Üç bin aranjman yapan Mustafa Özkent'in elinden tutmadığı, düzenlemelerine el atmadığı ünlü kalmamış. Aranjör olarak eskiler cephesinde büyük bir saygınlığın sahibi. Bugünlerde yeniler de tanıyor onu; 1973 yılında kaydettiği "Gençlik İle Elele" albümünün sonradan gördüğü rağbet üzerine...
Valla, saat ayarı gibisin. Sen de benim gibi dakiksin" diyor, beni karşılarken elini tokalaşmak için uzattığında. "Bana da sorarlar, yahu nasıl oluyor da her yere dakikasında geliyorsun diye." Ardından "Yarım saat önce gelip kapıda bekliyorum derim" diyerek bir kahkaha patlatıyor.
Buluştuğumuz metro durağıyla evi arasındaki yolu emektar arabasıyla kat ederken sürekli anlatıyor yılların müzisyeni Mustafa Özkent. Adını yanlış yazan gazetecilerden, başlık atmasını bilmeyen röportajcılardan, resim almayı bilmeyen fotoğrafçılardan, albümü dinlemeden çalakalem bir şeyler karalayan kıytırıkçı eleştirmenlerden yakınıyor.
"Neler tanıdım sanatçıyım, yorumcuyum diye geçinen. Eser hırsızlığı üzerine kariyer, müzisyen hakkı yiyerek servet yapanlardan geçilmiyor bu piyasada." En sert suçlamalarında bile espriyi ve tatlı dilliliği elden bırakmıyor.
Dostlarına getiriyor lafı. Muazzez Abacı, Ferdi Özbeğen, Nükhet Duru, Yıldırım Gürses, Samime Sanay, Ayşe Tunalı ve Harika Avcı'dan bahsediyor hasretle. Daha nicesi hakkında gün ışığına çıkmamış anılarını anlatıyor.
İlişkilerinde ve zamanlama konusunda çok hassas Mustafa abi. Yaşamında zamanlaması şaşan tek şey, "Gençlik İle Elele" albümünün 30 küsur yıl sonra keşfedilmesi -ki bunun da suçlusu kendisi değil.
Müzisyenlerin arkasındaki arı
Tarabya'nın şehri geniş açıdan seyreden binalarından birindeki triplekste; bale öğretmeni-koregraf Fransız eşi ve üç kedisiyle birlikte enstrüman, ekipman ve kitap dolu fani cennette yaşıyor Mustafa abi. Evini ve içindekileri çok seviyor; yaşamı, insanları, dostlarını ve müziği sevdiği gibi.
Konuşurken sıklıkla maziye gidiyor aklı. Boşluğa bakıyor bazen. Aniden kalkıyor ve plakların bulunduğu rafa seğirtiyor. Ferdi Özbeğen'in ilk albümünü gösteriyor. Kendisini nasıl ite kaka razı ettiklerini anlatıyor bu albüm için. Düzenlemelerini yaptığı ilk Harika Avcı plağına geçiyor. Yıldırım Gürses'in "Gençliğe Veda"sını gösterirken soruyor: "Bir şey dikkatini çekti mi?"
Çekmez olur mu? Plağın kapağında düzenleme sahibinin adı yazıyor kocaman. "Bu hatırşinaslık ilk ve tektir" diyor plak piyasasında. Ardından "İşte tanıdığım en büyük yorumcu" diyerek elime tutuşturuyor eski bir Ayla Algan plağını. Yazarını bekleyen çok değerli bir hazine gibi yaşamı Mustafa abinin.
Stüdyoların izbeliğinde, sahnelerin ise solist arkasındaki kalabalığında saf tutan Mustafa abi, aslında müşteriye eğlenceyi servis eden mutfağın aşçıbaşısı. Kendisini öne atmayı sevmeyen mütevazı bir gönül adamı. Fotoğraf makinesine meraklı yıldızların arkasındaki Arı Maya.
Bugüne değin çetelesini tutmadığı kaset, plak, CD ve radyo televizyon yapımı olmak üzere yüzlerce prodüksiyonun altında imzası var. Hilafsız 3 bin aranjmanın sahibi. Yarısından çoğu albümlerde yer almış. Gelin görün ki ne yatı var ne de katı...
Şimdi dijital göbek zamanı
15 enstrümantal albüm çıkarmış. 16'ncısı yolda. Bilgisayar teknolojisiyle yapılan; caz orkestrası ve alaturka sazların sentezi olarak oyun havalarından oluşan albümün adı "Dijital Göbek".
