Yıl:3 Dönem:2 Sayı:6/18

       

     
 

"BİLGİSAYAR DA KOKMUYOR Kİ KARDEŞİM!.."

ŞAİR ZEMÇİ ÇETİNKAYA İLE...

 
     
  Zemçi Hocam, 1995 yılında yayınlanan "Çelişkinin Türküsü"ne gelmeden, evvelki dönemden konuşmak istiyorum önce... Hayatınız ve yazı hayatınız... Yazmaya ve tabii ki okumaya başlayışınız... Tahsil yıllarınız... Bunlardan bahseder misiniz?

Şiire ortaokul yıllarında başladım. Şairliğimin galiba kalıtımsal bir yönü var. Dedem Gürünlü Cefâdâri kalem şuarasındandı. Halk şiiri tarzında söylenmiş çok güzel manzumeleri vardır. Babam bunları kendince bir makamla okurdu. Onlardan epeyce etkilendiğimi düşünüyorum. Hatta bu etkinin kimi olumsuz yanları bile oldu. Örneğin:

Ben dünyada sevinip de gülmedim
Şad olup da gülen gelsin yanıma
Geçti ömrüm nere gitti bilmedim
Hesap edip bilen gelsin yanıma


kıtasıyla başlayan şiir, çocuklarda yaşamaya karşı menfi hislerin uyanmasına mucip olur. Üniversite yıllarına kadar bütün bir çocukluk ve gençliğimin epeyce "efendi" olarak geçmesinin sebebi belki de budur.



"Muhalefet şiirin tabiatında var. Muhalif olmayanı şairden saymıyorum. Hezel de bunun unsurlarından biri. Bir kere ciddiye alınmamayı peşinen kabul ediyorsunuz demektir."
Şiire yeteneğim ve zaafım olduğu ortaokulda anlaşıldı. Kendisini hürmetle yad ettiğim Türkçe öğretmenim Kadir Gülsoy, Gürün'ü anlatan bir şiir yazmamızı ödev olarak vermişti. Herkesin şiirini kabul etti; benimkine sen yazmamışsın, dedi. Çünkü vezin ve kafiye bakımından çocuk işine benzemiyordu. Aynı gün hocamı hicveden bir manzume daha yazdım, hoşgörüyle karşıladı ve inanmak zorunda kaldı. Hatta bu manzume dolayısıyla epeyce imalı tebessüme de maruz kaldı.

Yine Gürün Lisesi'nde merhum hocam şair ve romancı Özkan Yalçın'ın yüreklendirmesiyle şiirler söylüyordum. Daha çok da hicviyeler. 5/Edebiyat sınıfının her öğrencisi için bir kıta olmak üzere yazdığım destan lisenin duvar gazetesinde yayınlandı. Epeyce meşhur olmuştum. Başka bir edebiyat öğretmenimiz Mübeyyen Hanım çok güzel divan şiiri anlatırdı. Baki'nin

Fermân-ı aşka cân ile var inkıyadımız
Hükm-i kazaya zerre kadar yok inadımız


mısraıyla başlayan gazeline nazire yazmıştım. Okuduğunda çok şaşırmıştı ve tabii beğenmişti de.

Üniversite yıllarında okumak yazmanın önüne geçtiği için (maalesef hala öyle) birkaç muvaşşanın dışında pek bir şey yazamadım. Ama sahiden çok okudum. Gerek Ege Ün. Kütüphanesi gerek Atatürk Ün. Kütüphanesi bu konuda çok işime yaradı. Çalışanlarla o kadar yüz göz olmuştuk ki bana özel bazı ayrıcalıklar tanırlardı. (Üçten fazla kitap ödünç vermek gibi.) Dönem dönem okuduğum yazarlar oldu. Mesela ortaokulda Orhan Kemal ve Aziz Nesin, lisede Necip Fazıl, Yahya Kemal, D.H.Lavrence, Tolstoy okudum. Üniversitede yazar ve eser okudum. Ama en çok Sezai Karakoç ve Tolstoy ile haşır neşirdim. Lisans tezim de Sezai Karakoç üzerine oldu. Tolstoy'un bazı eserlerini çevirmenleri farklı diye ikişer defa okudum.


