« Anasayfa | Künye | Arşiv 8 Aralık 2024, Pazar
Gündem: Kültür-
Sanat
Gündem: Hayat
40i Gündem Nöbetçi Köşe
40PENCERE
Yakın Plan
Ahmet Aksoy
Amerikan Kâbusu

İzlence
Mehmet Harmancı
"36": Kifayetsiz Muhterisin Resmidir

[ Sinema -> Haber-Veri-Yorum ]

Alman ile Alamancı Beyazperdede

Tuba Özden

28.03.2007 - 01:05

Hitler'in harekât merkezi olmasıyla akıllarda yer eden Nürnberg şehrinin şöhreti, İkinci Dünya Savaşı sonrası burada kurulan mahkemelerle bir kat daha artmıştı. Sonraki yıllarda ise daha çok kültürel etkinliklerle duyurmaya başladı adını... Şehrin tarihî kimliği, bu faaliyetlere rağbeti artırıyor. Biz de geçtiğimiz günlerde düzenlenen 12. Nürnberg Türkiye /Almanya Film Festivali'ni izleme fırsatı bulduk.

Festival afişlerini şehrin farklı semtlerinde görmek mümkündü. Nürnberg'in sakin sokakları ve tarihî dokusundan sıyrıldığınızda karışınıza çıkan afişte Nuri Bilge Ceylan'ın Uzak filminden bir kare vardı: İstanbul manzarasına karşı oturmuş yalnız bir adam... Fotoğrafın altındaki yazı ise şu: 'herzlich willkommen' ve Türkçe karşılığı 'hoş geldiniz'. Festival afişi hem İstanbul manzarasına hasret kalanlara hem de ondan bihaber olanlara iki kültürün teması adına bir davetiye niteliğindeydi. Çünkü yaklaşık elli yıllık ortak tecrübeye rağmen Almanlar ve Türkler birbirleri hakkında yeterince bilgiye sahip değillerdi.

Festival yönetmeni ve aynı zamanda mimarı Ayten Akyıldız, her ne kadar Türkiye kültürünü Almanlara tanıtmak adına bu etkinliği başlatsa da Türklerin de Almanlar hakkındaki bilgisinin yetersiz olduğuna değiniyor. Sokaklarda karşılaştığımız ve yıllardır Almanya'da bulunduğu halde Almanca konuşamayan orta yaşlı Türkler bu sözlerin delili gibiydi. Fakat yaşadıkları kültüre bu derece yabancı kalmalarında, onları senelerdir belli işlere ve kesimlere hapseden Alman devletinin de rolü var muhakkak.

ALMAN İZLEYİCİLER HIZLA ARTIYOR

Ayten Akyıldız da Almanya'ya yıllar önce gelen göçmen işçi bir ailenin çocuğu. Anne-babası İstanbul'a döndüğünde o da evlenerek kendi ailesini kurmuş. Gençliğinin ilk yıllarından itibaren kimliğini ifade edebilmenin ve Türkleri daha iyi bir yere taşımanın arayışı içine girmiş. Önceleri kadın hareketiyle ilgili faaliyetlerde bulunan Akyıldız, daha sonra katıldığı edebiyat toplantılarından ve Almanya'daki film günlerinden esinlenerek 1992 yılında 'Türkiye Sinema Günleri' için ilk adımı atmış. Yedi film ve bir oyuncu ile girizgâh yapılmış etkinliğe. İkinci yıl sayı artmış; 13 film ve iki oyuncu... O dönemde vizyonda Türk filmlerini görmek mümkün olmadığı için festival ciddi bir ilgiyle karşılanmış. Ekip, yedi yıl süren bu programın başarısından da cesaret alarak, organizasyonu büyütmeye karar vermiş.

Nürnberg'de sadece Türk değil İtalyan, Yugoslav, Yunan, Rus ve diğer milletlerden de göçmenler yaşıyor. "Biz de, o yıllarda kültürleri sinema aracılığıyla bir araya getirmeye karar verdik." diyor Akyıldız. Bu niyetle önce festivalin adı değiştirilir: Nürnberg İnterFilm Festival. Program iki yıl bu başlık altında yapılır; lakin çok da başarılı sonuçlanmaz. Çünkü her millet kendi filmini izlemeyi tercih etmiş ve diğerini tanımaya yeltenmemiştir. "Bazen düşünüyorum da biz Alman ve Türkleri bir araya getiremeden diğer ulusları toparlamaya çalıştık." diyen Akyıldız, bu konsept için erken girişimde bulunduklarını itiraf ediyor. Festivalin bugünkü halini alması 2004 yılına denk geliyor. İlk defa o yıl uzun metraj film yarışması gerçekleştirilir. İlkinden itibaren yer verilen kısa film yarışması ise yine program dâhilindedir.

