Yıl:2 Dönem:2 Sayı:1/13

       

     
 

MIZRAK VE İLMİHAL

AHMET MURAT

ahmet_murat@mynet.com

 
     
  BİR MECZUPLAR ANSİKLOPEDİMİZ VAR MI?

Hemen cevaplayalım, yok. Ama olmalıydı. Dedelerimizin terekesine, geleneksel hayatın çeşitli yönlerine iştahla yönelen merakımız meczupları atlamamalıydı. Çünkü pre-modern zamanlara ait hayatın esaslı kaidelerinden birisiydi meczup. O, bir yandan ait olduğu mahallenin sakinlerinde saygı, korku ya da tedirginlik üretirdi, bir yandan da bir 'cilve-i rabbani' fikrinin, bir 'takdir-i ilahi' anlayışının ürettiği anlamlarla temas kurdurturdu. Meczup, gündelik hayatın akıntısını sarsaklatan, yürürlükteki aklı ürküten, metafizik çağrışımlara sahip bir göstergeydi.

Bu durumun, toplumumuzun kanavasına yüzyıllardır hükmetmiş olan tasavvufi dünya görüşüyle ilişkisi vardır. Ne yandan bakarsak bakalım, Türk toplumunun zihniyetinin anlaşılması ve çözülmesinin yolu, tasavvufi etkinin, bu zihniyetin tüm elemanlarına sinmiş olan kalıcılığını ve derinliğini anlamaktan geçer. Meczuplar ve meczupluk için de bu söylediklerimiz fazlasıyla geçerlidir. Nitekim Abdülbaki Gölpınarlı'nın Tasavvuf'tan Dilimize Geçmiş Deyimler ve Atasözleri kitabı, bütün eserlerinde göze çarpan bir Bektaşilik tarafgirliğiyle malul olmasına rağmen, konumuz açısından derli-toplu ve yararlı veriler sunmaktadır. Sözkonusu kitabın 'Cezbe, cezbelenmek, meczub' başlığını taşıyan bölümünde Gölpınarlı, Türk toplumunun meczup ve cezbe terimlerini tasavvufi sahadan psikiyatrik alana nasıl transfer ettiğinin ipuçlarına dikkat çeken açıklamalar yapar.

Bu transferin gerçekleşmesini hazırlayan ve yüreklendiren amiller neler olabilir? Bir kere bu amillerden biri melamet tavrının bütün bir sufi kamuoyunda ve dolayısıyla 'avam' vicdanında tebrie ve hatta tebrik edilmesi olmalıdır. Melamet kisvesine bürünen sufi büyüklerinin varlığı, melamet tavrını sahiplenmenin ilginç çeşitlemelerle görünürlük kazanması, toplumun cezbeye değgin tutumları mahkum etmekte en azından acele etmemesine yol açmıştır. Halkın, tasavvuf yoluna girmiş (salik olmuş) kimi müridanın gerek sülukten önce (ki böylelerine meczub-i salik deniyor) gerekse süluktan sonra (böyleleri de salik-i meczub diye anılıyor) cezbe halini yaşamalarına, hatta bazılarının bu halden çıkamamalarına şahit olması bu temkinli yaklaşımını pekiştirmiştir. Yani patolojik ifadesini taşıyan bir tanıyla hiç ilişkisi olmayan, ancak tamamen ruhsal bir dünyanın sınırları içinde deşifre edilebilme özelliğini haiz bir meczupluk durumunun varlığı, toplumun bütün ruhsal marjinallikleri, belki patolojik olanın lehine bir tutmasına yol açmıştır.

Yine meczupların dünya ve dünyalıklar karşısında, akiller tarafından hemence tanımlanamaz bir konumları vardır. Toplum katında zühde duyulan saygının, meczupların toplumdan edindikleri saygıyla bir kesişme noktasına sahip olduğu da söylenebilir. Dünyaya yüz vermeyen bir güruh, dini bir eksen etrafında etlenen bütün dünya görüşleri ve bunların bağlılarınca, hep saygı uyandırıcı bulunmuştur.Meczupların zahidane tutumları gayr-i ihtiyari ve akıldan yoksunluk anlamında gayr-i aklidir ama yukarıda işaret ettiğimiz bir parametre olan melamet ve melamete duyulan saygı, hangi zahidlerin gerçekten deli ya da gerçekten veli sayılabileceklerindeki karışıklığın da sebebi olmaktadır.

Öyle ya da böyle sonuçta meczuplar Türk toplumunda ilginç bir şekilde tuhaflığın, ayrıksılığın, kopuşun sınıfı olduğu kadar, bir tür 'acaba mı'yla bakılan bir seçkinliğin ve simgelerle örülü mistik lisanın kısmen kendisiyle dile getirildiği bir araçsallığın taşıyıcı sınıfı da olmuşlardır. Bu durum hem meczupların korunup kollanması sonucunu doğurmuş, hem de toplumun manevi işaretlere muhatap olma hususundaki hassasiyetini bilemiştir. Muhtemel bir Meczuplar Ansiklopedisi'nin İmam Baba maddesi Mitat Enç tarafından nefis bir üslupla, merhametle titreyen bir duyarlıkla yazılmıştır. Onun, Antep esnafından teklifsizce devşirdiği öğünlerinin, hem esnafı hem de köpeklerini nasıl memnun ettiğini; İmam Baba'nın Balkan savaşlarını ve çok çetin geçtiği için Anteplilerin belleğinde Büyük Kar ismiyle yer eden kışı önceden nasıl haber verdiğini Mitat Enç'in kaleminden iç sızılarıyla ve yepyeni dikkatlerle okuyabiliriz. Ansiklopedimizin Deli Salih, Deli Hüseyin, Arap İsmail, Tombalak Ahmet Bey (çocuklarca bile 'bey' diye çağrılan bir meczup!), Deli Macit, Deli Saraylı (Eyüp Sultan Şeyhi'ne sevdalı bir meczube), Deli Saffet Hanım (bir çok ilahi, naat ve kaside ezberinde olan kibar bir İstanbul meczubesi), Guguk Zehra Hanım ve Pazarola Hasan Bey (esnafın,'Pazar ola!' duasını kendisinden kapmaya çalıştığı çelebi ruhlu meczup) maddeleri de bazı müdahalelerle zenginleştirilmek kaydıyla Sermet Muhtar Alus'tan temin edilebilir. Ayrıca daha yazılmayı bekleyen bir çok mahalli meczup daha vardır ki, samimi bir imece ruhunun canlandırılması bunları tanıyabilmemiz için yeterli olabilir. Sözgelimi, her ramazanda nöbetleşe olarak Konya meczuplarının ekabirini kamyonetlerle filan iftar sofralarına götürmüş olan, hakiki Konya'nın kalbi olan Kapu Camii'nin civarındaki esnafın hala hayatta kalanları bile bu hizmet için vazifelendirilebilir. Medreseden tekkeye geçişi, 'meczuban-ı ilahiyyeden Abdal Mehmed Hazretleri'nin tavassutuyla olan Eşrefoğlu Rumi'nin eğitiminden geçmiş müslüman halk bizim bu heveskarlığımızı anlayışla karşılayacaktır. Çünkü bizzat Eşrefoğlu'ndan öğrenmişlerdir ki; 'İmdi aziz, Hak Teala'nın kullarını maskaraya alıp bunlara hor bakmak olmaz. Kimde ne var idüğün kim bilir?'.
 

Geri Anasayfa



ANASAYFA | KÜNYE | EDEBİYAT | SİNEMA | MÜZİK | KİTAP | ARŞİV