Yıl:3 Dönem:2 Sayı:9/21

       

     
 

YURDAL TOKCAN İLE MÜZİĞİ ÜZERİNE...

MEHMET KAMAN

 
     
  Musikide "seviye" arayanların tercih edecekleri bir albüm yaptınız. Oysa ki müzik dünyası popüler olana kıymet veren bir piyasa. Bu da musikinin daha çok şova dönüşmesine zemin hazırlıyor. Kendinizi böyle bir ortamda münzevi, sadece ilgilisine hitab eden bir sazende olarak görüyor musunuz?

Kalıcı olan sadece bugünü değil yarını da içinde barındırabilmektir. Günümüz popüler müzik seviyesinin yarını kapsayamadığı, seviyeden ziyade ticari hesapların ön plana alındığı açıkça ortadadır. Lise çağlarında edebiyat derslerinde sıkça yapılan bir tartışma vardır. Daha doğrusu tartışma bile diyemeyiz buna. Çünkü cevabı herkesçe malumdu. "Sanat sanat için mi, yoksa sanat toplum için mi?" Ortak cevap: "Sanat toplum içindir." Topluma hitap etmeyen bir sanatın varlığı aksi düşünülmeyecek bir gerçek olarak herkesin geldiği noktaydı. Oysa günümüze geldiğimizde tabi ki sanatın bu kadar içinde yer alan biri olarak şunu açıkça söyleyebilirim ki sanat sanat içindir. Ancak böyle olabildiği taktirde topluma mesaj verebilecek bir özelliği bünyesinde barındırabilir. Bu sebepten dolayı musikide seviye benim için hayatım alanında olduğu gibi burada da vazgeçilemez bir unsurdur.


Klasik Türk Musikisi eğitimi akademik bir ciddiyet ve aman hata olmasın tedirginliğinde bir dikkat istiyor. Böyle bir eğitimden yıllar sonra İstanbul'da toplu musiki dersleri verdiğinizi öğrendik. Siz de bir öğretmen olarak öğrencilerinize musiki eğitiminin o bildik hoca-öğrenci ilişkisiyle mi yaklaşıyorsunuz? Eğitim felsefenizden bahseder misiniz?

Akademik eğitim daha ziyade, öğrenciye, teorik ve teknik alt yapı oluşturacak bir şekilde katkıda bulunur. Oysa ki bizim musikimiz temelinde usta-çırak ilişkisi olan bir özelliğe sahip. Bu noktadan hareketle, eğitimde pedagojik formasyonun, yerine göre öğrenciyle bir öğrenci, bir büyük veya bir arkadaş olabilmenin, paylaşımı sadece ders anına değil ders dışına da taşıyabilmenin büyük bir önemi var.


Bu müziğe bir dönem haksızlık edildi, bu müzik üvey evlat muamelesi gördü ve yasaklandı. Kahvehane müziği ve rakı mezesi olarak adlandırıldı. Oysa şimdilerde devletimiz radyosuyla, televizyonlarıyla, koroları ve konservatuarlarıyla bu müziğe neredeyse resmî bir nitelik kazandırdı. Devlet kanalları ve bir iki müstesna özel TV ve radyo olmasa, gayretkeş birkaç sazende de olmasa Klasik Müziğin elinden tutan kalmayacak. Bu manzarayı nasıl değerlendiriyorsunuz?



Günümüzün en önde gelen ud sanatçısı olan Yurdal Tokcan, 1966 Ordu doğumlu. 1988 yılında İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı'ndan mezun oldu. Aynı üniversitede master yaparken 89-97 yılları arasında ud sazı öğretim görevlisi olarak çalıştı. 1990 yılında, sanat yönetmenliğini Tanburi Necdet Yaşar'ın yaptığı Kültür Bakanlığı İstanbul Devlet Türk Müziği Topluluğu'na ud sanatçısı olarak atandı. Yurdal Tokcan, ud sazının geleneksel icrasını günümüz tınılarıyla birleştirerek kendi özgün tekniğini geliştirdi. Bu tekniğin yansımalarını perdesiz gitar üzerinde de uygulayan Tokcan'ın, geleneksel melodi zenginliğini teknik ve çoksesli tınılarla birleştirdiği bir çok saz eseri de bulunmaktadır. İstanbul Devlet Türk Müziği Topluluğu'ndaki görevinin yanı sıra, İstanbul Fasıl Topluluğu, İstanbul Tasavvuf (Dergah) Topluluğu ve özellikle akademik kurumlarda konserler verdiği İstanbul Sazendeleri ile birlikte çalışmalarına devam etmektedir. Tokcan, albüm ve kayıt çalışmalarına katıldığı bu ekiplerle birlikte Türk Müziğini temsilen bir çok ülkede (Almanya, Fransa, Belçika, Hollanda, İspanya, Yunanistan, Türkmenistan, Bosna, İsrail vb.) konserler vermiştir. Bütün bu aktivitelerin yanında, Nisan 2001'de Amsterdam Perküsyon Grubu ve Oda Orkestrası ile birlikte katıldığı 'Ud Sazı Etrafında Avrupa Müziği' konulu konserde solist sanatçı olarak yer almış; Mercan Dede Ensemble ile 2000-2001 yıllarında Akbank Uluslararası Caz Festivali'ne katılmıştır. Yine Şubat 2002'de Göksel Baktagir ve İsrailli müzisyenlerle oluşturdukları Grup Baharat ile birlikte İsrail'de birçok konser vermiştir. Almanya Dresten'de düzenlenen 3. Uluslararası Ud-Lavta Festivali'ne davet edilmiş ve burada Türkiye'yi temsilen yer almıştır. Kudsi Erguner'in çeşitli projelerinde de yer alan Yurdal Tokcan, Erguner ile birlikte yurtiçinde ve yurtdışında birçok konsere katılmıştır. 1997'de Fransa'da; Burhan Öçal, Göksel Baktagir, Selim Güler, Arif Erdebil'den oluşan ekiple yaptıkları konser, aynı zamanda albüm olarak piyasaya sürülmüş ve 1998'de Fransız otoriteleri tarafından en iyi etnik albüm olarak ödüllendirilmiştir.

