Benny Goodman 1962'de Kızıl Meydan'da klarnet çalmış, Louis Armstrong 1961'de Kahire'de hasta çocuklarla buluşmuş, Duke Ellington Irak'ta nargile içmişti... Hepsi de Amerikan devletinin anti-Sovyet harekâtının gizli birer silahı olarak...
Silah ateşinden ziyade silah stokları üzerinden verildi Soğuk Savaş. Hatta şöyle de denebilir: Silahtan ziyade enformasyon ve ideolojinin, ordulardan ziyade istihbaratçıların, siyasetçilerin, akademisyenlerin, düşünürlerin ve sanatçıların rol oynadığı bir savaştı bu.
Amerika'nın bu savaştaki gizli silahlarından birinin de caz müziği olduğunu, Soğuk Savaş'ın kültürel tarihine düşkün olanlar iyi bilir. Bilmeyenlerinse, Washington'daki Meridian Uluslararası Merkezi'nde yeni açılan bir sergiden öğrenebilecekleri çok şey var.
İyi Niyet Turneleri Serginin adı, "Jam Session: Amerika'nın Caz Elçileri Dünyayı Kucaklıyor." Bunun nasıl planlı programlı bir kucaklama olduğunu da, New York Times'ın 1955 yılındaki manşetlerinden biri özetliyor aslında: "Gizli Sonik Silah."
Caz, gerçekten de 1950'lerin ikinci yarısı ile 1960'larda Amerika'nın gizli silahıymış. Bu silahın kullanılmasını ilk akıl eden, New York'un cazın beşiği sayılabilecek Harlem Mahallesi'nden çıkma Temsilciler Meclisi üyesi Adam Clayton Powell Jr olmuş. Powell'ın öncülüğüyle, Amerikan Dışişleri Bakanlığı ülkenin en iyi cazcılarını "iyi niyet turneleri" için dünyanın dörtbir yanına göndermeye başlamış.
Trompetle Yılan Oynattı Devlet parasıyla ilk turneye çıkan, Powell'ın yakın arkadaşı Dizzie Gillespie'ymiş. Mart 1956'da 18 kişilik caz orkestrasıyla yola düşen Gillespie, Avrupa'nın güneyini, Orta Doğu ve Güney Asya'yı baştan başa dolaşmış.
Romancı Gözüyle Amerika'nın önemli romancılarından Ralph Ellison'ın cazla ilgili yazdıkları hatırlandığında, cazcıların siyasi bir mesaj taşıması aslında pek de yadırganacak bir durum değil.
Ellison'a göre caz, "Amerikan siyasi sisteminin tamamlayıcısıdır. Solist sanatçı dilediğini çalabilir, doğaçlama yapabilir. Yeter ki tempo ve akor değişikliklerini gözetsin." Demokrasilerde de böyledir; evrensel hukukun belirlediği yasallık sınırlarını gözettiği müddetçe her dilediğini söyleyebilmeli ve yapabilmelidir birey.
Kimler Yok ki Dizzie Gillespie'nin ardından dünyayı dolaşan diğer dev cazcılar arasında, 1961'de Kahire'deki bir hastanenin önünde Mısırlı çocuklar için çalan Louis Armstrong'u, 1962'de Kızıl Meydan'da, evet tam da "düşmanın kalbinde", klarnetini üfleyen Benny Goodman'ı sayabiliriz.
Cazın ve siyasetin bu kesişme noktalarını, yarım yüzyıl sonra, "Jam Session" sergisindeki fotoğraflarda yakalamak zaman tünelinde bir yolculuk gibi. Tabii, Duke Ellington'ın 1963'te Irak'ta keyifle nargile içtiği kareye bakarken hızla bugüne, 2008 Irak'ına doğru hareketlenip Soğuk Savaş ile sıcak savaş arasındaki farkı daha iyi kavramak da mümkün.
Brubeck'in Dönüşü Caz piyanisti Dave Brubeck ise dünle bugün arasında kıyaslama yapma şansını, birkaç yıl önce Polonya'ya gittiğinde, kendisini 1958'deki "iyi niyet turnesi" sırasında Varşova'da dinlemiş bir hayranıyla konuşunca bulmuş. Brubeck'e "O zaman siz Polonya'ya sadece cazı getirmediniz," diyormuş adam, "Grand Canyon'u da, Empire State Binası'nı da getirdiniz. Bütün bir Amerika'yı taşıdınız bize."
(Taraf)
Benny Goodman 1962'de Kızıl Meydan'da klarnet çalmış, Louis Armstrong 1961'de Kahire'de hasta çocuklarla buluşmuş, Duke Ellington Irak'ta nargile içmişti... Hepsi de Amerikan devletinin anti-Sovyet harekâtının gizli birer silahı olarak...