TIBB-I NEBEVÎ
Uzman Dr. Erkan Ataş
İslâm, hiç şüphesiz kulun Allah'a yaptığı ibâdetlerden
ibâret değildir. İslâm, toplumsal, ekonomik, idarî,
hukukî, ailevî, şahsî, bedenî ve ruhî kaideleriyle
insan hayatının her safhası için düzenlemeler
getirmiştir. İslâmiyet'in hedef olarak gösterdiği dünya
ve âhiret saadeti, onun bir bütün hâlinde yaşanmasıyla
mümkündür. Bundan dolayı dinimiz, insan unsurunun
vazgeçilmez ihtiyaçlarından olan tıp alanına
gereken alâkayı göstermiş ve gereken değeri vermiştir.
Peygamberimiz (S.A.V.), sadece dinî hükümleri öğretmek
için gönderilmiş olmayıp dünyevî konularda, dolayısıyla
tıp konusunda da en güzel örnektir. Peygamberimizin tıbbî
emir, tavsiye ve tatbikatlarına İslâm literatüründe
"Tıbb-ı Nebevî" denmektedir.
Bugünkü modern tıp, yüzyıllar boyunca toplanan
bilgi ve buluşların sürekli bir değişim ve gelişim
göstermesiyle, gözlem ve tecrübelere dayanarak
meydana gelmiştir. Mikroskopların ve labaratuarların
rüyasının bile görülmediği 14 asır önce, Yüce
Peygamberimiz'in tıp hususunda yaptığı uygulamalar
ve söylediği sözler, modern hekimliğin ancak son
birkaç yüzyılda ulaşabildiği tabâbet düsturlarıdır.
Bunların her biri, Tıp Fakülteleri'nin kapılarına
altın harflerle yazılacak niteliktedir.
Biz de Tıbb-ı Nebevî'yi, Peygamber Efendimiz'in
hadisleri ve tatbikatları ışığında 3 bölüm hâlinde
inceleyeceğiz:
1) SAĞLIĞIN ÖNEMİ:
Bütün ni'metler gibi sıhhatin kadri de, elden çıkmadıkça
bilinememektedir. İnsanın bu zaafını iyi bilen
Peygamber Efendimiz, iş işten geçmeden bizi şöyle
uyarmıştır:
"Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini
biliniz:
1) Hastalık gelmeden önce sıhhatin,
2) Yaşlılık gelmeden önce gençliğin,
3) Fakirlik gelmeden önce zenginliğin,
4) Meşgûliyet gelmeden önce boş vaktin,
5) Ölüm gelmeden önce dünya hayatının...
İslâm'a göre beden, insana verilmiş bir emânettir.
Âhiret'te kişinin sorgulanacağı şeylerden birinin
de "bedenini nasıl kullandığı" olduğunu
Peygamberimiz'in bir diğer hadisinden anlıyoruz. Sonuç
olarak sıhhat, hem dünyevî ve hem de uhrevî açıdan
kıymeti bilinmesi gereken en önemli ni'metlerden biri
ve Allah-u Teâlâ'ya karşı bir şükür vesilesidir.
2) SAĞLIĞIN KORUNMASI (KORUYUCU HEKİMLİK):
Tıbb-ı Nebevî'de aslolan bedenî ve ruhî hastalıklardan
korunmaktır. Hastalıklardan korunmak, hastalığa
yakalandıktan sonra tedâvi olmaktan daha önemlidir.
Zira vücutta tedâvinin yan tesirleri görülebileceğinden,
hastalığa yakalanmayan vücut, hastalığa yakalanıp
tedâvi görerek sıhhatine kavuşan vücuttan daha sağlamdır.
Temizlik:
Hastalıklardan korunmanın birinci yolu temizlikten geçer.
Çünkü hastalık yapıcı mikroplar, kirli ortamları
sevmekte ve bu ortamlarda kolaylıkla çoğalabilmektedirler.
Peygamber Efendimiz (S.A.V.), "Temizlik imânın
yarısıdır." buyurarak temizliğe İslâm'ın
verdiği önemi vurgulamış, "Yemekten önce ve
sonra elleri yıkamak, yemeğin bereketindendir."
ve "Her yedi günde bir yıkanmak, vücudun insan
üzerindeki hakkıdır." diyerek de temizliğin ne
denli gerekli olduğunu en iyi şekilde açıklamıştır.
Ayrıca İslâm Dîni'nde abdest, gusül ve ibâdet
esnasında ibâdet yerinin, vücudun ve giyeceklerin
temiz olması gibi mecburî temizlik kaideleri
mevcuttur.
Hz. Peygamber (S.A.V.), ağız ve diş sağlığına da
gereken hassasiyeti göstermiştir. Peygamberimiz'in
misvak kullanmayı öneren birçok hadisi vardır.
Bunlardan birisi şöyledir:
"Cebrail (A.S), misvak kullanmayı bana o kadar çok
tavsiye etti ki, misvak hakkında âyet inecek ve misvak
kullanmak farz kılınacak zannettim."
Ağız, mikropların en çok bulaştığı yerdir. Diş
çürükleri ve iltihaplanmaların, bademcik, sinüzit,
romatizma, kalp, böbrek, bağırsak, safra kesesi ve
sindirim hastalıklarına sebep olduğu bilinmektedir.
Bunun önlenmesi için ağız ve dişlerin temiz
tutulması gerekir. Misvak, tabiî olduğu ve bazı
kimyevî maddeler ihtivâ ettiği için diş fırçasından
üstün özellikler taşımaktadır.
