Yıl:3 Dönem:2 Sayı:8/20

       


CENNETE MEKTUP

Z. ABİDİN TOPRAK



İlk defa dünyanın dışına mektup yazıyorum. Benim için bu bir gereklilik ve oldukça heyecanlı ve rahatlatıcıdır. Çünkü insanların dünyadayken birbirlerini anlamaları bir hayli güçtür. Senin dünyadaki ayrılışını hiç unutamadım. Son saatlerindeki çaresizliğin, sevdiklerinden ayrılmamaya dönük savunmasız, umutsuz ve bitkin yüzünün izlerini hala yüreğimde topluyorum. Beklemediğin bir bitişi, ummadığın bir sonu, yitik bir direnişle savma isteğini, hissetmeye gücün olmasa bile ben, durumunu çok iyi anlıyordum. O zamanlar bunu bir türlü kabullenemiyordum. Ölüm deneyimimiz yoktu. Sen, ilk ve son defa ölüyordun. İlklerle sonların aynı anda yaşanması ne kadar da zormuş. Sana acıyordum. Çünkü bir gün sonrası, bir hafta sonrası, bir ay sonrası ve yıllar sonrası için planların vardı ve bunları ayrılıktan habersiz, masum bir iç sevinciyle anlatıyordun bana. Bana o planlarını anlatırken o gün dünyada bulunmayacağını bilemezdin. O günler gelip geçti ve sen yoktun. Ben de için için kahroluyordum. İnsanlar, ardından uzun süre ağladı, kabullenmek istemediler. Anılarını anlattılar. Gözyaşı içinde; "bir gün..." diye başlayan sözlerle seninle geçirdikleri yaşam parçacıklarını anlattılar. Seni sevmeyenler de sevmeye başlamıştı. En çok yardımseverliğin, insanlara acıma duyguların, mütevazı duruşun, samimiyetin, duyarlılıkların konuşuldu ardından. Hatırlarsan bir gün birinden ısrarla bir istekte bulunmuştun, o da bu masum ve haklı isteğini asla yapmayacağını söylemişti. Sen buna çok üzülmüştün. Yıllarca ve umutla bir gün onun pişmanlık duyarak isteğini yapacağını beklemiştin. İşte o şahıs isteğini yerine getirdi. Büyük vicdan azabından kendini affedemiyordu. Keşke henüz yaşarken bunu yapsaydım diye kendini yıllarca kahretti durdu. Sana haksızlık yapanların hayatlarında ilginç olumsuzluklar oldu. Bazıları bunun, sana yaptıklarına bir karşılık olduğunu, hatta bazıları da ileride çok çekebileceklerini söylediler. Bazıları olumlu bir değişim geçirdi, bazıları da eskisi gibi yaşamaya devam ettiler. Şimdi eskisi gibi hatırlanmıyorsun. Artık sadece ilgili günlerde kısa süreli anılıyorsun. İnsanlar buna da alıştı.

Senden yıllar sonra insanların sosyal ve teknolojik hayatlarında bir çok değişimler oldu. Sana bu konuda çok şey anlatmak isterdim ancak bunun artık senin için bir önemi olmadığını biliyorum. Ama bütün değişimlerin hep insanların ve insanlığın aleyhinde geliştiğini görüyorum. İlginç olanı da bunun kaynağının insan olmasıdır. Daha ilginç olanı ise insandan kaçanlar yine insandan yardım diliyor ve yine ona sığınıyor. İşte insan böyle bir varlıktır. Hiçbir insanın hiçbir insanı hiçbir zaman tanıyamayacağını anladım. İnsanlarda her geçen gün daha hızlı değişimler oluyor. Kimse değerlerini koruyamıyor, dün inandıklarına bu gün inanmıyor; bu gün inandıklarına da, yarın reddedecek diye güven duyulamıyor. İnsanlar büyük bir düzensizlik, acımasız bir çekişme ve her boyutuyla hızlı bir iflası yaşıyor. Bu iflasa her gün binlerce insan kurban oluyor. Ölümler, yaslar, karamsarlıklar, umutsuzluklar, hastalıklar, zulümler, umursamazlıklar, yıpratmalar, haksızlıklar, savaşlar, terkedilmişlikler, aldatmalar, ayrılıklar, yoksulluklar, güçsüzlükler, zorbalıklar, güvensizlikler, sahte cazibelikler, ilgisizlikler, içtensizlikler, zamansızlıklar, yaşlılıklar, dirençsizlikler, kimsesizlikler, kötü gidişatlar, tehlikeli yönelişler, kaoslar ve bitişler... İşte her gün insanı adım adım bunalıma sürükleyen yaşama kavgası. Bu dünyada öyle inanılmaz şeyler oluyor ki bunları bilmek bile insanı yaralıyor. Kısacası insanlar kendi soyunu en acımasız bir şekilde yok etme savaşını veriyor. Buna karşı direnenlerse senin gibi mazlum ve mağdur ediliyor.