Katkıda bulunduğu albümlerden bazıları:

Hislenişler (kendi albümü), Sirtolar ve Loncalar / Göksel Baktagir & Café Istanbul, Nar / Mercan Dede, Sezgiyle Seslenişler / Göksel Baktagir, Orient Secret / Burhan Öçal - Classical Ensemble of Istanbul, Okyanustaki Sesler-3 / Göksel Baktagir, Doğu Rüzgarı / Göksel Baktagir, Okyanustaki Sesler-2 (Cananım) / Göksel Baktagir, Günlük / Göksel Baktagir, Okyanustaki Sesler / Göksel Baktagir, Klasik Osmanlı Müziği / Emirgan Ensemble
Aslında tablo bu kadar kötü değil bana göre. Ön planda her şeyin olduğu gibi müziğin de magazin dünyası insanlarımıza bu görüntüyü veriyor. İlk soruda da cevaplamaya çalıştığım gibi içinde sanatsal öğe bulunduran her faaliyet toplum tarafından kabul görüyor ve talep ediliyor. Yalnızca işin magazin kısmı yapılmıyor, yani sanatın ciddi yönü magazinle bağdaşmıyor. Bir dönem yaşanan sıkıntıların elbette herkes çok farkında. Fakat o dönemlerde bile sanatsal içerikli çalışmalar en üst seviyede yapıldı ve kabul gördü. Bunu da o dönem sanatçılarının performansından ve üretilen eserlerin kalitesinden anlayabiliriz. Bence şu anda da durum böyle. Konservatuar eğitimli genç kuşağın etrafında büyümeye başlayan sanatsal halka inanıyorum ki duyurum eksikliği aşıldığı taktirde tüm toplumu kapsayacak güce sahiptir.


Türk musikisi toplulukları dünyanın bir çok yerinden davet edilmekte, en üst seviyede akademik çalışmalara çağırılmakta ve gittikleri yerlerde büyük ilgi görmekteler. Bu ilgiyi neye bağlıyorsunuz? Türk Müziğinin dünyadaki yeri neresi? Daha da ileri gidebilmesi için yapılması gerekenlere nelerdir?

Bu ilgiyi musikimizin sanatsal gücüne ve tınılarımızın her gönüle hitap edebilen engin derinliğine bağlamak yanlış olmaz. Dünya müzik mozaiğinin önemli ve vazgeçilemez bir parçası olduğuna inanıyorum. Müziğimizi temsil etme fırsatı bulabildiğimiz her yerde insanların gönülden yaklaşımları ve tepkileri ile bunu bizzat yaşıyorum. Bu sadece sanatsal boyutla değil sanatçılarımızın teknik kapasiteleriyle de ortaya çıkan bir durum. Gerçekten bu müziği temsil eden çok güçlü sanatçılara sahibiz. Fakat bu bir ekip çalışması. Biz sanatçılar bu ekibin sadece bir parçasıyız. Gerekli teknik ve altyapı desteğinin (reklam, basın vb.) sağlanması halinde müziğimiz daha geniş kitlelere ulaştırılabilir.


Dede Efendi'nin "Artık bu oyunun tadı kalmadı!" sözünün üzerinden epey zaman geçti. Eğlence dünyası Klasik Müziğin gazinolarda icrasını yaygınlaştırdı. Bu ortamlara uygun besteler yapıldı. "Eğlence" ön plana çıktı. Yine de eski bestekârlar günümüzde özlemle hatırlanmakta. Yesârî Âsım'ı, Cevdet Çağla'yı, Bekir Sıdkı Sezgin'i, Münir Nurettin Selçuk'u kaybedeli çok zaman geçmedi ve şimdiden yerleri doldurulabilmiş gözükmüyor. Yarın da bugünküleri; Bir Niyazi Sayın'ı, Necdet Yaşar'ı, Sadreddin Özçimi'yi, özleyecek olan birilerinin yetiştirilmesi, onlara musiki sevgisinin verilmesi gerekmiyor mu? Bu sevgi nasıl kazandırılabilir? Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Neler yapmalıyız?