Nalına mıhına bir adam Mustafa abi. Riyakarlık yok, alttan alma yok; hatır uğruna düşündüklerini söylemekten geri durma hiç yok. Gerçek bir piyasa deneyimlisi. Girip çıkmadığı delik; elinden tutmadığı, düzenlemelerine el atmadığı ünlü kalmamış. Aranjör olarak eskiler cephesinde büyük bir saygınlığın sahibi. Şimdi yeniler de tanıyor onu; 1973 yılında kaydettiği "Gençlik ile Elele" albümünün sonradan gördüğü rağbet üzerine.
Ama şimdilerde önünde secde edilen bu albümü eskisi kadar beğenmiyor Mustafa abi; mühendis gözlüğüyle dünyaya bakan biri olarak. "Aradan çok zaman geçti. Kayıt teknolojileri gelişti. Şimdi yapsaydım, şurasını şöyle yapardım dediğim çok yer var" diyor. O esnada CD çalarda dönmekte olan "Dijital Gitar" albümüne işaret ederek onu daha çok sevdiğini belirtiyor: "Şimdi bunlardan daha fazla zevk alıyorum. Geçen yıl yaptım ve teknolojinin sınırsız olanaklarından yararlandım. Bir de bilgisayarla iyi müzik yapılabileceğini ortaya koydum."
Alabildiğine berrak, kristal gibi bir gitar tonu ve virtüözlük mertebesinde usta işi bir yorum var bu albümde. Ona göre kayıtların canlı ya da dijital olması önemli değil. Önemli olan müziği bilmek.
Müzisyen hocası
Analitik bir kafa yapısı var. Ezberi sevmiyor. "Dijital Göbek" albümü bize onun artık bir çağın kapandığını anladığını, kuşağındaki müzisyenler arasında çağa ayak uydurmanın ne demek olduğunu bilen az sayıdaki insandan biri olduğunu anlatıyor.
Kriz dönemleri dahil, Unkapanı'nın tüm zamanlarında hep yapacak işi olmuş. Taverna günlerinden piyanist şantör modası ve arabesk furyasına kadar her daim aranan isim olarak hatırlanıyor. Sırrı kendisini bunların içinde ifade edecek yolları bulması. Hiçbir anlayışı küçümsemeden ve güzel olanı kapının dışına koymadan yaklaşması ve en kalitelisini yapmaya çalışması; ondaki sentez ruhunun kaynağı bu.
Sıradan bir gününün yarısı internet başında, diğer yarısı rutin müzik uğraşısı içinde geçiyor Mustafa abinin. Bitip tükenmeyen bir öğrenme azmi içinde sürekli araştırma yapıyor. İnternette ne kadar dinlendiğinin istatistiğini tutuyor. Şimdilerde internet üzerinden makam müziği hakkında ders vermenin olanaklarını araştırıyor.
Adının bilinmesini istemediği profesyoneller var öğrencileri arasında. Böylece bu isimlerin daha rahat ve mahremiyetine uygun olarak çoğalacağını düşünüyor. Tek gayesi öğretmek değil bu 65 yaşındaki hocanın: "Müzik öğretmek benim için bir öğrenme kaynağı. Öğretirken de öğreniyorum ve bir yandan da hayat boyu bir öğrenci olarak kalacağımı unutmuyorum."
Ona göre duyguların da aritmetik hesabı yapılır
Mustafa abinin evinde televizyonun açma düğmesine pek tenezzül edilmiyor, bir-iki özel program ve ciddi kanallardaki haberler dışında. Daha ziyade gazete okumayı seviyor, kalan okuma zamanlarını mesleki kitaplara ayırıyor. Uzun süredir akustik-fizikle ilgileniyor.
Yaşamındaki her sorunun yanıtını müzikle ve müziğin mesleki tekniğiyle buluşturarak veriyor. Duyguların da aritmetiksel biçimde hesaplanabileceğini düşünen bir dijital romantik gibi yaşıyor.
İlk kez 1994'te kaynaksızlık nedeniyle dışarıdan getirdiği "Cubase" kitabını tercüme etmiş kendisi için. Stüdyolar pro-tools'a geçince zamanın gerisinde kalmamış; aynı işi bu kitaba da yapmış.
