Dünyanın saygın eleştirmenlerinin övgüyle söz ettiği Ayşe Tütüncü, yurtdışında ilgi görme nedenini 'Galiba tanıdıkları ve tanımadıkları bir şeylerden mürekkep bir müzik var ortada' diye açıklıyor. Tütüncü ve grubunun yeni albümü 'Yedi Yer Yedi Gök', operayla açılıyor, oradan bir Kürt halayında saf tutuyor, sonra oralara, buralara, uzaklara uğruyor
"Meşk, bir müziğe hâkim olacak hale gelmenin ruhsal olarak zengin bir yolu, o müziği bilenden tekrar tekrar 'duymak ve birlikte çalışmaya çalışmak' yoluyla gerçekleştiriliyor; deneyden çok deneyime, 'alıştırma'dan çok 'hayat'ın kendisine yakın..." Kulağımıza hiç de yabancı olmayan, ama tanımını yapmaya kalksak herkesin kendi meşrebince bir şeyler söyleyeceği 'meşk' kelimesinin bu tanımı bir CD kitapçığının içinde yer alıyor. Albümün adı; 'Yedi Yer, Yedi Gök'... Çalanlarsa; Ayşe Tütüncü Piyano Perküsyon Grubu.
Bir piyano var ortada, tuşlarında parmakları gezinen Ayşe Tütüncü... Etrafındaysa; nefeslilerde, Yahya Dai ve Oğuz Büyükberber; bilumum vurmalılarda, Saruhan Erim, Serdar Gönenci, Timuçin Gürer; davullardaysa, Cengiz Baysal ve Gökçe Gürçay... Bunlara bir de konuk sınıfından gitar, kontrbas da ekleyin. Piyano ve arkadaşları işbaşında durumu.
'Hamurumuzda Var' Son yıllarda dünyanın saygın müzik eleştirmenleri Ayşe Tütüncü ve müziği hakkında makaleler kaleme alıyorlar. Müziğinin güzelliğinden, yetkinliğinden ve başarısından söz eden yazılar bunlar. Acaba onları bu kadar etkileyen ne olabilir bu müzikte?
"Yaptığım müzik armonide, kurgusunda onlara tanıdık gelen unsurlar taşıyor. Ama bir yandan da bilmediği malzemeleri de içeriyor. Örneğin Oğuz'un klarnet üfleyişi ya da Yahya'nın uzun havayı çalışı, Timuçin'in Saruhan'ın bendirler ramazan davullarıyla çıkardıkları sesler, onları çalma üslupları, usûller. Biz Türk musikisini teorik olarak biliyor değiliz ama hamurumuzda var. Tanıdıkları ve tanımadıkları bir şeylerden mürekkep bir müzik var ortada. Benim okuduklarımda hep yaptığım işin çok incelikli yapılmış olduğuna yönelik cümleler var. Örneğin Downbeat'teki yazıda yapılan iş hiç de harcıâlem olmayan bir Doğu-Batı sentezi ve kulak vermekte fayda var gibi bir laf vardı. 'Çeşitlemeler' albümündeki 'Kapılar' adlı parça için bir İtalyan eleştirmenin yazısında, 'albümde Osmanlı izine dair bir şeyler olduğu' vardı... 'Neden böyle demiştir?' diye düşününce 'Kapılar' parçasının bir yerinde müzik durur ve bendirler girer, üç bendir aynı anda 9/8'lik bir ritme girer. Galiba dedim orada buldu bunları."
Az önce lafı geçti, ortada bir piyano var ve arkadaşları da etrafında. Nejat Yavaşoğulları bir zamanlar 'Evinde gitarın var mı?/ Gidelim öyleyse...' demişti ama, aslında gitar için eve gitmeye de gerek yok, nerede olsa çalarsınız. Ama piyano; ağırlığı, hareket sevmezliği, küçücük bir harekette sesinin 'bozuluşu' ve yalnızlığıyla arkadaşlarının ziyaretine esas muhtaç olan enstrüman. Ve baskın karakter, tuşlarına basıldıkça ortamın ana karakterini veriyor. Yalnız başına da yapabilir yapacağını ama, kendisini başkalarıyla süslemesini seviyor belki de... Acaba en çok kimi sever piyano?
