Yıl:3 Dönem:2 Sayı:6/18

       


TERSİNE ÇEVRİLMİŞ AMPÜL, TOP KEK VE SICAK BİR BUSE: DÜŞ

TUBA ÇETİN



Karanlık, bir o kadar da havası basıktı kafenin. Ortalıkta görünen kimsecikler yok. Göz göze ikimiz varız. Sen devamlı konuşuyorsun ben dinliyorum. Nasıl olmam gerektiğinden bahsediyorsun. Nasıl bir eş... Ben senin için çok şeyi feda ettim diyorsun ve ekliyorsun: "Tersine çevrilmiş ampuller verdiler kabul etmedim."

O an anlamış mıydım bilemiyorum ama şimdi düşününce ne demek istediğini anlamamışım. Tersine çevrilmiş ampuller... Ne demekti acaba? Sonra birkaç nüsha çıkardın masanın üzerine. Farklı yazar isimleri vardı üzerlerinde ve şiirleri. Bu gece bunları okuyacağım programımda dedin. Bir tanesini içlerinden seçtin "okumamı ister misin?" dedin... "Tabii" dedim atlayarak... Yazarını da, şirini de hatırlayamıyorum. Hatırlasam ne iyi olurdu. Sen okumaya devam ediyordun bense masanın üzerine dirseklerimle abanmış seni hem seyrediyordum hem de dinliyordum. Bazı sözleri gözlerime bakarak okuyordun. Kafe karanlıktı ve kimseler olmuyordu. Şiir bitmiş miydi bilmiyorum ama bildiğim şey kafanı kaldırdın, derin derin gözlerime bakarak: "Sana her şeyden çok değer veriyorum" dedin. Çok iyi hatırlıyorum. Sonra bileklerini ve boğazını göstererek: "Buralarına kadar kapalı ol yeter" dedin. "Başka bir şey istemem..."

Yine bir şeyler anlamadım. "Zaten kapalıyım ya" dedim, seslenmedin. "Sonra gerçekten bana çok mu önem veriyorsun, söylediklerin gerçek mi?" dedim. Hiç o anki kadar keskin baktığını görmemiştim. Cevabına lüzum görmeden sol koluna sarılıp omzuna başımı koydum. Seslenmedin. Belki de memnun olmuştun. Ellerim koltuk altının terlemesine şahit olmuştu ilk defa.

Bir ara öylece kaldık. Hiç ayrılmayacakmışız gibi gelmişti ki, aniden kalkıp hazırlanmaya başladım. Sen de kalktın ve kafenin kasasına yöneldin. Hesabı ödedikten sonra elinde iki paketle geldin ve "birini al" dedin. "Bana mı aldın?" dedim, "başkası var mı?" dedin. Bu kadar sert ve kesin cevap verişini hiç işitmemiştim. Verdiğin neydi biliyor musun: Top kek... Ayaktaydık ve aldıklarını yiyorduk. Belki de son kez baktın gözlerime ve öylece kaldın. Sonra ani bir hareketle ellerinle omzumum kavradın ve yavaşça alnıma sıcacık bir buse kondurdun. Ve son olarak "kendine iyi bak olur mu?" dedin.

Öyle bir fırlamışım ki yerimden, önce etrafı tanımaya koyuldum, sonra evde olduğumu hatırladım aklım başıma geldiğinde. Gördüğüm güzel bir düştü, belki de bir iki saat öncesinin devamıydı. Kendime yavaş yavaş gelirken hâlâ rüyanın tesirindeydim ve dudaklarım hararetli, boğazım kurumuştu. yerimden kalkmaya yeltenirken tir tir titreyen ellerimde koltuk altına ait bir nem ve alnımda da dudaklarına ait sıcaklık vardı. Alev alev yanıyordum. Kendimi mutfağa attım ve yine seni içtim buz gibi, doyasıya... Seni hâlâ yüzüme serpiyordum.

Geri Anasayfa



ANASAYFA | KÜNYE | EDEBİYAT | SİNEMA | MÜZİK | KİTAP | ARŞİV