Yıl:1 Sayı:1  NİSAN 2000

Editörden
Künye
Yazılar - Şiirler
Kültür - Sanat
Mizah

Röportaj

Sağlık
Sizden Gelenler

Anasayfa

 

 
 
 

AYAKKABI

Ahmet Ünal Çam

Adam, dalgın ve yorgun bir halde evine doğru yürüyor ve bazen de kendi kendine konuştuğu oluyordu: 

-Rica etsem ev sahibi bu ay dursa, gelecek ay... 

Sonra da kendi kendine kızarak:

-Sanki gelecek ay gökten para yağacak. Hem ev sahibim zengin biri sayılmaz ki... Kimseden borç istemeye de yüzüm kalmadı. Kirayı verince elde 10 kalacak. Bakkal artık beklemez, 5 de ona... Kalan 5 de bir hafta yeter... Ya sonra?.. 

Adam evine geldiğini farketti. İçeri girdi... Sıkıntılarını olabildiğince ailesine yansıtmayan biriydi. Yüzündeki sıkıntılı ifadeyi zorla da olsa değiştirerek güler yüzle içeriye seslendi:

-Alo!.. Kimse yok mu ? Bu yorgun ve yaşlı adamı karşılayacak kimse yok mu? 

Hanımı koşarak geldi, ceketini aldı: 

-Kusura bakma bey, dedi. Geldiğini duymadım.

-Eh elimiz boş olunca yüzümüze de bakılmıyor, ne yapalım?

-Öyle deme bey.

-Şaka yaptım canım şaka yaptım, hemen darılma. Elim dolu olsa da yüzüme bakılmıyor, diyecektim.

Onun şakalarına alışmış olan karısı bu kez ses çıkarmadı, sadece gülümsedi. 

-Yorgun görünüyorsun.

-Biraz yorgunun hanım.

-Acıkmışsındır, hemen yemeğini getireyim.

-Hanım acıktım acıkmasına da, zahmet olmazsa...

-Estağfurullah bey, buyur...

-Ya sen de yorgunsundur ama ayaklarım çok ağrımış, bir leğene az bir su koysan, sana zahmet...

-Tabi hemen getiriyorum.

Adam eşofmanını giyip oturmuştu ki, hanımı bir leğen suyla geldi. Adam yorgun ayaklarını suya daldırmadan merakla sordu:

- Benim tatlı kızım nerelerde bakayım. Saklandı mı yaramaz?..

Anne başını önüne eğdi...

-Ne oldu, bir şey mi var?, dedi adam. Söylesene canım...

-İçerde… Ağlıyor...

-Ağlıyor mu?.. Niye?..

-Ayakkabı istiyor.

-Daha önce konuşmuştuk, alamayacağımı söylemiştim. Hem ayakkabısı eski değil ki?..

-Eskidiği için değil, arkadaşlarında gördüğü yeni çıkan bir ayakkabıdan istiyor.

-Hanım biliyorsun para durumunu…

-Ben biliyorum da…

-Bir daha konuşayım bakalım. Benim kızım anlayışlıdır. Çağır gelsin.

Kadın kızını çağırdı. Kalkmak istemeyen kız, zor da olsa ikna olup babasının yanına geldi. Babası kızını yanına oturttu. Olabildiğince nazik bir şekilde:

-Kızım, seninle daha geçen akşam konuşmuştum... Ayakkabı alacak kadar paramız yok bizim, dedi. Hem ayağındakiler de eski değil ki...

-Başkası nasıl alıyor?

-Yavrum onların durumu daha iyiyse alabilirler. Bizim şimdi iyi değil... Bekle, belki bir kaç ay sonra alabiliriz.

-Banane, arkadaşlarımın var, ben de istiyorum.

Yine ağlamaya başlamıştı.

-Ne kadarmış o ayakkabının fiyatı... Biliyor musun?

-4 milyon.

-Kızım sana o ayakkabıyı alırsak elimizde para kalmıyor. Getir bakayım şimdi giydiğin ayakkabılarını...

Kız getirdiği ayakkabılarını hışımla yere attı. Adam, çocuğun saygısızlığını görmezlikten geldi. 

Küçük çocuklar için böyle heveslerin ne demek olduğunu biliyordu. "Hele arkadaşlarında gördüyse, o küçük dünyasında tüm hayali o ayakkabı olmuştur. Başka birşey düşünemez bile..." diye aklından geçirdi. Fakat adamın yapabileceği pek bir şey de yoktu.

Çok uzun bir sessizlik oldu. Adam, kızını kırmadan nasıl çözüm yolu bulacağını düşünüyordu. Hanımı ise kocasının, ayakkabıların yere atılışına sinirlendiğini düşünüp endişe ile bekliyordu. Adam umutsuzca kızına bir daha sordu:

-Kızım, bu ayakkabılar hiç de eski görünmüyor. Bir kaç ay daha giysen... 

-Eski işte eski, giymem... Bunlar eski!..

Adamın iyice çaresiz kalmıştı. Bir medet arar gibi hanımına baktı. Yıllardır sıkıntı içinde yaşayan ama eve her gelişinde güler yüzünü eksiltmeyen vefâkâr karısı ise, yapacak birşeyi olmadığını göstermek için ellerini iki yana açmıştı.

Adam birden ayağa kalktı, giyinmeye başladı:

-Kızım madem benim, “Ayakkabın eski değil” sözüme inanmıyorsun, o halde giy ayakkabılarını... Dışarıda az önce gördüğüm bir çocuğa soracağız, ayakkabın eski mi değil mi diye... Eğer sorduğumuz çocuk, bu ayakkabılar için eski derse veya beğenmezse söz, istediğin o ayakkabıları alacağım.

Ayakkabıların alınmasından tamamen ümitsiz olan kız, bunu duyunca heyacanlandı. Gözleri parladı. Hemen hazırlanmaya başladı.

Baba kız el ele sokağa çıktılar. Hiç konuşmadan bir kaç sokak geçmişlerdi ki, babası az ilerdeki köşeyi göstererek:

-Bak şu köşede oturan bir çocuk var, dedi. Hemen hemen senin yaşlarında... Sor bakalım ona ayakkabıların güzel mi değil mi...

Kız hevesle çocuğun yanına koştu. Ama birden durakalmıştı. Çocuğun şaşkın bakışları arasında birkaç saniye orada kaldıktan sonra ağlayarak babasına doğru koşmaya başladı. Soramamıştı.

Babası ağlayan kızını bırakıp, köşedeki çocuğun yanına gitti. Cebindeki bozuk paraları çocuğun önündeki mendile bırakıp döndü. Çocuk, hâlâ ağlayarak uzaklaşan kıza bakıyordu, duvara yasladığı koltuk değneklerinin arasından...

 

 
Küçük çocuklar için böyle heveslerin ne demek olduğunu biliyordu. "Hele arkadaşlarında gördüyse, o küçük dünyasında tüm hayali o ayakkabı olmuştur. Başka birşey düşünemez bile..." diye aklından geçirdi. Fakat adamın yapabileceği pek bir şey de yoktu.
  

Ana Sayfa  l  Editörden  Künye  l  Kültür - Sanat  l  Mizah  l  Röportaj  l  Sağlık  l  Sizden Gelenler  E-Mail