Yıl:3 Dönem:2 Sayı:7/19

       

     
 

MEŞKLER

FATİH ÖZKAFA

fatih_ozkafa@yahoo.com

 
     
  SANATSAL ARİSTOKRASİ

Bir eserin doğuşuna yönelik ilk imgeler sanatçısının beyninde canlanırken, eserin ortaya çıktıktan sonra nasıl değer bulacağı, her şeyden önce, sanatçısının böyle bir eseri tamamlamaya gerek duyup duymayacağı, tamamladığı takdirde ise böyle bir eserin üzerinde onca titiz çalışıldığına değip değmediğine ilişkin görüşünün ne olacağı belli değildir. Bununla birlikte, eser zorlu ve hummalı bir çalışmanın ardından ortaya çıktıktan sonra onun başına olumlu-olumsuz (ya da nötr) nelerin geleceği ve onun kimlerin mülkiyetinde ne şekilde hayatını sürdüreceği de belli değildir.

Sanatçı, eserini zihninde canlandırdığı andan, onu ortaya çıkardığı (üretimi tamamladığı) ana kadar, bütün bunları, yani eserinin istikbalini pek düşünmez. Onun birinci plandaki hedefi, eseri sanatsal çerçeveye ve bireysel estet doğrularına uygun bir şekilde ortaya çıkarmaktır.

Sanatın tabiatında var olan aristokratik doku, sanatçıyı, kitlelerin beğenisine hitap etmeye özenen şarlatanlardan ayırır. Bir sanatçı için kitlelerin beğenisi o kadar tehlikelidir ki; gerçek bir sanatçı bile, toplumun kendisine yaptığı "kayıtsızlık baskısı"ndan etkilendiği takdirde, kendisini popüler kılma uğruna sanatçılık sıfatına gölge düşürebilir.

Sanattaki bu elitist(seçkinci) yapının kaynağında, sanat eğitiminin uzun ve yorucu bir süreç arzetmesinden ve doğuştan gelen bazı yetenekler gerektirmesinden tutun da, sanat eserlerinin genellikle lüks tüketim maddesi sayılmasına ve bunların müşterilerinin de doğal olarak kalburüstü tabakadan olmasına varıncaya kadar pek çok neden vardır. Fakat ilginçtir ki; birçok koleksiyoner, sahibi olduğu "değerli" eserlerin sanatsal değerini algılamaktan ve bunların tarihsel ya da sanatsal özelliklerinin neler olduğunu bilmekten yoksun olmasına ve bu meraka yalnızca gösteriş tutkusunu tatmin etmek amacıyla yönelmiş olmasına karşılık; sanat eserlerine sahip olmaya gücü yetmediği halde, hangi eserin hangi sanatçıya ait olduğunu, ne gibi özelliklerinin olduğunu, sanatsal ve/veya tarihsel değerini ve nerede, hangi şahsın yahut kurumun mülkiyetinde olduğunu pek iyi bilen birçok kişi de mevcuttur.

Görülüyor ki bir sanat eseri, çeşitli kişilere çeşitli hazlar verebiliyor ve çeşitli kişiler, sanat eserinden (hattâ icra sanatlarında sanatçının kendisinden) çeşitli kazançlar elde edebiliyorlar. Sanatçı, güzel bir eser ortaya koyma, onunla gurur duyma hazlarına ulaştığı gibi, ondan maddi fayda da elde edebiliyor. Koleksiyoner, o esere sahip olma ve onunla gösteriş yapma hazzını yakalayabiliyor. Sanatsever, güzel bir eserden estetik haz duyabiliyor ve sanat eleştirmenine de bir eleştiri malzemesi çıkmış oluyor...
 

Geri Anasayfa



ANASAYFA | KÜNYE | EDEBİYAT | SİNEMA | MÜZİK | KİTAP | ARŞİV