Yıl:3 Dönem:2 Sayı:6/18

       

     
 

MIZRAK VE İLMİHAL

AHMET MURAT

ahmet_murat@mynet.com

 
     
  SORUN VAR MI?

'Şairlerle haşrolmak isteyen var mı?' başlıklı yazım bazı arkadaşlarla aramızda bir sorunun ortaya çıkmasına yol açmış görünüyor. Ben 'var mı?' diye sormuşken basitçe 'var, hem de aslanlar gibi' ya da 'hayır, ne münasebet' diye cevaplanacağımı ummuş değildim, doğru. Ve sorumu kurarken de gönüllü ve hevesli olarak bir va'z-u nasihat, bir haftanın hutbesi üslubunun sınırları içinde kalmayı da istemiştim. Çünkü niyet basitti. (Basit: mürekkep ve kompleks olmayan, bir terkibe konu olmayan) Basit niyetimi, basit bir formla ileti'vermek' istemiştim.

Niyetim şuydu: Arkadaşlar, şair arkadaşlar! Bir soluklanalım, terimizi soğutalım, bir istihare uykusuna yatalım. Çalışırken etrafa verdiğimiz hasarların 'hayırlı' hasarlar olup olmadığından emin olmaya çalışalım.

Türk şiirine hizmet ile âkıbetimizi kurtarmak arasındaki ilişkiyi kurmak için gereken çaba, Türkler ve Türkiye üzerine derin düşünmekten ve Cuma Mektupları 7'nin müellifinin dehasından istifade etmekten geçiyor. Böylesi bir çabanın sosyo-ontolojik veya sosyo-metafizik bir etkinlik olduğu da açık. Yani işin bir yönü toplumsal felahın temini için gayreti üstlenmeye, öbür yönü de kişisel felahı toplumsal felahla murtebıt kılmaya dönüktür. Bu haliyle, böyle bir çabadan, ben kendi hesabıma bir heyecan havası çıkarmayı beklerim. Ama şayet bu etkinliğin gerçekleştiricisi olan motor-kişiler toplumun felahını temin için çalışmayı sözde bir metafizik ilgiye bağlarlar ya da bir metafizik ilgiye sözde bağlarlarsa, bu durumda belki toplumun felahına yaklaşmak gerçekleşir ama öncüler kendilerini helak ederler.

Bu durumu şöyle izah edelim bir de; bir müslümanın şehit olabilmesi için kafirlerle yapılan bir savaşta kafirler tarafından öldürülmesi yeterli değildir. Şehit müşahede makamına yakın olmalıdır ki son nefesini verirken en ufak bir kuşku ve vehim kalmasın da şehit (ilahi mevcudiyete ölümüne şahit) olsun. Peygamber Efendimiz (sav)'in, kimi şehit zannedilen kimseler için 'hayır, o gösteriş için savaşmıştı' diyerek, ilahi bir gizemi ifşa etmesini unutmamalıyız.

Ben önce kendimi sonra da şiiri bilen, şiirini hizmet bile ettiren (islamcı) şairleri basit bir muhasebeye çağırmıştım. Basit yani yürürken onlardan birinin koluna kolumu takmışım gibi ve basit yani bir traş öncesi elim suratımda gezinirken kendime şaşırarak bakıyorum gibi. Fakat bazı okurlarımızın malumu olan Huruç adlı bir internet haberleşme grubu içinde başta adını verdiğim yazıma Eren Safi'den ve Hakan Arslanbenzer'den çeşitli tepkiler aldım. Eren Safi'nin tepkisi benim açımdan oldukça ilginçti. Sertti; beni incitmeye özel bir gayret sarfediyormuş gibi bir havası vardı. Bunu nerden çıkardığım sorulabilir, açıklayabilirim; normalde sıkı ve mantık bakımından gedik bırakılmamış yazılar yazan Eren Safi benimle ilgili cümlelerinde birkaç mantıksal anlaşılmazlık sergiledi. Başka zaman üsluplu yazan E. Safi bu cümlelerde aceleci ve sinirliydi. Bu mantıki sapmalar ve acelecilik, üzerimde 'şunu bi döveyim, hemen geliyorum' izlenimi bıraktı. Eren Safi'yle tanışmıyorum. Dergah'ta ve Atlılar'da gördüğüm şiirlerini gerçekten okumuştum. Dergah'ta çıkan Mürşidim Kocakarı (adını doğru mu hatırlıyorum) şiirini okuduğumda bir saygı duygusunun eşliğinde ceketimin düğmelerini iliklemiştim (artık düğmeleri çözmeli miyim?) E. Safi benim için, kendisine nefret duyabilecek kadar kendisiyle tanışıklığımın olduğu bir insan değil. Söylemek zorundayım; Eren Safi'nin yazdıkları benim için kaldırılamaz değildir. Çünkü E. Safi islamcılıkta ısrarlı, çünkü Mürşidim Kocakarı (doğru hatırlıyorum) şiirini yazmış, çünkü söylediklerime kızmıştır. E. Safi beni üzememiştir, dahası şiirle ilgili olarak beni kırabilmesi şimdilik imkansızdır.

Diğer tepki Hakan Arslanbenzer'e ait. Daha doğrusu H. Arslanbenzer'in iki ayrı tepkisi oldu. Birinde etkileyici bir şairanelikle, Şuara suresinin çevresinde örülen bir yazı çıkardı karşımıza. Amenna ve saddakna! Diğer yazısında ise başka şeylerin yanında, benden öyle bir yazı beklemediği için şaşırdığını söyledi. Çok üstün bir teori, çok yeni bir filozofik hamle yapmayı ben de kendimden bekliyor değilim, bu yüzden H. Arslanbenzer, yazımın fikri gevşekliğinden söz ediyorsa şaşırmam ama benden böyle bir duygusal çıkışı beklemediğini söylüyorsa, bu çıkışın bir iyiniyet girişimi olduğuna inandırmak isterim. H. Arslanbenzer bana karşı sevgi ve saygı beslediğini söylüyor; seviniyorum. Bir de benim o yazımın sebebinin bir çıkar arayışı/kavgası olamayacağını söylemiş ki, bunu unutamayacağımı fark ediyorum.

Üçüncü şahıslardan ise özür diliyorum.
 

Geri Anasayfa



ANASAYFA | KÜNYE | EDEBİYAT | SİNEMA | MÜZİK | KİTAP | ARŞİV