Yıl:2 Dönem:2 Sayı:2/14

       

     
 

SAKSAĞAN

OSMAN ÖZBAHÇE

osmanozbahce@yahoo.com

 
     
  AYAĞINIZI DENK ALIN, YAKARIM!

Anlatmasam çatlayacağım: Adam, yokuş aşağı, otobüs durağına, ayaklarında terlikleri, şıpıdık şıpıdık indi. İnişinde hiçbir olağanüstülük yoktu. Otuz beş yaşlarında, esmer, bıyıklı, hafiften atletik yapılı. Durakta iki kişiyiz. Adam üçüncümüz oldu, yanımdakinin yanında durup. Yanımdaki orta boylu, orta yaşlı, bıyıksız, hafif göbekli biri. Ya esnaf, ya memur. Arası yok, kesin böyle!

Yanımdakine, "Ne bakıyon ulan eve dik dik!" dedi. "Kimsin ulan sen!"

Yanımdaki önemsiz kişilik, önemsiz laflar, gevelemeler, bıdı bıdılar, aman Allah'ım. "Konuşmasından belli, bu salak, peki öbürü?" dedim kendi kendime.

"Kaç kere baktın ulan eve! Aşağı yukarı ne o!"

Yanımdaki tekrar önemsiz.

Anlaşmışlar gibi ikisi birden benden uzaklaştılar. Gizli konuşmak, birinden (benden) bir şeyler saklamak istiyorlardı.

"Bak! Efendi ol! Bir daha yapma! Yakarım!" "Ulan!" dedim "Bu adamdan süper yazar olur ha! Amma da anlaşılır konuşuyor!"

"Ne yakacan yav, ben de burda oturdum. Yabancı değilim ben. Aha, şu yukarı mahallede oturdum." "Bu salağın hiçbir lafında ünlem yok," dedim "Öbürünün her kelimesi okkalı, oturaklı, tok! Bu salak, benim dedem babam hacı hocadır, tanımadın mı ayol, ben de burda oturdum takımından, kesin!"

"Bak! Kızdırma beni! Salak salak konuşup kızdırma beni!" (Ben dememiş miydim salak olduğunu.)

Yanımdaki tekrar önemsiz. Baktı pabuç pahalı, önemli laf etmekten vazgeçti hemen. Baktı pabuç pahalı, önemli laf etmekten vazgeçti hemen! Papuç ulan papuç! Pahalı olsa kaç yazar, olmasa kaç yazar! Ne susuyon öyleyse! Kimden aferin alacan!

"Bak! Ayağını denk al! Seni bir daha buralarda görmeyecem! Yakarım! Ona göre!"

"Ulan!" dedim içimden, "Ne utanacan, var şu adama bir, 'gözünün yağını yiyeyim senin be! Oh be!' de."

Tam, adama varıp "Ulan, her evine bakanın yakasına yapışılmaz ki! Serseri!" desem? Adama dönerken döndüm şimşek hızıyla niyetimin şaşmasına şaştım. Yakasına yapışılmaktan beter olana acıdım. Birine acımakla, birini takdir etmek arasında gittim geldim. En nihayeti bir şehirli gibi efendi efendi, "Ne haliniz varsa görün!" dedim. Otobüse bindim gittim. Otobüste halimi öylesine acıklı buldum ki kendime merhamet ettim. Gözlerim doldu. "Dokunsalar ağlayacaktım," oldum birden; fakat adamın boynuna atılmak geçti içimden. Yeri göğü inleten bir kahkaha geçti. Fakat, "Noluyo ulan! Herif, bak, adam demekten vazgeçtin, evet, herif, alt tarafı esnaf kılıklı birine, ne bakıyon ulan, dedi! Bunda coşacak ne var? Üstelik, herifin ayaklarında şıpıdık şıpıdık bir terlik? Herifin bütün kahramanlığını bozan gayet ciddiyetsiz bir nesne! Noluyoz kardeşim! Noluyoz!

Yüzümü kızartıp gene de etraftan utanarak, "Bende saklı kalan bir yiğitlik var!" dedim ulu orta, "Açık etsem, ödüm kopar! Patlar giderim dünyadan!" İçimde saklı tuttuğum yiğitliği açık etsem, başıma gelecekleri düşünüp soğuk terler döktüm. Otobüs her durakta durup kalktıkça dünyanın ortası benimle birlikte bir ileri, bir geri gidip gelip duruyordu. "Amma da yalpalıyor dünya! İçi gidiyor şu hayatın yalpadan!" "Amma demişken devam edeyim," dedim "Amma da suskunlaştık," dedim otobüs şoförüne, kendinden gayet emin bir yüz ifadesiyle, kendilerine, belediye otobüslerine belirli saatlerde bedava binme imkânı tanıyan abonman kartını göstererek, sallana sallana gelip yanıma oturan dedeye, "amma da suskunlaştık."

"Ne oldu yiğenim?"

"Ne olacak!" dedim "Bu tüpgaz fiyatları adamda kahramanlık filan bırakmıyor! On beş yedi yüz elli oldu yaw!"

"Yaaa, öyle yiğenim, öyle, yaah, naparsın gayri, çekeceğiz."

Bunun cümlelerinin sonunda da ünlem yok! Bu da lafı yuvarlak ediyor! Bu da önemsiz! "Çekeceğiz tabii!" dedim "Çünkü bizdeki suskunluğun, içimizde saklı kalmış bir gençlik ölüşüyle alâkası yok!" (1)

"Annamadım yiğenim, ne ölüsü?"

"Ben de annamadım dayı!"

"Memleket nire?"

"Çıkıp gideceksin ok gibi yaydan! Lakin bu tüpgaz fiyatları adamda çıkıp gitmek filan bırakmıyor ki!" "Ulan!" dedim içimden, "Ayağını denk al! Yakarım!"

Yerimden kalktım. Hemen yanımdaki kapıdan inmek yerine, bir kahramanlık edeyim dedim, orta kapıya yürüdüm. "Ulan!" dedim "Ayağınızı denk alın! Yakarım!"

Akşam, daha nice maceradan sonra eve döndüm. Evde henüz, sokakta bulduğu her taşın, her değneğin sihirli olduğuna inanan kızım, yekten, "Kahraman ne demek?" demesin mi?!? Sırtüstü düşüp karnımda on şimşek çaktım.

"Kahraman mı?"

"Evet, kahraman ne demek?"

"Hayatını esirgemeyen (biraz durdum) büyük demek?"

"Kimden?"

"Adaletten ve halktan ve hakikatten? Vatandan, milletten, Sakarya'dan?"

"Peki çocuklar esirger mi?"

"Hayır, çocuklar esirger, çocuklar kahraman olamaz?"

"Peki-"

"Ohoo! Tek soru kızım ya! Bu yazı böyle biter mi ya! Mahvoldu şiir yazacak züppe! İşte mahvoldu!"

-------------------------

(1) "Bir gençlik ölümü saklı kaldı bende," İsmet Özel.
 

Geri Anasayfa



ANASAYFA | KÜNYE | EDEBİYAT | SİNEMA | MÜZİK | KİTAP | ARŞİV