Bu kadar karamsar olmaya hiç gerek yok. Bizler ve bizler gibi sorumluluğunu bilen gerek sanatçı gerek dinleyici herkes zaten kapısı açılmış bir yolun takipçileriyiz. Ve bir çok çalışma günümüzün teknik desteği sayesinde geleceğe kalıcı birer miras olarak bırakılmakta.


Siz hem bir udisiniz hem de perdesiz gitar çalıyorsuz. Yurt içinde olduğu kadarından daha fazla yurt dışında tanınıyorsunuz. Necdet Yaşar, Burhan Öçal, Göksel Baktagir ve Kudsi Erguner gibi dünyaca ünlü Türk müzisyenlerle pek çok çalışma yaptınız. Onlarca kasette ud icra ettiniz. Bir o kadar solo ve grup olarak konser verdiniz. Yurtiçi ve yurtdışında otoriteler tarafından en iyi olarak ödüllendirildiniz. Biraz da bunlardan bahsedelim.

Siz bahsettiniz zaten. Amacımız yalnızca musikimize hizmet etmektir. Bu hizmetimizde de herhangi bir önyargı ve beklenti kesinlikle olmamıştır. Takdir yine her zaman olduğu gibi toplumun insiyatifindedir. Mesaj verebilecek bir güce ulaştıysak şunun da farkındayız ki bu çabada biz sadece bir elçiyiz...


Klasik Türk Müziği çalışmalarının yani sıra ilgi duyduğunuzu başka alanlar da var mı? İlgili olduğunuz alanlar hakkında okuyucularımıza bilgi verir misiniz?

Sonuçta yapmış olduğumuz iş bir enerji aktarımı. Bu yüzden özünde güzellik barındıran her aktivite benim için ilgi odağıdır. İnsana ve hayata katkıda bulunan her faaliyet ve çabanın takipçisiyiz. Tabi ki tutkulu bir Galatasaray taraftarı olarak futbola hem ilgi duyuyor hem de oynuyorum. Masa tenisi, bilardo, fırsat bulduğum zaman yapmaya çalıştığım sporlar. Bu arada sanatı sanatla süslemek gerekli. Bir sanatçı diğer sanat dallarına da ilgi duyar ki ben de resim ile ilgileniyorum ve özellikle yağlıboya çalışıyorum.


Klasik taksim anlayışının dışında doğaçlamalardan oluşan farklı bir albüm olarak tanımlıyorsunuz "Hislenişler"i. Albümden kısaca bahseder misiniz? Çağdaş Türk Müziğinin dünya müzikleri arasındaki yeri neresi?

Bir sazendenin kendini ifade edebilmesinin en iyi yolu, müziğimizde önemli bir yer teşkil eden taksim formudur. Fakat doğruyu söylemek gerekirse, böyle bir albüm yapma projesi fikir olarak oluştuğu anda belki de yaşayacağım zorlukların tam olarak farkında değildim. Nasıl bir zorluk derseniz bu, teknik veya sanatsal bir kaygı değil yalnızca taksim yaparak vermeye çalışacağım gönül mesajının doğru bir şekilde iletilmesiyle ilgiliydi. O yüzden albüm 3 aylık bir çalışmanın ürünü olarak tamamlandı. Uzun gibi görünen bu zamana başka bir örnek vermek gerekirse CD'de 8 no.'lu "ayrılık" isimli taksim için tam 1 ay beklemek gerekti. Çünkü her birine verdiğim özel isimler ile özdeşleşen duygu halini ifade edebilmek için bu beklemeler şarttı. Yine görüldüğü gibi taksimler için hicaz, nihavend, saba... taksim ifadesi yerine bu özel isimleri kullanmamın anlamı da burada gizliydi. Bence, belirli bir musiki olgunluğuna ulaşmış her sazende sazının performansını sergilemek için bu tür albümler yapmak durumunda. Zaten burada ifade etmeye çalıştığım duygum sizin daha önceki sorularınızla da hizmet anlamında paralellik gösteriyor.


Son zamanlardaki çalışmalarınız, konserleriniz ve geleceğe yönelik projelerinizle ilgili bilgi verir misiniz? Hangi tarz müzikleri dinlersiniz?

Şu an üzerimize aldığımız sorumluluğun farkında olarak çalışmalarımızı ve faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. Yurtiçi ve yurtdışı konserler elbette ki bu faaliyetlerimizin içinde. Mesela, Kasım sonu Yunanistan'da Akdeniz ülkelerinin önemli ud icracılarının davet edildiği sempozyuma Türkiye adına konser vermek ve workshop yapmak üzere davet edildim. Bu sadece faaliyetlerimize ve üzerimize aldığımız sorumluluklara bir örnektir. Özellikle içinde sanatsal öğeler bulunduran dünya müziklerini dinlemeye çalışıyorum.


Bize bu söyleşi fırsatını verdiğiniz ve ilginiz için 40ikindi okuyucuları adına size teşekkür ediyorum.
 

Geri Anasayfa



ANASAYFA | KÜNYE | EDEBİYAT | SİNEMA | MÜZİK | KİTAP | ARŞİV