Yıl:3 Dönem:2 Sayı:7/19

       

     
  OY DÜNYA, YALAN DÜNYA 
YALAN, YALAN, YALAN DÜNYA 
- SELDA BAĞCAN -


MURAT AK



"Oy dünya yalan dünya" demeye görsün o. Eritir bir anda bu ses beni. Ne kadar direnmeye çalışırsam çalışayım hep mağlup olmuşumdur ona. Aslında kendisi hakkında fazlaca bir bilgim de yoktur, sıkı bir solcu, asi bir komünist olduğundan başka. O müziğiyle ortaya çıktığı zamanlarda ben daha dünyada değildim. Hatta annemin, babamın bile ilk gençlik yıllarıydı 1970'li yıllar. Şimdilerde ne zaman ki bir frekansta işiteyim sesini, önce oralı olmak istemem, hatta bilinen siyasi kimliğinden ötürü "... hadi sende" diye de geçiririm içimden. Sonra direnemem, içime işler sesi. Her "bu dünya yalan dünya" deyişi. Sonra Allah selamet verse de daha da severek dinlesem derim. Asi bir duruşu olan asi bir kadındır o. Selda Bağcan'dır.

Selda Bağcan 1970'li yıllarda müziğiyle ortaya çıkmış bir sanatçı. Buğulu sesi, asi ve aykırı duruşu hep faklı bir yerde tuttu onu. Bütün vasatları içinde eritip unutturan zaman unutturamadı onu. Çıkış dönemlerinde söylediği parçalar dahi hâlâ çalınır, dinlenilir. Aslında ona has kalabalık bir hayran kitlesi var mıdır bilemiyorum. Hatta içindem böyle bir kitlenin olmadığı ihtimalinin daha kuvvetli olduğu da geçiyor. Lakin bir çok insanın bir şekilde bir yerlerde işittiklerinde onu dinlemeden edemediklerini de bilirim. Eğer bir dinleyici kitlesinden bahsedeceksek böyle kalabalık bir dinleyici kitlesinin varlığı kesin.



70'lerde, 45'likleri ve buğulu, tok sesiyle asi duruşlu, asi bir kadın olarak çıkmış ortaya. Bütün vasatları unutturan ve içinde eriten zaman unutturamamış onu. O hâlâ bir müzisyen. İşi iyi yapan her müzisyen gibi.
Kaliteli bir şeyler ortaya koyabilmiş insanların öte dünyada haşrolmalarını istemediğimden midir, nedendir bilemem, üzülürüm, keşke böyle olmasalardı derim onlar için. Bu düşüncelerim dünyaya, hayata, siyasete dair onlardan hiç beklemediğim kimliklerinden ötürüdür. Selda Bağcan da kendisi hakkında böyle düşündüğüm insanlardan. Haliyle insan güzel bir şeyler ortaya koyabilmiş insanların güzel düşünebilmelerini istemekte, yani insan sevdiklerinin de kendisi gibi inanmasını beklemektedir.

Lakin bu, derginin başkaca sütunlarında da sıkça dile getiririlmekte. İyi bir şeyler ortaya koyabilmek haşrolmaktan kurtarmaz insanı ve iyi şairler bile haşrolurlar, herkesin haşrolabileceği gibi. Hal böyleyse iyi müzisyenler de haşrolabilirler. Hatta iyi müzisyenler iyi müzisyenlerle de haşrolurlar. Tıpkı iyi şairlerin de iyi şairlerle birlikte haşrolabileceği gibi. Budur belki de 'yaşamak' dediğimiz şeyin kendisindeki ironi. Ne şair "şairim iznim var" diyebilir, ne de müzisyen. Öyleyse başkalarının selametini dilemekten başka, selametleri için dua etmekten başka da bir iş düşmez bize. Hele onlar sevdiklerimizse.

Sakın ola bu yazdıklarımız bir düşünce narsizmi olarak anlaşılmasın. Bütün bunları yazarken; ya biz neredeyiz, ya bizim selametimiz diye de geçmiyor değil aklımdan. Ama inanmak hak olduğunu iddia etmektir. Başkalarını da davet etmektir buna.

Bir müzik yazısında olması gereken sınırları biraz da olsa zorladık. Lakin müzik de dünyayı anlamaya, daha iyi yaşamaya dairdir, müzik de dünyanın hallerinden bir haldir. Bu satırların varlığı da dünyayı anlamaya bir nebze dahi yardım sağlamayacaksa hiç yazılmasın. Yazılanlar da okunmasın.

Not: Ramazan ayından bu yana ikinci defa ayakkabılarım çalındı. Doğduğum memlekete küstüm artık. Hadi Ramazanda kapımın önünden götürülen ayakkabılara üzülmedim. Şimdi de camide... Gücüme gitti. Birileri beni yağmur altında takunyayla yürümeye mahkum etti. İnsanın artık dünyanın suyu çıkmış diyesi geliveriyor. Ama hiçbir zaman ümidi yitirmemeli. Şimdi ne demeli, benim ayağımda eskimedi inşallah ihtiyaç sahibi birilerinin ayaklarında eskir. Hasılı dostlar, bunlar fâni şeyler.
 

Geri Anasayfa



ANASAYFA | KÜNYE | EDEBİYAT | SİNEMA | MÜZİK | KİTAP | ARŞİV