Sana mektup yazmamın asıl amacı kendi acınası durumumu seninle paylaşarak acılarımı serinletmektir. Artık anlıyorum ki ölenler değil, aksine hayatta kalanlara acımak gerekiyor. Çünkü hayatta kalanlar, sözünü ettiğim kaosu yaşamanın ötesinde sonsuz geleceklerini de yitirme tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyor. Sanırım beni de, yaşadığım durumu da, insanların durumunu da sen şimdi, yaşayan bütün insanlardan daha iyi anlıyorsun. Eğer ben bu mektubu bir insana yazmış olsaydım ya okumaya vakti olmaz ya da umursamadan okurdu. Çünkü kimse kimseyi anlamak istemiyor ve kimse sonsuz geleceğinin sorumluluğunu üstlenecek bir yükün altına girmek istemiyor. Düşünmüyor ve düşünmemekle ancak yaşayabileceğine inanıyor. Bu yüzden senin beni çok iyi anlayacağına inanıyorum.

Hep kendimden söz ettim ve hep karamsar kareler çizdim. Oysaki seni ve cennetin halini çok merak ediyorum. Orası nasıl bir yer? Cennette zaman nasıl geçiyor? Cennete ilk ayak bastığında nasıl bir duygu içindeydin? Orada kimleri gördün? Onları ilk gördüğünde neler hissettin? Onlar seni gördüğünde nasıl bir yüz ifadesi belirdi çehrelerinde? Oradaki günlük hayatın nasıl? Sahi orada gün ve gece var mı? Orada üzüntü ve sıkıntı olmadığını biliyorum ama sevinç ve mutluluğunuzun nedenlerini merak ediyorum. Ayrıca dünyada bıraktığın ve sevdiğin insanları özlüyor musun? Dünyaya geri gelip eski anıları yeniden görmeyi hiç düşündün mü? Dünyada kin beslediğin insanlar varsa hâlâ kinin devam ediyor mu? Kendini hâlâ dünyaya mı yoksa cennete mi ait hissediyorsun? Cevaplarını çok merak ediyorum. Oranın kurallarını bilemediğim için yazdıklarımdaki yanlışlıklar konusunda beni uyarmanı istiyorum. Sen dünyadan ayrılırken bir gün sana mektup yazabileceğimi asla düşünemezdim. Şimdi yanıtını sabırsızlıkla bekliyorum. Kimbilir bana anlatacağın ne kadar güzel anıların vardır. Lütfen bana onları yaz. Seni çok özledim.

Hoşça kal(ıyorsun).


