Yıl:3 Dönem:2 Sayı:9/21

       

     
 

KELİMELER VE ŞEYLER

ABDULLAH HARMANCI

abdullahharmanci@mynet.com

 
     
  HALIMIN ÜSTÜNDE MASAMIN ALTINDA

Yıl 1988, aylardan eylülmüş.

Ben Karaman'da, 14 yaşında, birkaç günlük "lise 1" öğrencisiymişim.

Başbakan Turgut Özal'mış.

Günaydın gazetesi sarı siyah başlığıyla çıkıyor, bütün Türkiye sadece TRT izleyebiliyormuş.

Muhalefet lideri Süleyman Demirel "Bu enflasyon ANAP'a oy verenleri de vermeyenleri de eziyor." demiş. Özal ona cevap vermiş: "Ezilen mezilen yok!"

O günlerde Şampiyon Kulüpler Kupası'nın birinci turunda Rapid Wien'la karşılaşacak olan Galatasaray'ın başkanı Ali Tanrıyar, "Turu geçerseniz prim olarak size açık çek" demiş. Günaydın gazetesinde "köşe" yazan ve Galatasaray'ın gözde futbolcusu olan Tanju Çolak yazısının başlığını "İkinci turu düşünüyoruz" diye atmış ve böylesine cüretkâr bir başlık attığı için futbolseverlerden özür dilemiş. O vakitler böyle sözler söylemek (demek ki) kendinibilmezlik gibi algılanıyormuş.

19 Ağustos çekilişinde 500 milyon Milli Piyango ödülü kazanan talihlinin adı sır gibi saklanıyormuş.

Şarkıcı Sibel Can Anap'lıların gecesinde 2 milyona göbek atmış.

İzmir Fuarı'nda Bülent Ersoy'un kadrosunda geceliği bir buçuk milyona çalışan Serpil Çakmaklı ücretinin iki buçuk milyon olmasını isteyince gazinodan kovulmuş.

Türkiye'de mutfak enflasyonu %100'müş ama Fransa'da binde birlik bir fiyat artışı bütün Fransızları sokağa dökmüş.

Ajda Pekkan'a Kırkpınar ağalığı teklif edilmiş.

Aşk sınır tanımıyormuş: Türkiye-Suriye sınırında görev yapan Ali adında bir Türk askerine aşık olan Suriyeli gençkız Ayşe Halime, mayınlı tarlayı gece vakti geçmiş.

PTT yeni bir dijital hizmete imza atmış. Artık vatandaşlar telefonları sayesinde istedikleri saatte uyandırılacaklarmış.

Günaydın'ın sürpriz hediyesi "Konuşan otomobil" kundura tamircisi Mehmet'e çıkmış.

Ankaralı gazinocular "kepenk kapatmışlar."

Koskoca kızlar fuarda kaybolmuşlar... Ve daha neler ve daha neler...

*

Çalışma odamın halısının üzerine uzandığımda, bir zamanlar yemek masası iken şimdi "çalışma masası" görevine terfi etmiş bir büyük mobilyanın, imali sırasında altına yapıştırılan gazete sayfalarını okumaya başlıyorum. Bu sayfalar, bir zamanların, başlığı sarı siyah renklerle atılan GÜNAYDIN gazetesinin 16 Eylül 1988 tarihli nüshasından. Satırlarında gezinirken çocukluğuma yahut ilkgençliğime ait acıları, sevinçleri, hayalleri bulduğum bu sararmış sayfaları okudukça, yitip gitmiş senelerime dönmek, çocukluk, ilkgençlik arkadaşlarımı bulmak, onlarla birlikte, geçip giden ömrümüz için kederlenmek, içlenmek isteğim depreşiyor. Çocukluğumun geçtiği şehirlere dönmek, çocukluğumun geçtiği sokaklarda dolaşmak, çocukluğumun geçtiği avlularda oturup efkârlanmak istiyorum.

Bu yazıyı yazdığım 17 Mayıs 2002 tarihinde çıkan gazeteler de sararmış halleriyle kim bilir nerede, ne zamanda karşıma çıkacaklar, o zaman ben nerede olacağım; ülkelerden, şehirlerden, evlerden hangisinde? Zamanın hangi bölümünde, mekânın hangi parçasında? Hayatın önünde mi sonunda mı olacağım? Ve toprağın... üstünde mi olacağım, altında mı?
 

Geri Anasayfa



ANASAYFA | KÜNYE | EDEBİYAT | SİNEMA | MÜZİK | KİTAP | ARŞİV