Yıl:1 Sayı:2  TEMMUZ 2000

Editörden
Künye
Yazılar - Şiirler
Kültür - Sanat
Mizah

Röportaj

Medya
Sağlık
Sizden Gelenler
Arşiv

Anasayfa

 

 
 
 

NEREYE GİDİYORUZ?

Nisâ Aydın

"Yalan dünya" diyoruz. Onu yalancılaştıran ve bu yalancılığın büyük parçası kendimiz olduğumuz halde... Hayat denen yolun her engebesinde sarsılış ve her sarsılışın sonunda hızır gibi imdadımıza yetişen bir deyiş: "Yalan dünya"...

Ayrılıklarımız vardı bizim bir zamanlar... Büyük duygu yoğunluklarıyla başlayan, hasretle olgunlaşan ve vuslatla tamama eren ayrılıklar... Uzaktaki sevgilinin hayaliyle dolu, hemencecik bitivermeyen bereketli geceler... Geceyi bile sığlaştırdık âdetâ... ya o saçma, çoğu kez izleyici dediğimiz gürûhu aptal yerine koyan programlarıyla televizyon kaplıyor gecemizi, ya o diksiyon düzgünlüğü yoksunu zavallı programcılarıyla radyo... Ya da çoklarının bir "chat" aracı kabul ettikleri, son zamanların illeti internet... 

Atasözlerimiz bile yalan oldu neredeyse... Bir tanesinde denildiği gibi en iyi dost kitap değil artık... Kitaplar bize, biz onlara küstük sanki... Açıp iki satır okuyamıyoruz nedense...

Mekanikleştik âdetâ... Fıtratı gereği kolaylığa çabuk alışan insanoğlu baştan sona esiri olmuş teknolojinin... Telefonumuz kesilse sağır, televizyonumuz bozulsa kör, arabamız arıza yapsa kötürüm gibi hissediyoruz kendimizi...

Eskiler gibi değil, sürekli zamanla kavga içindeyiz. Çehrelere, her bir darbeden sonra derin çizgiler atan bir kavga... Somut ya da soyut birşeyleri kovalıyoruz durmadan; kullandığımız ulaşım araçlarından, bitirmemiz gereken işlere; yaptığımız plânlardan, kurduğumuz hayallere kadar...

Tabiatın güzellikleri de artık çok uzak bizlere... Elektriğimizi boşaltabileceğimiz bir toprak parçası bile bulamaz olduk. Arada bir romantikliğimiz tutar, ya da uykumuz kaçarsa pencereden başımızı uzatıp baktığımızda dahi yıldızları göremiyoruz bir türlü... O yıldızlar ki nerden gelip nereye gittiğini, herşey gibi bu dünyanın da bir sahibinin olduğunu fısıldıyor âdetâ insana... Ama ne yazık ki bu karmaşanın arasında farkında olmadan O'ndan, herşeyin sahibinden de uzaklaşıyoruz belki adım adım...

Tüm bunlarının, çağı yaşamak adına yapıldığı günümüzde, kendimizi dahi bulamayışımız; hayatı kolaylaştırmak için uygulanan yeniliklerle, nerede ve ne zaman harcayacağımızı bilmediğimiz vakitlerin, sanki hiç yaşanmamış, "yalan" gibi gelen "an"ların, bir sonucudur belki de...

Bize düşen ise, bütün bunların bilincine varıp "yalan"cılıktan kurtulmak ve çok geçmeden kendimizle barışmak olsa gerek... Ve barışmak, sürekli ihmal ettiğimiz geceyle, sularını vermenin dahi zorumuza gittiği çiçeklerimizle, birşeyler söylememiz için sürekli yüzümüze bakan, çoğu zaman sükût-u hayâle uğrayan kuşumuzla ve sevip de hissedemediğimiz herşeyle...


 
Tabiatın güzellikleri de artık çok uzak bizlere... Elektriğimizi boşaltabileceğimiz bir toprak parçası bile bulamaz olduk. Arada bir romantikliğimiz tutar, ya da uykumuz kaçarsa pencereden başımızı uzatıp baktığımızda dahi yıldızları göremiyoruz bir türlü... O yıldızlar ki nerden gelip nereye gittiğini, herşey gibi bu dünyanın da bir sahibinin olduğunu fısıldıyor âdetâ insana... Ama ne yazık ki bu karmaşanın arasında farkında olmadan O'ndan, herşeyin sahibinden de uzaklaşıyoruz belki adım adım...
  

Ana Sayfa  l  Editörden  Künye  l  Kültür - Sanat  l  Mizah  l  Röportaj  Medya  l  Sağlık  l  Sizden Gelenler  l  Arşiv  E-Mail