CENNETTEN GELEN MEKTUP

Bu gün elime mektubun geçti. Dünyadan mektup almak benim için ilginç ve şaşırtıcı oldu. Alışılagelmişin dışında duygular uyandırdı. Birkaç kez okudum mektubunu. Dünyadaki anılarım canlandı birden. Özellikle ölümümden sonrası ve dünyanın şimdiki durumu ile ilgili yazdıkların dikkatimi çekti. Mektubundan; dayanılmaz bir ızdırap yaşadığın ve genel olarak bir çok insanın aynı dehşeti yaşadığı anlaşılıyor. Seni çok iyi anlamakla beraber üzüldüğümü söyleyemem. Çünkü cennettekiler üzülmezler. Ancak, sıkıntılarının azalması için büyük bir içten isteğim olduğunu bilmeni isterim. Bana cennetin durumu ile ilgili yanıtlamamı istediğin sorular sormuştun. Sana cennetten söz edeceğim. Yaşadığın sıkıntılar açısından anlamlı geleceğini umuyorum. Daha doğrusu anlamlı gelmek zorunda olduğunu düşünüyorum. Ben, şimdi her türlü abartıyı eksik bırakacak düzeyde rahat, sakin ve mutluyum. Bu yüzden, oldukça önemli olan ölüm sonrası hayat ve cennet sılasını anlatırken satırlarımda büyük bir sükunet sezinleyebilirsin. Bu halim seni yanıltmasın. Eğer anlatacaklarımı sizin ruh haliniz içinde söyleme olanağım olsa, anlatacaklarım, dünya zamanlarının en hayret uyandırıcı ve bütün insanların en önemli olayı haline gelecekti. Bunu büyük bir çığlıkla anlatmam ve milyarlarca insana tek tek ulaşıp durumun önemini feryatlar içinde anlatmam gerekecekti. Ancak buna imkanım olmadığı gibi sınanmakta olan insanın da kendilerine dünya şartlarında verilen bilgi ve akıl doğrultusunda bu süreci tamamlamaları gerekmektedir. Bu yüzden sana, ölüm sonrasında olanlar, insanların yapıp yapmadıklarına göre âkıbetlerinden söz etmeyeceğim. Dünyada insana bu konuda verilen bilgi yeterli olduğundan ayrıca insanlara sınavlarını geçersiz kılacak bilgiler tekrar edilmeyecektir. Ancak sana cenneti ve cennetteki duruşumu yazacağım ve senin için rahatlatıcı olacağını umuyorum.

Cennete ilk ayak basmak aya ilk ayak basmaya benzemiyor. Dünya hayatı ile sonraki hayat arasında zaman kesintisizliği yönünde son derece doğal bir geçiş olmakla beraber dünya sonrası hayatta görülen olağanüstülükleri senin, şu anki algılarınla hissetmen mümkün değil. Öyle ki dünyanın yaratılışından yaşadığın güne kadar, bilgisini edindiğin, gördüğün, hayal özgürlüklerinde veya rüyalarda tasarlayıp gördüğün hiçbir değişim, gelişim ve olağanüstü olay, burada yaşananların en küçük bir parçasının bile yaklaşık bir örneğini vermez. Bu konuda sadece düşünmeni istiyorum.

Daha önce benim için de öyle olduğu gibi size de dünya hayatı sonsuzmuş gibi gelebilir. Bilgi yönüyle sonlu olduğunu kabul etmekle beraber hisleriniz bilginize, çelişki sorununa rağmen siz farkında olmadan uymamaktadır. Bunun nedeni, insandaki sonsuzluk algısı ne zaman öleceğini bilememesi, geleceğe yönelik uzun planlar yapması, ölümü daha önce hiç tatmamış olması, ulaşmak istediği arzuları, gün ve gecelerinin art arda kesintisiz akıp durmaya yönelik alışkının kanıksanmış olması ve kısacası kendi üzerindeki ölüm deneyimsizliğidir. Oysa ki ölüm sonrası hayatın yanında dünya hayatının bütün cazibeleri, sizde sonsuza kadar yer ettiğini düşündüğünüz his ve düşünceleriniz, her türlü teknolojik ve diğer gelişim ve değişimler, algılarınızın algılamakta zorluk çektiği evrenin büyüklüğü ve yaşadığınız bütün zamanların hepsi, asıl varlık aleminin çok küçük bir ayrıntısıdır. Burada dünya hayatı, bütün geçmişiyle birlikte ancak birkaç saat gibi algılanabiliyor.

