Yıl:2 Dönem:2 Sayı:1/13

       


GERÇEKLİK DENEN...

KADİR ARAS



Gerçeklik (realizm) denen bir şey var mıdır?

Peki varsa neden her şey gün gelip tükeniyor, bitiyor ama hiçbir şey ne azalıyor ne de eksiliyor? Dünyadan su çıkmıyor, toprak da çıkmıyor. Toprak erozyona uğrayıp denizlere akıyorsa denizler neden taşmıyor da gitgide azalıyor? Göller nehirler de öyle. Peki buharlaşıyor demek doğru olur mu ki burada? Sizce buharlaşan su geri gelmiyor mu? Gelmiyorsa gök neden su dolmuyor da yere boşalmıyor? Toprağın altına gidiyorsa neden her gün biraz daha kaynaklar kuruyor? Her geçen gün bunlar neden oluyor? Dünyanın nüfusu 5 milyar. Bir beş milyar yaşında olan yaşlı dünyamızda ortalama 60 senede bir insanlar ölüyorsa ve yerine yenileri geliyorsa bu kadar insan şimdi nerede?

Ufak bir hesapla 416 katrilyon insan yapar. Düşünsenize yaşlı dünyamız 416 katrilyon insana bakmış ve yolcu etmiştir. Peki bunların bedeni ne oldu? Nereye gitti? Bunun da buharlaşma imkanı yok herhalde. Eninde sonunda bir yerlerde durmuyor mu? Topraktan geliyoruz ve de toprağa gideceğiz. Şu anda ekrana bakan gözleriniz bile yalan. Ekran yalan, klavye yalan, fare yalan, mutluluk yalan. Sadece bir halüsinasyon görüyoruz. Doğan insan fıtrat olarak cimri, aç gözlü ve kötü bir insan olarak yaratılıyorsa bunu değiştirmeye kimsenin gücü yetmez. Ve doğan insan fıtrat olarak mert ve babacan yaratılıyorsa bunu da kimse değiştiremez. Koskoca vücut var ve bu vücudu iki organ yönetiyor. Beyin ve kalp. Her işi ellerimizle yapıyoruz. Her işe ayaklarımızla koşuyoruz. Her şeyi gözlerimizle görüyor kulaklarımızla duyuyoruz ama beyin olmasa hiç birini yapamıyoruz. Beynimizin sadece %5'ini kullanıyoruz. Niye. Daha fazla kullansak zarar mı ederiz. Hayır bu da fıtrat gereği böyle oluyor ve buna kimse ne karşı çıkabiliyor ne de aksini yapabiliyor. Birimiz vitrinde gördüğümüz kazağı pembe görürüz ama diğeri yok ben çok iyi biliyorum sarıydı diyebiliyoruz. Sizce bu nedir? Gerçeklik nereye kadardır? Şu anda üzerinde buğday besleyip ekmek olarak pişirdiğimiz toprak kimbilir belki de zamanında o çok korktuğumuz dinozor bedeniydi veya atalarımızın yıllarca çalışmaktan yorgun düşmüş benlikleriydi. Ve biz bunu yerken ne kadar güzel diyebiliyoruz. Acaba bunları yerken bu düşünceler aklımızın ucundan geçerse ne olurdu? Merak ettiniz mi hiç?

Sevgi ve aşk da gerçek midir? Sizce sevgi denen bir şey aşkla bağdaştırılır mı? Aşk karşılıklı yaşanmış mıdır bugüne kadar? Belki evet, belki hayır. Belki de çok az. Siz karşınızdakinin size aşık olduğunu çok zaman zannetmemiş misinizdir? Bence çoğu insan aşkın bilincinde bile değil. Sadece gönül eğlendiriyor. Ve gün geliyor sevdiğinin gözünün yaşına bile bakmadan terk edip gidebiliyor. İşte gerçeklik olsaydı bunların hiçbiri olmazdı.

Biz sadece bir rüya görüyoruz. Ama bu rüya gece uykumuzdaki dokunamadığımız, çoğu zaman siyah beyaz geçen, etrafı yuvarlatılmış ve puslu görüntülerden ibaret değil. Sadece kandırmaca gereği net görüyor, dokunuyor, tad alıyor, hissediyoruz. Geldiğimiz yer aynı, gideceğimiz yer aynı. Biz dünyaya geliyoruz, görüyoruz ve gidiyoruz.

Gelmek, görmek ve gitmek...

Geri Anasayfa



ANASAYFA | KÜNYE | EDEBİYAT | SİNEMA | MÜZİK | KİTAP | ARŞİV