Yıl:3 Dönem:2 Sayı:8/20

       


TOPRAK NE KOKAR?

YAVUZ BAŞAK



Günlerden bir gün, ömürden biraz daha zaman eksildi. Akşamın hüznünden sonra koyu bir gece daha başlıyor, yağmurların ıslattığı toprak kokuyor. Buram buram toprak kokuyor demek istiyorum, içimden gelmiyor. Karanlıkta bir şeyler arıyorum. Ama ne?

Baharın gelişiyle yeni fideler diktim kapının önüne. Toprak suyla buluştuğu zaman buram buram toprağın saf kokusunu duymak için ardıç kokuları arasında...

Toprağı; insanların daha az ayak bastığı, bin bir çeşit otların, kekiklerin koku saldığı, koyunların etrafında otladığı, nice yorgun gönül dostu yolcuların altında gölgelendiği, güneşin toprakla direkt olarak ünsiyet ettiği, ayın ışığında nazlı bir sevgili gibi süzülen yeşil mi yeşil, sanki Leyla'nın Mecnun'a kokuşunu andıran fidanların etrafından topladık o kokuyu alabilmek için...

İnsanlarla fazlaca kaynaşan bu topraklardan alamadım bu has kokuyu. Bir koku vardı toprak üzerinde ama... Haset mi kokuyordu? Gaflet mi vardı? Yoksa çok bilmişlik mi? Hayır hayır, hep benlik, sadece benlik vardı galiba...

Yoksa bu toprağa... -bir şeyler yazmış olmak için- toprağa haksızlık mı ediyorum? Hep yanlış mı düşünüyorum? İyi de içimdeki bu karartı ne? Burnum neden alamıyor bu toprağın has kokusunu? Toprak mı kokmuyor ki? Yoksa, yoksa topraktan gelen bu has kokuyu örten koku, kan kokusu mu? Evet evet, bu kan kokusu olmalı. Bosna'da çürüyen kemiklerin kokusunun üstüne karışan bir koku daha... Taze kan kokusu evet, bu taze kan kokusu olmalı... Ar damarımız çatlamış, kanımız pıhtılaşmış, akmıyor. Pıhtılaşan kanlar burnumu tıkamış, alamıyorum toprak kokusunu. Kabahat toprakta değilmiş... O kanları akıtanlardaymış... Ben de buram buram has toprak kokmuyor diye toprağı suçlamıştım. Filistin'de katledilen çocukların kanıymış toprağın rengini karartan, katledilen kadınların, genç kızların dayanılmaz feryadıymış toprağın kulak tıkamasına sebep, o koku, duymak istediğim kokunun üzerini örten o koku; Filistin'de şehit olan Müslümanların, kamplardaki, şehirdeki defnine dahi izin verilmeyen insanların yanından geliyormuş...

Bunlar neydi böyle? Düşündüklerim birer kâbus muydu? Korkunç bir rüya mıydı bütün bunlar? Uyanacak mıydım? Toprağın o güzelim kokusunu alabilecek miydim? O yeşil fidelerle hasbihal edebilecek miydim? Ya o Mecnun'a Leyla'sını hatırlatan o kokuyu? Çoban köpeği mi havlıyor? Şöyle bir sarsıldım, baktım etrafıma: fidelere, toprağa, gökyüzündeki yıldızlara... Fidelerin üzerine yıldız gibi süzülen şehrin ışıklarına... Baktım baktım... Bir iç çekiyorum. Heyhat ki heyhat! Ne hasetlik vardı, ne benlik, ne çok bilmişlik... Ne de kulak tıkamıştı toprak... Bütün kabahat bendeydi.

Olmuşum bir vurdumduymaz. Say ki kötü bir rüya görmüştüm. Ne oldu da sanki? Bana ne miydi Filistin'den? Kanım pıhtılaşmış akmıyor çatlayan ar damarımdan... Utanamıyorum Filistin'dekilere yapılanlardan. Kulağını tıkayan toprak değil, benmişim meğer. Kokmayan toprak değilmiş, ben koku alamıyorum. Beynim sulanmış, uzuvlarım çalışmıyor... Kimliğimi kaybediyorum, kim çalıyor umurumda değil. Kâbuslar görüyorum, her şey karmakarışık... Pıhtılaşmış kanım akmıyor damarlarım çatlamış da olsa... Toprak yetiştiriyor fideleri. Fideler koku salıyor etrafa. Ama hâlâ duyarsızım dünyada olanlara. Uyanamıyorum. Belki de sıra bana gelmedi diyedir bu duyarsızlığım.

Rüyadan uyanacağım, fidelerin yeşerdiği gibi ben de bir gün yeşereceğim diyorum er ya da geç. Toprağın o has kokusunda... Islatan yağmurla her yer toprak kokacak, her fide ay ışığında nazlı bir gelin gibi süzülecek, bitecek elbet bu kâbuslar, toprağın demir ihtiyacını görüyor bu akan kanlar, toprak daha da dinçleşiyor, elbet yeşerecek bu fideler; açacak bu kırmızı, sarı, beyaz güller, hem toprakta hem de gönüllerde... Her tarafta barış ve huzur... Elbet gelecek o günler... Bilmem o günlerde kanımın pıhtıları çözülmüş mü olacak? Damarlarımda deveran edecek kanlar katliam yerine dökülmesin, kadınların genç kızların figanları yükselmesin, çocuklar "babam nerede?" diye ağlamasın, topraktan kan kokusu gelmesin, kimse esaret altında olmasın... Tüm dünya huzur bulsun, her tarafta yediveren gülleri yeşersin. Gönlümüz her daim sevgi dolu olsun.

Geri Anasayfa



ANASAYFA | KÜNYE | EDEBİYAT | SİNEMA | MÜZİK | KİTAP | ARŞİV