Başladığından itibaren her yıl festivale ilgi artmış. Geçen sene şehir belediyesinin yaptığı istatistiklere göre Alman izleyicilerin sayısında yüzde 55-60 oranında çoğalma var. Bunda, filmlerin Almanca altyazılı sunulmasının ve gösterimlerin ardından yönetmenlerle buluşabilme imkânının da etkisi var muhakkak. Mesela geçen yıl, Semih Kaplanoğlu'nun 'Meleğin Düşüşü' ve Nuri Bilge Ceylan'ın 'Uzak' filmlerine Türklerden ziyade Almanlar rağbet etmiş. Bu yıl da film gösterimlerinde Alman simaların oranında artış vardı. İlk günlerde nispeten sakin olan salonlar özellikle uzun metraj yarışma filmleri gösterildikçe doldu ve zaman zaman taştı. Söyleşilerde Türk izleyicilerin ilgisi fazlaydı; fakat Alman katılımcılardan da ilginç sorular vardı.

PERDEDE YENİ BİR TÜRK İMAJI

Festivalde, sadece gösterilecek uzun veya kısa metraj filmlerin seçiminde değil jüri üyelerinin dengesinde bile hassas davranılmış. Program içeriği ve davet edilen konukların oranı, ortalama yüzde 50 Türk-yüzde 50 Alman... Almanya'da yapımcı bir şirketi bulunan Frank Becher de organizasyondaki isimlerden biri. Bu yıl uzun metraj film yarışması ön seçici kurulunda yer almış. Hazırlık aşamasının her evresinde bulunan Becher'in bir özelliği de yoğun tempoda festival çalışanları arasında çıkan gerginlikleri kısa sürede sakinleştirmesi. Ona göre bunu başarmasının nedeni basit; "Çünkü diğerleri Türkçe tartışıyorlar. Ben dili bilmediğim için sorunun ne olduğunu anlayamıyorum, ancak insanları sakinleştirmeye çalışıyorum."

Frank Becher, Nürnbergli bir yapımcı. On yıldır şirketinde daha çok kısa film ve animasyon, nadiren uzun metraj ve belgesel için çalışıyor. Türkiye/Almanya Film Festivali'ni desteklemesinin başlıca sebebi; şehirde sinemayla ilgili çok az etkinlik gerçekleşmesi ve bu alandaki her projeye bir şekilde katkıda bulunma gayreti. 1996'da Tuncay Kulaoğlu ile bir kısa film projesinde buluşması, festivale katılmasına vesile olmuş. O dönemde festivalde çalışan Kulaoğlu aracılığıyla Becher de festival ekibine dâhil olur. 1997'de ilk defa kısa film jürisi arasındadır; zamanla sorumlulukları artar.

Festivalden önce Becher'in Türk sineması hakkında bilgisi Yılmaz Güney'in 'Yol' ve Yeşim Ustaoğlu'nun 'Güneşe Yolculuk' filmlerinden ibarettir. Yeşilçam'dan da örnekler görmüştür; lakin bunların estetiğini 'eski' bulmaktadır. Frank Becher, festivalde izlediği filmler sayesinde, "Türkiye'nin bir kültür milleti olduğunu ve ilginç sinemalar yaptığını gördük." diyor. Daha önce mahallesindeki bakkal ya da manavdan ibaret Türk imajı, anlaşılan, ekranda gördüğü hayat sayesinde hayli değişmiş: "Türk toplumunda neler olup bittiğini, filmler vasıtasıyla görme imkânı buluyoruz." Peki, bu birliktelikler Türk-Alman ilişkilerine olumlu etki ediyor mu? Becher'e göre festivali bu manada değerlendirmek yanlış: "Kemikleşen fikirler var yıllardır ve bunları değiştirmek çok da kolay değil. Ama en azından insanların zihinlerinde diğerine dair sorular oluşturabiliriz."

KÜLTÜRLER ARASI İLETİŞİM PLATFORMU

Özellikle Almanya'da yaşayan üçüncü nesil Türkler arasında sinemayla ilgilenen çok sayıda genç var. Festival ekibi de daha çok bu kuşaktan müteşekkil. Gençler ile daha kolay iletişim kurabildiklerine değiniyor Becher: "Sana önce yabancı olan; fakat gittikçe yaklaşan kültür ile daha rahat iletişim kurmanı sağlıyor bu ortamlar." Bu manada festivalin amacına en çok hizmet eden isimlerden biri belki de Becher. O, birçok Türk yönetmen ile ortak projelere imza atmış. İlk defa 1996'da Tuncay Kulaoğlu ile çalışmış ve iki film çekmişler. 1997'deki bir kısa film projesinde Fatih Akın oyuncu kimliğiyle bulunmuş. Festival ortamında tanıştığı Reis Çelik ile de bir film çalışması yapmış. Son çektikleri kısa filmin oyuncuları Güven Kıraç ve Erhan Emre. Onlarla da festival ortamında ilk defa buluşmuş.

