Yıl:2 Dönem:2 Sayı:4/16

       

     
 

KELİMELER VE ŞEYLER

ABDULLAH HARMANCI

abdullahharmanci@mynet.com

 
     
  FUT FUT FUT BOL BOL BOL

Çok az gittiğim stadyumlarda, hep büyük bir yalnızlık duygusuna kapıldığımı hatırlıyorum. "Şimdi burada, bu insanlarla, bu seyir için bir araya gelmektense, gelinceye kadar..." Suçlu hissettim kendimi. Ama aynı futbolu stadyumdan değil de televizyondan izlemek aynı üzüntüye sebep olmadı; yoğun kitap okumalarının ardına denk geldiği için belki de bu seyir; daha doğrusu yoğun kitap okumalarımı böylesi maç seyirlerinin öncesine denk getirdiğim için olacak, kendimi kötü hissetmedim futbolu televizyondan seyrederken...

Futbol oynarken de aynı suçluluk hissine kapıldığımı söyleyemem. Futbol oynamak, vücudumuzun bizden istediği hareketliliği sağlamış olmak, yani bir bakıma bir görevi yerine getirmiş olmak anlamına geldiği için suçluluk ne kelime, beni rahatlatmıştır çoğunlukla.

Futbol konuşmaya gelince... İzlemekten ve oynamaktan bin kat daha fazla yaptığımız şeydir konuşmak futbolu. Ben de defalarca futbol muhabbetleri açmış, futbol muhabbetlerini koyulaştıran, harlandıran kişi olmuşumdur. Bundan da anlatılması güç, garip bir zevk aldığımı söylemekten geri durmayacağım. Futbol, haklarında hiçbir şey bilmediğimiz insanlarla çabucak kaynaşabilmenin en kolay yoludur ya hani, benim sık sık futbol sohbetleri açmak istememde böylesi masum sayılabilecek bir arzunun da payı büyüktür. Karşımdaki kişiyle Proust'un romanlarındaki psikolojik analizlerin derinliği üzerine veya Benjamin'in yazarı aradığı kitabı bulamamış okuyucu olarak tanımlayışını konuşamayacağıma göre ya da bir islamcı öykü akımının varlığından söz edilip edilemeyeceğini tartışamayacağıma göre ne yapalım, çay içip, cigaramızın dumanını havaya savuralım, susalım, susalım, o kadar susalım ki iç konuşmalarımızdan koca koca romanlar olsun... öyle mi?

Futbol konuşmak da canımı acıtmamış değildir hani. Hep o sıradanlaşmış, klişeleşmiş, başladığında yüzlerde buruk tebessümler açtıran cümleler... "Afganistan'da; Çeçenya'da, Filistin'de müslümanlar şehit olurken..." Ne kadar alışılmış da olsa, doğrudur ve biz müslümanlara düşen, onların dertleriyle dertlenmek, onların acısını acımız edinmektir. Ve futbol işte bu işe "yarar". Acılarımızı yanlış adreslere yöneltmemizi "sağlar". Futbol rehavetin, futbol idealsizliğin, futbol programsızlığın, futbol meşgalesizliğin, futbol "tesadüfen"liğin, futbol içeriksizliğin, futbol "acı"sızlığın, futbol dertsizliğin garip bir belirme biçimidir. Hepimiz de bunu bilir, bile bile "lades" demekten de geri kalmayız.

Futbolla bağlantılarımı kesmeyi çok düşündüm. Fakat hiçbir pazar akşamı Fener'in "ne yaptığını" öğrenmek için televizyon kumandasını elime alıp kanepeye uzanmaktan da kendimi men edemedim. Galip geldiğini öğrendiğim zaman içimde çiçekler açtı. Yenildiğini yahut maçta yenik durumda olduğunu öğrendiğimdeyse nasıl bir gerilim yaşadığımı bir ben bilirim.

Fener'i yani futbolu bırakabilecek miyim? Bunu başarırsam bu nasıl bir şey olacak? Uzun senelerden sonra çocukluk aşkıyla karşılaşmış bir delikanlı gibi titreyiverecek miyim yoksa, bir akşam tesadüfen onu tv ekranında gördüğümde? Ondan böylesine sahici bir biçimde uzaklaşmam nasıl mümkün olacak?

Sahi, bu yazının burasına kadar gelmiş olan sabırlı okur kardeşlerim, şimdi hep birlikte kendimize soralım, bir ay içerisinde Kuran'a ayırdığım süreyle futbola ayırdığım süre birbirine eşittir, diyebilecek kaç kişi var?
 

Geri Anasayfa



ANASAYFA | KÜNYE | EDEBİYAT | SİNEMA | MÜZİK | KİTAP | ARŞİV