SIRADIŞI BİR SABAH
Mustafa Dağar
Yine sıradan bir gün… Günlerden Pazartesi… Üzerimdeki
yorganı kaldırıp uykulu gözlerle saatin 7:40 olduğunu görüp
ani bir depresyon geçirerek kendimi lavaboda bulduğum haftanın
bu ilk gününde okula gitmek için hazırlanırken, bir anda
evin önünden geçenin "otobüs" olduğunu
anlamamla birlikte belki de başıma gelecek olanları
bilseydim hiç yola çıkmayı yeğlemezdim.
Üzerimi aceleyle giyinip dışarıya fırlamıştım. 97'yi
kaçırdığım için 56'nın durağına doğru ilerledim ve
otobüsün köşeden geldiğini gördüm. Elimi cebime attığımda
biletimin olmadığını anlayarak bakkala koştum ve adamdan
iki bilet istedim. Ve her zamanki gibi adam, üzerimdeki
aceleyle giyilmiş pantolonumu, yarısı pantolonumun üzerine
çıkmış okul kazağımı ve elimdeki üç-beş kitabı görüp
"Öğrenci mi?" diye sordu. İşte o an içimden
"Yok, valilere ayrılmış özel kontenjandan olsun"
demek geçti ama durum sakıncalıydı. Çünkü adam baya
irice biriydi… "Öğrenci" diye geçiştirip vakit
kaybetmeden durağın yanına geldiğimde 56'nın tüm ihtişamıyla
önümden geçtiğini görmez miyim?.. Artık arkasından bana
da "Lânet olsun!" diye bağırmak kalıyordu.
Yoldan geçenlerin hayretle bana baktıklarını görüp hemen
dolmuş durağına doğru ilerledim. Şans eseri önümden
dolu olarak geçen 8. dolmuşun durmasıyla dolmuştaki 20 kişinin
içine kendimi attım. Dolmuş şoförünün sagital eksende hafifçe bir sallanma
sonrası o meşhur vites atma hareketini gerçekleştirmesinden
sonra bildik arabesk havalarına döndük. Dolmuşta klasik
"dolmuş muhabbetleri"nin bini bir paraydı:
-Oğlum beni Aydınlık'ta indiriver…
-Aydınlık'tan on dakka önce geçtik abla…
-Yapma yaaa…
-Yaptım bile…
-Evladım, bu Sille Yolu'ndan geçer mi?..
-Yok amca, n'aarasın oralarda?..
Neyse, dolmuş muhabbetlerini bir kenara bırakıp zorlu
maraton için hazırlandım. Çünkü dolmuş durağı ile
okul arasında epey bi mesafe vardı. Acele ile saatime bakıp,
saatin 8:30 olduğunu görünce hızlanarak okula doğru koşmaya
başladım.
Koşarken dönem ödevimin elimden uçup çevre yolunun ortasına
dağılmasına ve üzerinden Mercedes marka bir kamyonun geçmesine
mi, yoksa Beşiktaş'ın Fenerbahçe'yi yenmesine mi ya da bugünün Pazartesi olmasına mı yanmamın gerektiğini düşünerek
okulun kapısına ulaştım. İşte ne olduysa o zaman oldu.
Arkadaşlarımın dışarıda dolaştıklarını, başlarında
-sene içinde nadir rastlanan bir hadise olan derse hocanın
gelmeyişinden dolayı- bir nöbetçi öğretmenin bulunduğunu
görüp belki de hayatımda ilk defa bir dersin boş geçtiğine
üzülmek bi yana, kahroldum…
|
|