İşte bu gerçekleri görmenin ardından cennete ayak bastım. Burada, insanda bitmeyen eksilmeyen ve sıradanlaşmayan kesintisiz bir sevinç var oluyor. Sizin sevinçlerinizin oluşması aynı konudaki bir üzünçün yok olmasıyla olanak buluyor. Oysa ki burada sevinçler, bir olumsuzluğun giderilmesine bağlı değil. Bunun nasıl olabileceğini anlamakta güçlük çekebilirsin çünkü buradaki hislerimi sende, aynı düzeyde edindirmem mümkün değil. En önemlisi burada asla üzüntü, sıkıntı, stres, dert, hastalık, kaygı, güvensizlik, yaşlılık, yoksulluk, korku, ölüm, ağrı, kavga, aldanma, aldatma, ayrılık, bunalım ve çirkinlikler gibi dünya insanlarının ayrılmaz kabusları mevcut değil. Aksine sonsuz bir hayatın içinde; sevgi, hoşnutluk, mutluluk, rahatlık, sükunet, huzur ve her vakit yeni yeni sevinç ve uğraşılarla bitmek tükenmek bilmeyen bir yaşama sevinci var. Buradaki mükemmelliği anlayacağınız kelimelerle ifade etmeye çalıştığım için kuşkusuz yaşadığım mutluluğu sana hissettirmem mümkün değil. Bu, gerçek anlamda ancak yaşanarak anlaşılabilir. Bizim iç dünyamızın her hali tanımsız bir güzellik içeriyor. Dışımızdaki güzellikler ise iç dünyamızın sevinç ve mutluluğunu artırmakta ve sürekli olmasını sağlamakta. Burada sevdiğim kişilerle beraber altından ırmaklar akan, tatlı esintileri ve renkleriyle insanı içine çeken, hayallerinizin tanımlayamadığı güzellikteki mutluluk serpen evleri, bahçeleri, gülleri, ekinleri, berrak suları, kokusu, özgürlüğü, genişliği, ferahlığı ve doyumsuz çekiciliği olan bir doğada böylesi tanımsız böylesi bir mekânda yaşıyorum. Sizin, içim içime sığmıyor dediğiniz o sevinci ben, fazlasıyla her an yaşamaktayım. Burada insanın her isteği, istediği şekliyle gerçekleşiyor. Her an sevindiriliyor ve her an müjdeleniyor. Şimdi dünya hayatının en mükemmel, insanların en imrendiği hayatı, bana dayanılmaz bir sürgün ve en harika bilinen mekânları da, bana terkedilmiş virane harabeler gibi geliyor. Tekrar dünyaya gelmeyi asla istemem. Bu yüzden dünyada yaşadığım acıların da sevinçlerin de artık benim için bir önemi yok. Sözünü ettiğin teknolojik gelişmelerin de önemseyeceğim bir tarafı bulunmuyor. Ben, burada o kadar mutluyum ki burada olmanın dışında hiçbir şey beni tatmin etmez. Buradaki insanların yüzlerinde aydınlık var ve yüreklerinde acı yok. Sevgi ve sevinç dolu böylesi bir gönül mutluluğuyla birbirleriyle sohbet ederler. Onlar için yiyeceklerin, giyeceklerin, dostlukların ve sevgililerin en güzeli vardır. Onlar asla üzülmezler.

Kuşkusuz yaşadığın acı dolu sahneleri gücüne kıyasla çok önemsiyorum. Ancak Allah'ın izni ile buraya geldiğinde hepsini unutursun. Sana çok basit gelecek. Doğrular üzerine göstereceğin sabır burayı hakketmeni oldukça kolaylaştıracaktır. Sana anlattıklarım; uzak, hayal ve tozpembe gelmesin. Herşey çok gerçek. Tuttuğun, dokunduğun, gördüğün ve duyduklarından daha gerçek. Sana buradaki hayatın pek azını anlattım. Hepsini her haliyle anlatmama imkan olmadığı gibi senin de anlamana imkan yok. Acılarının günahlarını azaltacağını ve sevaplarını artıracağını unutma. O acıların, sana bu mekânın kapılarını açacağını unutma. Bu yüzden bu acılardan da mutluluk edinebilirsin. Hiçbir zaman kaldıramayacağın bir yük sana verilmeyecektir ve hiçbir darlığın mütemadiyen sürmeyecektir. Buraya vardığında yüreğinde hiçbir acı olmayacak ve bana, dünyada çektiklerini birer tatlı anı olarak anlatacaksın. Seni çok güzel karşılayacağım ve senin için hazırlıklar yapacağım. Mektubumu okuduktan sonra rahatla ve günlük yaşamına daha mutlu bir seyir ver. Seni, ya bir kamelyada ya da bir ırmağın kenarında bekleyeceğim. Geldiğinde beraber evimize gideriz. Seni ben gezdireceğim ve sımsıcak bir sevgiyle kucaklayacağım.

Selam ile...

Geri Anasayfa



ANASAYFA | KÜNYE | EDEBİYAT | SİNEMA | MÜZİK | KİTAP | ARŞİV