Yıl:2 Dönem:2 Sayı:3/15

       

     
 

KÖŞE AÇISI

UĞUR AKÇA

akcaugur@yahoo.com

 
     
  BİZİ KORKUTAMAZSINIZ

Foucault, 18. yy Marksizminden bahsederken, kendi evindeydi, der. Aynı Marksizmin doğuda işe yaramayacağını çünkü doğudaki dinamikle batıdaki dinamiğin çok farklı olduğunu anlatır.

Bu durum sadece Marksizm için değil, bir çok alanda da geçerlidir.

Batının bilinçaltındaki korkular genellikle Hıristiyanlık temellidir. Korku filmlerindeki mistik evrenin kökeni yine bu dine dayanır. Bu yüzden filmlerde şeytan çıkarma, cin çıkarma ayinleri yapılır, garip yaratıklar insan bedenini ele geçirir, hayaletler, hortlaklar cirit atar, vampirlerden haçla korunulur...

Doğu'da ise (özellikle İslam inancına sahip toprakları kastediyorum) bu tip olgular zaten var olarak kabul edilmediği için korku filmlerindeki bu durumlar geçersizdir. İslam dininde şeytan Tanrı'nın rakibi değil, onun tarafından bazı yeteneklerle donatılmış bir varlıktır. Cin ya da şeytan gibi varlıkların bir bedene girip onu ele geçirebileceğine inanılmaz. Hatta cinler, korkulması gereken değil, aynı evrenin paylaşıldığı "farklı" varlıklardır. Onlardan korunmak gerektiğinde de çaresizlik yoktur. Bununla beraber batının materyalist düşüncesi doğuda köklü bir şekilde var olmadığı için ... getirdiği algı özellikle mistik durumlarda daha farklı bir şekle bürünür. Yeryüzündeki olağanüstü olaylar bu dünyanın "yok" olarak kabulünden dolayı pek şaşkınlık yaratmaz. Bu gibi doğaüstü olaylara bakışta materyalist düşüncenin şaşkınlığına ve algısına rastlamayız. Bu tip algı, batılı bir izleyiciden farklı olarak korku filmlerindeki mistik öğeden çok durumlardan korkmayı getirir. Bir batı seyircisi filmdeki olayların "kendi başına gelme ihtimalinden" korkarken; doğu seyircisi, filmde giderek yükselen müziğin sonunda ortaya çıkan ani çıkışlarda korkar. Canavarın şeytani güçlerinden çok "tip"inden ürker.

Cinayet temalı filmlere gelince de hemen hemen aynı şeyi görürüz. Modern şehir yaşamının ve modern şehir planlamasının olmadığı doğu toplumlarında karanlık caddeler, ıssız sokaklar, yeraltı tünelleri pek olmadığı için cinayete elverişli değildir. Seri cinayetler işleyen katillere doğu toplumlarında pek rastlanmaz. Rüşvet, hırsızlık, töresel cinayetlerin dışında, polisle akıl yarıştıracak bir katil ortaya çıkmaz. Zaten özellikle üçüncü dünya ülkeleri denilen toplumlarda kimsenin tek başına delirmesine izin verilmez. Bu gibi ülkelerde yaşayanlar genellikle, toplumsal sorunlardan dolayı, topluca delirir. (!) Bu sebeple, batının cellat korkusuna gönderme yapan, yüzü maskeli, katiller yine pek inandırıcı gelmez. Eve giren hırsız, tinerci çocukların vahşeti (?!), kapkaççı terörü, hortumlu yaratık vs.'den ölesiye korkan bir toplum, halk "teen slasher" filmlerinden pek etkilenmez.

Tabii ki rasyonel düşünceyle sarılı dünya seyircisini filmlerdeki olaylara inandırmak çok güç. Yukarıdaki batılı tipinin biraz "aptal" gözüktüğünün farkındayım. Ancak geleneksel, dinsel, toplumsal olguların korkularımızı, beğenilerimizi etkilediği de bilinen bir durum. Bunun çarpıcı bir örneğini de cadıların, büyücülerin, perilerin cirit attığı masallarla büyüyen bir batılı çocukla, bizim çocuklarımızın Harry Potter'a bakışında görebiliriz. Harry Potter, Türkiye'de dünyada popüler olduğu için çok satar, Türk çocukları Noel Yortusu ve Şükran Günü'yle yetiştiği için değil...
 

Geri Anasayfa



ANASAYFA | KÜNYE | EDEBİYAT | SİNEMA | MÜZİK | KİTAP | ARŞİV