Yıl:2 Dönem:2 Sayı:1/13

       

     
 

DİL AĞACI

İBRAHİM DEMİRCİ

demirci00@hotmail.com

 
     
  BU NE?
BURA NERE?


-Bu ne?

Herhangi bir nesneye doğru uzanmış bir parmak yoksa gözünüzün önünde ya da kaş göz baş çene burun işareti gibi bir şey... nasıl yanıt vereceğinizi bilemezsiniz bu soruya.

Tonuyla vurgusuyla az çok anlam ileten bir sesle değil de, yazıyla iletilmişse bu soru size "bu" bir zamirdir, yeni deyişle adıl, diyebilirsiniz. Sonra da "işaret zamiri" yahut "gösterme adılı" diye ekleyebilirsiniz. Böylece "Bu ne?" sorusuna doğru yanıtı vermiş olursunuz. Ama yanıtınız yine de eksik kalmış olur. Çünkü "bu" bir adın yerini tuttuğunda "zamir/adıl" olur iken bir adın önüne gelip o adı gösterdiğinde "sıfat/önad" olmaktadır. "Bu iş böyledir!"

"Bu ne?" sorusuna benim yanıtım şudur: Bu bir yazıdır; artık 40ikindi adını alan bu e-dergide Dil Ağacı köşesini doldurmaya çalışan bir yazı.

"Neden Dil Ağacı?" denir ise, Ahmet Haşim'in bir yazısına başvurmak gerekecektir. Şair 29 Mayıs 1928 tarihinde İstanbul'un fethini değil, "melek" kelimesinin ölümünü yazmıştır; Bize Göre adını verdiği kitabına alırken yazısının başlığını değiştirip "Kelimelerin Hayatı" yapmıştır. İşte o yazının ilk paragrafı şöyledir:

"Hiçbir şey lisan kadar bir ağaca müşabih değildir. Lisanlar
-tıpkı ağaçlar gibi- mevsim mevsim rengini kaybeden ölü yapraklarını dökerler ve tazelerini açarlar. Lisanın yaprakları kelimelerdir."

Bu adı seçerken Haşim'in bu yargısının yanı sıra "dil" kelimesinin Farsçada, dolayısıyla eski Türkçede "gönül" anlamına geldiğini de hesaba kattım elbette. Demek ki, Dil Ağacı'nı "Gönül Ağacı" gibi okumak da mümkün. Ama bu anlama uygun yazılar yazmak kolay olmasa gerek.

Dil Ağacı'nın bana "gül ağacı"nı anımsattığını da itiraf etmeliyim. Hani bir şarkı vardı, İzmirli Necip Mirkelâmoğlu mu bestelemişti?

Gül ağacı değilem
Her gelene eğilem

gibi Azeri ağızlı sözleri ve hoş bir ezgisi vardı o şarkının.

*

Dil Ağacı'nda sadece yapraklardan mı söz edilecek? Bu ağacın kökleri, gövdesi, dalları budakları, hele hele meyveleri sergilenmeyecek mi?

Bakalım, bunu zaman gösterecek. Demek ki, buranın, evet buranın önceden belirlenmiş bir programı yok!

Böylece başlıktaki "Bura nere?" sorusuna gelebildik.

Bura bir bilgisayar ekranı. Teknolojinin sağladığı yeni bir iletişim ortamı.

Neden çoğumuzun söylediği ve yazdığı gibi, alıştığımız gibi "burası" ve "neresi" demediğimi açıklayayım: Köklere varmak, köklere bakmak, kökleri görmek ve anlamaya çalışmak önemli görünüyor bana. Alışkanlıkların kabuklarını kaldırmanın yararlı olacağını umuyorum.

Örneğin, hemen herkesin -ayrı anlamlar yüklese de- önemsediği, amaçladığı "adam olma" deyimindeki "adam" sözcüğünün atamız "Âdem"den geldiğini fark etmek, az şey midir? Bu fark ediş bizi, Âdem babamızın ve Havva annemizin yaratılışına, cennetteki hayatlarına ve oradan indiriliş serüvenlerine götürür belki. Belki adamlığın asıl koşullarını ve gereklerini yeniden araştırırız. Bu araştırmamız sırasında "âdem"in sözlük anlamının "toprak" olduğunu da öğreniriz belki. Belki, bu makinenin başından kalkar; dokunmak, okşamak ve düşünmek üzere bir avuç toprak ararız. Ve buluruz, değil mi?
 

Geri Anasayfa



ANASAYFA | KÜNYE | EDEBİYAT | SİNEMA | MÜZİK | KİTAP | ARŞİV