Son derece çalışkan ve üretken biri. Kendini pazarlamaktan nefret ediyor, bu işi meslek edinen uzmanlardan ettiği gibi. Pencerelerini dünyaya kapatmış onca büyük müzikal değer varken, sanatın ve sanatçının en büyük düşmanı olarak reyting peşinde TV programı yapan "sanatçı"ları görüyor. Ancak kendisi pencere küskünlerinden biri olmak niyetinde değil. "Tek bir şey kaldı" diyor, hedeflediği projeyi anlatırken. Senfonik bir pop orkestrası eşliğinde, memleketin Hüsnü Şenlendirici, Erkan Oğur, Ercan Irmak gibi değerli solistlerini dünya arenasına çıkarmak.
20 senedir sahneye adım atmadı
Kel Ferit'e çok şey borçluydu Mustafa abi. Lisede konservatuvar eğitimi veren bu ciddi adam olmasaydı, belki de müzik tutkusu başlamadan bitecek, müzisyen olamayacaktı. O, hocanın lisede kurduğu koroyla işe başlamış, ailesinin baskısına rağmen müzisyen olmayı kafasına koymuştu.
Keman ve mandolinle başladığı yolculuk, ona yüksek puanla Ankara Konservatuvarı'nın yolunu açıyor, ama kornoyu istemediği için okumuyordu. Ankara Deneme Lisesi'nde Teenagers adında bir topluluk kurarak gitar serüvenini başlattı. İlk hocası Cemil Başargan'dı. 1976'da Brüksel Müzik Akademisi'nde okurken solfej bilgisini üst seviyeye taşıması, memlekete dönüşünde alaturka ile alafrangayı birbirlerine efelik taslamadan buluşturmasının da sırrıydı.
Alaturkaya Yıldırım Gürses ile başlamış, aranjörlüğe giden yolda karşısına çıkan şansın adı Ali Avaz olmuştu. Daha sonra İsmet Sıral sayesinde caza yönelerek, sahip olduğu bilgi birikimini bu alanda da göstermişti. Andy Votel tarafından zaman makinesinden çıkarılarak Finder Keepers plak firması eliyle tüm dünyaya tanıtılan "Gençlik İle Elele" albümü bu sürecin ürünüydü.
Hollanda'dan Belçika'ya, Kanada'dan Fransa'ya dünyaca ünlü orkestralarda ve tertipte görev alan Mustafa abi 20 yıldır sahne görmüyor. Sektör bazında sadece aranjörlük yapıyor.
İlk stereo albüm
Uzun süredir birlikte bulunan müzisyenlerin ürünüydü "Gençlik İle Elele" albümü. Türkiye'de ilk defa stereo kaydın gerçekleştirildiği albümde, bir başka ilke daha imza atılıyor ve karşılıklı iki davulcu, Cezmi Başeğmez ve Veysel Çadır çift davul çalıyordu. Ümit Aksu, Kamil Taşpınarlı, Merih Dumlu ve Cahit Oben gibi birbirlerinin gözlerinin içine bakarak anlaşan deneyimli müzisyenler, yedi-sekiz saat içinde ve tek çalışta bitiriveriyorlardı albümü.
Mustafa abi 1969 yılında Almanya'dan sipariş ettiği yarım kasa Fender Coronado gitarını kullanıyordu albümde. Alaturka makamları çalabilmek için iki perde ilave ediyordu gitarına. Perdeleri sapın neresine yerleştireceğinin hesabını, çalacağı uşşak hüseyni türkü tonlarına göre yapıyor; yanında da fuzz ve wah-wah'ın birlikte olduğu bir pedal kullanıyordu. Grafson stüdyosunun ses ortamı, canlı kayıtlarda iyi ses alınmasında büyük rol oynuyor; kayıtların amfilerin önlerine mikrofonlar döşenerek yapılması, ayrı bir lezzet ve ton zenginliği veriyordu.
Miksajlarını kimselerin ellerine bırakmıyordu Mustafa abi. Tonlama kadar enstrümanların 180 derecelik açı içerisindeki yerleşimi demek olan panlamaya da hassasiyetle yaklaşıyordu.
1973'te yapımcı Ali Avaz'ın önerisiyle Evren Plak'ın piyasaya sürdüğü "Gençlik İle Elele", 2006'da İngiltere'de Finders Keepers, Amerika'da B Music ve Türkiye'de Öncü Müzik tarafından yeniden basıldı.
(Milliyet - Pazar - 8 Temmuz 2007)
Üç bin aranjman yapan Mustafa Özkent'in elinden tutmadığı, düzenlemelerine el atmadığı ünlü kalmamış. Aranjör olarak eskiler cephesinde büyük bir saygınlığın sahibi.