Yıl:2 Dönem:2 Sayı:2/14

       

     
 

MEKTÛBÂT-I GÜRÛNÎ

AHMED-İ GÜRÛNÎ

kitap@40ikindi.com

 
     
  İKİNCİ MEKTUB

Merhaba aziz okuyucularım,

Bu mektubumda size "Eve Dönen Adam"dan bahsedeceğim. İsterseniz eve dönmenin faziletinden başlayalım: İşbu kitâb-ı bî-sevâbın muharrir-i bed-tahririne göre, eve dönmek çok mübarek bir şeymiş; kitabın özü bu anlayış üzerine bina edilmek istenmiş. Buna göre de evi terk etmek (mücerret olarak) gayet menfi ve dahi selbî bir şeymiş. İmdi bunu Zaralılar değil de Atinalılar söylese belki haklı olabilirler; şöyle ki onlar binlerce yıldır oturdukları yerde oturuyorlar. Ama ya Zaralılar oraya daha yeni sayılabilecek bir tarihte gelmediler mi? O zaman evlerine dönmeleri gerekmiyor mu? Şahin-i Şeydâ'dan tarih felsefesini böyle mi talim ettin? Evleri put yapıp bülbüllere dut yedirmenin ne âlemi var? Tövbe tövbe!

Ey kâri-i zârilerim evden kovduklarımız ya da bir şekilde kaçırdıklarımız dönerlerse, onların nereye gidecekleri malumunuzdur. Keyfinden gidenler lutfedip dönerlerse hemen böyle adlarına kitaplar yazılır, ayaklarına kurbanlar kesilir. Şimdi hemşehrim, tutmuş böyle birinin eve dönüşünü takdis etmek için bin dereden su getiriyor; o mırıltı da doğrusu uyku getiriyor. Eve döndüğünü söylediği adamla Beşir-i natebşirin bildiğim kadarıyla, ne sınıf-ı içtimaî ne mertebe-i iktisadî ne de zekâ-yı riyâzî bakımından bir yakınlığı yok. Onun Üsküp'te doğduğu ev, müellifin ilçesinin hükümet konağından daha büyüktür. Gövdesi desen kaht ü galâ senelerinde bile Çamlıbel'den aşağı kalmaz.

Her neyse kimin kimi seveceğini sorgulamak işimiz değildir, lâkin bu eve döndüğünü söylediği adamı anlatırken aklı sıra Âkif'i tenkit ediyor. Ülen sen kimsiiin, Yahya kimdiiir, Âkif kim kendine gel!

Âkif merhumun "Seyfi Baba"sında tasvir ettiği İstanbul, Yahya Kemâl'e çok daha farklı duygu ve düşünceler ilham edermiş. Eder tabii açın halinden tok ne bilsin. Yahya Kemâl, Koca Mustâpaşa şiirinde

Tâ fetihten beri mü'min mütevekkil yoksul,
Hüznü bir zevk edinenler yaşıyor burada.

diyerek bu yoksulluğu ve kepazeliği yüceltiyor. "Halbuki Mehmed Âkif, Yahya Kemâl'in son derece etkilendiği bu manzarayı ilk fırsatta ortadan kaldıracaktır." Elbette öyle yapacaktır. Yahya gibiler daha iyi semirsinler diye fakr u zarurete göz mü yumacaktır?

Aziz dostlar malumunuzdur ki bu sağcı taifesi, nerde bir muhalif ses yükselse hemen doğal bir refleksle karşı çıkar. Âkif muhalif ya söyledikleri ne olursa olsun pek kıymetli kabul edilmez. Ama kâselîs Yahya, el etek hatta ayak öpen (Dinazor'un yalancısıyım) Yahya, rezilliği yüceltiyor. Bunlar da onu kerâmet zannediyor.

"Mehmed Âkif'in, eski şiirimizi bir oyun olmaktan kurtaran ve hayatiyet kazandıran tasavvufla ise arası hiç hoş değildir." Böyle tesbit ediyor Ayvazoğlu, vakıa tesbit yanlış değil. Ancak Âkif'in bu tavrını doğru bulmuyor. Bir de tasavvufun eski şiirimize hayatiyet kazandırdığı iddiasında bulunuyor. İşte bu tam bir cehalettir. Erbâb-ı ulûmun ve dahi akl-ı selim sahibi
ehl-i kulûbun mâlumudur ki tasavvuf, hayattan dolayısıyla dinden kaytarmanın diğer adıdır. (Bu cümleyi Halil hocam ve neomutasavvuf Kapkıner üstadım arzu ederlerse okumayabilirler.)

Yahya Kemâl'i sevenlerin hayran kaldıkları şiirlerden biri de "Süleymaniye'de Bayram Sabahı"dır. Ayvazoğlu'na göre eve dönüşünün en büyük delillerinden biri de bu şiirdir. Ehl-i hibre nazar-ı ibreti ile bu şiiri tekrar okusa görür ki burada dinin bayramından çok kavmin şöleni anlatılmaktadır. Bayram gününde mabette top seslerinin ne işi var yoksa. Şair-i
siklet-girân bugün yaşamış olsaydı herhalde Ali Sami Yen'deki top seslerini taşıyacaktı mâbede. Avrupa Avrupa duy sesimizi.

"Eve Dönen Adam"ı adam gibi tedkik edenler görecektir ki Ayvazoğlu, ferde karşı her türden kurumu yücelten bir anlayışa sahiptir. Yahya Kemâl'i de bu yüzden yere göğe sığdıramamaktadır. Yahya Kemâl'in muarızı olduğunu düşündüğü Âkif'e de cepheden olmasa bile sinsice ve dolambaçlı yollardan saldırmaktadır. Cahit Tanyol, Yahya Kemâl'i anlatan kitabında, onun hiç sevmediği adamların başında Âkif'in geldiğini söyler. Bunun fazla yadırganacak bir tarafı yok. Bir dâmenbus "dosdoğru" ve yiğit bir adamı zaten sevemez. Garip olan şu: Bizim gariban Zaralı babasının ve dedesinin ızdırabını dile getiren adamı değil de onların sırtındaki asalağı seviyor. Ne yapalım kimileri de kaşınmaktan hoşlanır.

Aziz okuyucularım, Osmanlı olduğunu söyleyen ve dahi söylemekle de kalmayıp bununla övünen genel yayın yönetmenimiz bakalım bu mektubu size ulaştıracak mı?

Selamla.
 

Geri Anasayfa



ANASAYFA | KÜNYE | EDEBİYAT | SİNEMA | MÜZİK | KİTAP | ARŞİV