Becher'in çalışmaları festivalin amacına doğru ilerlediğinin küçük; ama somut işaretlerinden biri. Görünen o ki ileriki yıllarda bu emarelerin sayısı daha da artacak ve belki de sinema perdesi vesilesiyle Alman ve Türkler arasındaki yeni iletişim kanalı iyice güçlenecek.

HAREKETLİ FESTİVAL, ÖDÜLLÜ FİLMLER...

Türkiye/Almanya Film Festivali'nin en büyük destekçileri, Nürnberg Belediyesi ve önümüzdeki yıllarda azar azar desteğini çekecek olan Robert Bosch Vakfı. Bir de geçtiğimiz yıldan itibaren T.C. Kültür Bakanlığı'ndan alınan kaynak var. Bu sene de program gayet yoğundu. 83 filmi izlemek üzere ortalama yedi bin seyirci salonları doldurdu. Alman izleyicilerin sayısındaki artış bu yıl da gözlendi; Almanlar film izlemekle yetinmeyip söyleşilere de katıldılar. 17 Mart gecesi festival ödülleri yine Türk ve Alman filmlerine dağıtıldı. Festivalin uzun metraj dalında En iyi film ödülünü Zeki Demirkubuz'un 'Kader'i alırken, En iyi erkek oyuncu 'Takva'daki rolüyle Erkan Can, En iyi kadın oyuncu Tutsak (Gefangene) filmindeki performansıyla Jule Böwe oldu. Reha Erdem, 'Beş Vakit' ile jüri özel ödülüne hak kazanırken, Ömer Uğur'un 'Eve Dönüş'ü seyirci özel ödülünü aldı. En iyi belgesel ödülü ise babasını bulmak için Türkiye yollarına düşen ve yaşadıklarını belgesele dönüştüren Alman yönetmen Marcus Vetter'a teslim edildi.

(Aksiyon)

Almanya Film Festivali, sokakta görmezden gelinen hayatları perdede iki kültüre de gösterme çabasında. Hitler'in harekât merkezi olmasıyla akıllarda yer eden...  
VizyondakilerTümü »

» Zoraki Kral
» 127 Saat
» Kaçış Planı
» Ya Sonra
» İz Peşinde
İz BırakanlarTümü »

» Biraz Sakar Biraz Çirkin Fazlasıyla Komik Bir Fenomen: Kemal Sunal / Ahmet Aksoy
» Gerilime Bir Adım Daha Yakın Çekim: Brıan De Palma / Abdullah Ömer Yavuz
» Direnişçi Bir Makinistin Portresi / Zafer Işık
» Gerilime Bir Adım Daha Yakın Çekim: Brian De Palma / Abdullah Ömer Yavuz
» Sinema Literatürüne Spaghetti Western'i Kazandıran Adam: Sergio Leone / Ahmet Aksoy
EkstraTümü »

» Küçük Arap'ın Fendi Önyargıları Yendi / Hale Sert
» Edebî Eserlerin "Filim Diline" Tercümesi / Erol Güney
» Sinema Sanatıyla İlgili Kitaplar
» Çürüyen Sinema / Susan Sontag (Çeviren: Ahmet Yurtkul)

Yorum yazabilmeniz için üye olmanız gerekiyor. Üye olmak için tıklayın.

(Üye iseniz sayfanın en üstünde sağ tarafta yer alan kısımdan giriş yapmalısınız.)


Henüz yorum yapılmamış.

Üye Girişi
Kullanıcı adı
Şifre
Beni hatırla
Şifremi unuttum!
Ücretsiz Üye Olun!
Son 10 Yorum
toplantı (10.12.2013 - 17:25)
tek söğüt (26.02.2013 - 01:08)
yok var, var var (26.02.2013 - 01:06)
Hoş bir yazı (17.08.2012 - 00:19)
beklerken (27.05.2012 - 21:07)
bir yorum (21.12.2011 - 20:20)
bir yorum (21.12.2011 - 20:13)
işte tam da böyle (18.11.2011 - 20:37)
Gitmek (18.11.2011 - 19:53)
ELİF LAM RA (28.10.2011 - 00:02)
Yorum için üye olun!