"Tezat arkadaşı çellodur, yaylı nefesli gibi sürekli çıkaranlarla tezat olsalar da birinin yapamadığını öbürü yapar ve iyi anlaşırlar. Aslında bu kadar perküsyonla piyanoyu bir araya koymak akıl kârı değil. Bir de bas yok bizde. Ramazan davulundan kontrbasın tınısını almak, bas yokluğunu ve o basın işlevini başka aletten almayı denemek yani. Daha önceki albümlerden 'Panayır'daki gibi dünya litarütüründe bas klarinet, piyano ve soprano saksofonun üçünün bir arada olduğu bir albüme rastlamadım. 'Panayır'da üçümüz arasında ritim, melodi ve armoni sürekli değişiyor. Çalarken de dinlerken de o alışveriş, sürekli kendi fonksiyonunu başkasına devredip ondan bir görev almak fark ediliyor bence, eğlenceli. 'Yedi Yer Yedi Gök'teyse benim kendime verdiğim bazı ödevler var ama onların üzerine şu an hemen konuşmamak daha doğru, ama insanlar albümü biraz dinlesin kendi keşiflerini yapsınlar."
Dişi Ağrıyan Bülbül Gibi Her enstrümanda çalan kendini de çalar, herkesin notası bir parça kendinedir ama piyanodaki ses zenginliği başka sanki. 'Tuşe' denilen şey parmakizi gibi bu kadar herkesin kendine has bir şey midir?
"Bir piyano tuşunun kendisine dokunulduğu zaman çıkarabileceği ifadeleri numaralandırsak 0 ile 100 arasında değişeceğini söylesek abartmış olmayız. Hız, parmağının tuşa değiş açısı, bütün derinliğini bastırdın ya da minnacık dokundun. Şiddettir bu. Bunun notasyonu nasıl olabilir. Eric Satie bestelerinin üzerine izahat yazar. 'Dişi ağrıyan bülbül gibi çalınız' diyor mesela. Ya da 'zihninin gerisinde bir düşünce varmış da sen ne yaparsan yap aslında geride onu düşünüyormuşsun gibi çal...' Buyurun bakalım! Ama böyle bir çalma mümkün, melodiyi öyle düşününce. En azından hayal edebiliyorsun, yapması zordur o ayrı."
'Yedi Yer Yedi Gök', L'orfeo Operası'ndan bir bölümle açılıyor, oradan bir Kürt halayında saf tutuyor, ardından, oralara, buralara, uzaklara, yakınlara her yere uğruyor, heyecanlanıyor, sakinliyor, havalanıyor ve elbette yumuşakça konuyor. Sizi de yanına alarak. Tabii bir de yılların büyük sorusu, Doğu ve Batı'yı bir araya getirme işini, kendiliğindenliği ve planlanmamış samimiyetiyle büyük bir başarıyla beceriyor. Dinlerseniz, sizi de bir yerlere götürür, orası kesin.
Yedi Yer, Yedi Gök, Ayşe Tütüncü Piyano Perküsyon Grubu, EMI-Blue Note.
(Radikal)
Yedi Yer Yedi Gök', L'orfeo Operası'ndan bir bölümle açılıyor, oradan bir Kürt halayında saf tutuyor, ardından, oralara, buralara, uzaklara, yakınlara her yere uğruyor, heyecanlanıyor, sakinliyor, havalanıyor ve elbette yumuşakça konuyor. Sizi de yanına alarak. Tabii bir de yılların büyük sorusu, Doğu ve Batı'yı bir araya getirme işini, kendiliğindenliği ve planlanmamış samimiyetiyle büyük bir başarıyla beceriyor.