Yıl:2 Dönem:2 Sayı:3/15

       


NE SOĞUK BİR GÜNDÜ

NURAY BÜYÜK



Ne soğuk bir gündü. Sabahın ayazı, rüzgârın nefesi iliklerime kadar işliyordu. Üzerinde montu olmadan sadece önlükle giden çocukları gördükten sonra üşümem titremeye dönmüştü. Utanma duygusu, şefkat hisleriyle birleşince daha da üşüyordum, sıcacık yanan soba ısıtamıyor; donmuş insanlık damarını eritemiyordu.

Ne soğuk bir gündü. Soğuktan morarmış dudaklar, kızarmış eller ve yanaklar... Sırtlarında ağır çantalar, ayaklarda darmadağınık olmuş ayakkabılar... Gözlerde ise her şeye rağmen sönmeyen ışıklar... Üşüyordum çok üşüyordum; çocuklar da üşüyordu, fakat minicik yüreklerinde yanan kocaman umut ateşi onları ısıtıyordu.

Ne soğuk bir gündü. Yardımsever insanlarımız, vakıflarımız, derneklerimiz, okul idarecilerimiz, nasıl olmuştu da havanın ve bu küçük yavruların üşümesini duyamamıştı. Ya ben, her sabah çocuklarıma montlarını giydirip, atkılarını sararken bu çocukların üşümesini nasıl hissedememiştim?

Ne soğuk bir gündü. Soğuk rüzgârlar, vurdumduymazlık fırtınalarıyla beraber esince üşüyordu çocuklar, üşüyordu garipler, üşüyordu fakirler. Ben de üşüyordum hem soğuktan hem de utançtan.

Ne soğuk bir gündü. Üşüyordu insanlık; işsiz, aşsız krizlerle boğuşuyordu. Bütün bu soğuklarda toplumu ve dünyayı ısıtıyordu; verilen zekatlar ve fitreler. İnanç, sadaka, organizasyon bir araya gelince; soğuk havalarda güneş, yanmayan sobalarda ateş, boş tencerelerde aş, gariplere arkadaş oluyordu.

Ne soğuk bir gündü. Çarşılarda dolaşırken ellerimdeki küçücük soğuk eller içimi ısıtıyordu. Sevinen sıkılgan yavruların, yüzlerindeki tebessüm içimi ısıtıyordu. Karagözlerdeki pırıltı içimi ısıtıyordu. Geç kalınmış bir vazifeyi yerine getirme huzuru içimi ısıtıyordu.

Ne soğuk bir gündü; ama ne kadar da sıcak bir gündü.

Geri Anasayfa



ANASAYFA | KÜNYE | EDEBİYAT | SİNEMA | MÜZİK | KİTAP | ARŞİV