi aşkın ve imanın ikliminde soluklandırmak için.
Aşk ile Hu'yu okudum dün sabah. İmsaktan sonra oturup. İstanbul'un ezan cümbüşüne kendi dillerince katılan kuşlar arkadaşımdı, o sıra ben sadece okuduğumdan ibaret idim. Okuduğum, okuyup ziyaretine gitmeyi düşünecek kadar yakınlaştığımı hissettiğim Rabiatü'l Adeviye idi. Hayatı. İmanı. Aşkı. Kendini Allah dostu kılmak için dayandığı onca meşakkat.
Münire Daniş'in Aşk ile Hu isimli kitabı, Rabiatü'l Adeviye'nin hayatını tekrar bizim yapıyor.
Braudel mi diyordu kelimeler kraldır diye.
Münire Daniş'in kelimeleri ne kral ne kraliçe. Aşk ile hu diyen derviş her biri:
Rabbine kavuşmak için varlığın perdelerini tek tek geçmeyi murad edinen, hayatı sadece Rabbine kavuşmak için bir vesile sayan Rabiatü'l Adeviye'yi bize yaklaştıran bu derviş kelimeler. Çünkü geçmiş zaman hikayelerini yazan her kalemin niyeti başka başka oluyor. Kimisi bu günün karanlığını geçmişin feneri ile aydınlatmak için başvuruyor o eskimez hayatlara. Kimisi bugünü "değerli" göstermek için. Geçmiş zamanların hayatı daima bu günü aydınlatan ışık olmaya yetiyor mu! Bazen yetiyor bazen de müellifin geçmişe fazlasıyla bugünün kirini ve tozunu bulaştırması yüzünden geçmiş bu güne kurban edilerek her ikisinin birden ışığı tüketilmiş oluyor.
Münire Daniş Rabiatül'l Adeviye'yi zamanın içinden değil hal'in içinde yazıyor. Böylece bir hal olarak tarihe mal olan derviş kadın, bir hal olarak bugünün kadınlarının kendilerini "iman aynasında" görmelerine vesile oluyor.
Fazlasıyla dünya nimetlerine gark olmuş bizler için Rabiatü'l Adeviye bir hatırlatıcı olarak "orada" durmuyor artık. Aşk ile Hu onu "buraya" getiriyor. Burası neresidir. Burası bizim kalbimizdir.
Kalbimizde taşıdığımız hikayeler kadarız her birimiz.
(Fatma K. Barbarosoğlu - Yeni Şafak) |