Misvağın faydalarını şöyle sıralayabiliriz:
· Selülozun fizikî etkisi dişleri temizler.
· Uçucu yağlar ve selüloz dişleri beyazlatır.
· Kokulu reçine içerdiği için nefesin güzel kokmasını
sağlar.
· NaCl ve KCl'ün ödemi dışarı çekmesi, diş eti
iltihaplarını iyileştirir.
· Uçucu yağlar kabızlığı giderir.
· Psikolojik etkileriyle siniri teskin eder.
· İştahı açar.
· Kaynatılarak suyunun içilmesinin basur hastalığına
iyi geldiği tesbit edilmiştir.
Ayrıca misvağın, hazmı kolaylaştırıcı, gözü
kuvvetlendirici ve baş ağrılarını sakinleştirici
özellikleri de vardır.
Oysa diş fırçasının kolay taşınmaması, kullanma
ve temizleme zorluğu, yutulan kılların misvağın
aksine iltihaplanmalara, hatta apandisite sebebiyet
vermesi gibi dezavantajları düşünülürse, misvağın
ağız ve diş sağlığındaki yeri daha iyi anlaşılacaktır.
Bulaşıcı hastalıklardan korunma:
Mikroplar ve basiller ilk defa 1880 yılında Avrupa'da
keşfedilmiştir. Halbuki Peygamber Efendimiz, milâdî
7. asırda müslümanları bulaşıcı hastalıklardan
sakındırıyor ve karantina uygulamasını emrediyordu:
"Bulaşıcı hastalıklar, sizden öncekilere gönderilmiş
bir azaptı. Bir yerde bulaşıcı hastalık çıktığını
işitirseniz oraya girmeyiniz. Bulunduğunuz yerde salgın
başlarsa da oradan çıkmayınız."
Ayrıca, bulaşıcı hastalığa yakalanarak ölenlerin
şehitlik mertebesinde olacaklarını belirterek mânevî
bir müeyyide koymuş, böylece salgın çıkan
yerlerden kaçılarak hastalığın yayılmasını önlemiştir.
Peygamberimiz, sürü, av ve arazi bekçiliği dışında
köpek beslenmesini yasaklayarak, kuduz, kist hidatik,
leptospira, ve Marsilya humması gibi hastalıkların köpeklerden
insanlara bulaşmasını engellemeye çalışmıştır.
İslâmiyet'te kan, irin, idrar, dışkı, kusuntu gibi
mikrop ihtivâ eden maddeler necis sayılmış, üzerinde
ve ibâdet yerinde böyle bir şey bulunan kişinin
temizlenmedikçe ibâdet yapamayacağı hükme bağlanmıştır.
Zina ve fuhuş yasaklanarak da çağın vebası AIDS'in
önüne geçilmeye çalışılmıştır.
Dengeli Beslenme:
Yetersiz beslenme zararlı olduğu gibi aşırı yemek
de bir çok rahatsızlığı beraberinde getirmektedir.
Peygamberimiz (S.A.V.) de konuyla ilgili olarak, "İnsanoğlunun
midesini doldurmasından daha zararlı bir şey yoktur.
Kişiye belini doğrultacak kadar yemek yeter."
buyurarak çok yemekten sakındırıp, dengeli
beslenmeyi tavsiye etmiştir.
"Midenin üçte birini yemeğe, üçte birini suya,
üçte birini de havaya ayırın" sözüyle de ölçülü
yemenin miktarını belirttiği gibi, midenin üst kısmındaki
kimyevî reaksiyonlardan dolayı oluşan gazın varlığına
asırlar önce işaret etmiştir.
Spor:
Sağlıklı bir vücut için sporun önemini artık
yediden yetmişe herkes bilmektedir. Peygamberimiz
(S.A.V) ise, ok atma, ata binme, ve yüzme gibi harbe
hazırlayıcı sportif faaliyetleri teşvik etmiştir.
Hatta bir defasında devrinin yenilmez pehlivanlarından
Rükâne ile güreşmiş ve onu yenmiştir.
3) HASTALIK VE TEDÂVİ:
Sahabilerden biri Peygamber Efendimiz'e:
"Biz hastalıklardan korunuyoruz, duâ ediyoruz ve
tedâvi oluyoruz. Bunlar kaderi değiştirir mi?"
diye sorunca Rasulullah şu cevabı vermiş:
"Korunma, duâ ve tedâvi de kaderdir."
Peygamberimiz (S.A.V), zamanındaki ananevî tıbbı
aynen benimsemiş, faydalı kısımlarından yararlanmış,
bir kısmını da değiştirmiştir.
"Ey Allah'ın kulları, tedâvi olunuz. Çünkü
Allah (C.C.), yarattığı her hastalığın şifâsını
da yaratmıştır." buyurarak tedâviyi emredip, tıbbî
araştırmaları da teşvik etmiştir. Bal şerbeti, Medîne
hurması, çörek otu, zeytinyağı, zemzem ve kan aldırmada
şifâ olduğu, Peygamberimiz (S.A.V.)'in bize ulaşan
tedâvi metodlarındandır.
Hz. Peygamber (S.A.V.), hastalığın bir imtihan olduğunu,
hastalığa sabredenlerin günahlarının ağaç
yaprakları gibi döküleceğini ve Âhiret'teki
derecelerinin yükseleceğini belirterek hastalara moral
vermiş, böylece en önemli ve etkili tedâvi metodunu
uygulamıştır. Hastaya, hastalığın uhrevî bir
kazanç olduğu inancının verilmesinden daha üstün
bir tedâvi şekli düşünülebilir mi?..
|