Gerek "Çelişkinin Türküsü"ndeki "hezliyyat" bölümü şiirleri, gerek "Sermet Bey" şiiri, gerekse Kırkikindi'deki yazılarınızda Zemçi Çetinkaya'nın ilginç bir yönü ortaya çıkıyor: Zemçi Çetinkaya, ironik denebilecek bir eda ile, gizliden gizliye alaycı bir tavırla eleştirmesini, hicvetmesini çok seviyor. Bu yönünüz hakkında neler diyeceksiniz? Bu yönünüzün üzerine yeterince gittiğinizi düşünüyor musunuz?

Hicviyeye nasıl başladığımı sanırım yukarıda anlattım. Muhalefet şiirin tabiatında var. Muhalif olmayanı şairden saymıyorum. Hezel de bunun unsurlarından biri. Bir kere ciddiye alınmamayı peşinen kabul ediyorsunuz demektir. Yani şaire düşen iki şeyden değersiz gibi görünene talip olmak. Söylememiz gerekeni bu yolla söylemek sözün etkisini belki düşürebilir ama yaygınlaşma ihtimali daha fazladır. Hayat mütegallibenin, zühhadın ve ümeranın tembihledikleri kadar ciddi değildir. O yüzden "hicviyye" bunların hiç hoşuna gitmez. Şairin mühim görevlerinden biri de bu taifenin memnun olmayacağı şeyler yazmaktır. Bu yönümün yeterince üzerine gittiğimi söyleyemem.


Kendi şiirinize bakışınız nedir? Şiiriniz günümüz şiirinin neresinde duruyor? Siz günümüz şiirine nasıl bakıyorsunuz?

Divan şiirine muhteva ve şekil olarak özendiğimi gösterecek yeterince delil var sanıyorum. Ama bir divan şairi de sayılmam elbette. Şekil olarak kesin ve sarsılmaz bağlarım yok. Kendisiyle şiir söyleyebileceğim her vasıtayı denerim. Başarının ne kadar olacağını pek düşünmem. O an hangisi kolayıma gitmişse onu kullanırım. Yine de bu şekil bahsi dolayısıyla az buçuk gelenekçi denebilecek durumdayım. Zaman zaman eski vasıtalarla söylediğim bir vakıa. Buna olmaz diyenlerin bazıları da eski şeyleri yeni kılıklara sokarak söylüyorlar.


Türkiye'de bir edebiyat ortamının varlığından söz edilemeyeceğini söyleyen çok sayıda edebiyatçıya rastlanıyor. Öte yandan beşer altışar baskı yapmış öykü kitapları var. Kaliteleri tartışılsa da sayısız edebiyat dergisi çıkıyor. Kimi romanların tirajları yüz binleri aşıyor. Hâlâ sayılamayacak kadar çok yayınevi şiir, öykü, roman kitapları yayınlıyorlar... Sizin bu duruma bakışınız nedir? Sizce nerede yanılıyoruz?



"Bizde hala içinde bir tek kitabın bulunmadığı evler ve hala bir tek kitap okumamış profesörler var."
Türkiye'de bir edebiyat ortamı nasıl olmaz? Yazılı metinleri en az bin yıllık olan ve şu kadar insanın konuştuğu bir dilin olduğu her yerde bir edebiyat ortamı vardır. Belki bu vasatı destekleyecek iklim yetersiz denilebilir. Türkiye'de genel ortalamanın üstünde bir edebiyat hayatının olduğunu düşünüyorum. Mesela bilimden, siyasetten, ekonomiden daha iyi durumda edebiyat. Bunun, bu işle uğraşanların amatör ruhundan kaynaklandığı söylenebilir. Güzel sanatların diğer şubelerinde de farklı değil durum. Sözgelimi müzik ekonomiden, tiyatro da siyasetten daha ileride. Ümitli olmamızı sağlayan da biraz bunlar.

İklimin müsait olması durumunda çok daha güzel şeyler çıkacağına inanıyorum. Her türden yayının bolluğu sevinilecek bir durum. Gidip gelenlerin ve bu işi bilenlerin anlattığına göre, kitap, dergi ve gazete tirajı konusunda halen Avrupa'nın gerisindeymişiz. Bizde hala içinde bir tek kitabın bulunmadığı evler ve hala bir tek kitap okumamış profesörler var. dolayısıyla görünürdeki bolluk biraz yanıltıcıdır.


Bundan sonra neler yazmak, neler yayınlamak istiyorsunuz? Tezgâhta neler var?

Beş altı yıldan beri yazdığım şiirler var. Fırsat olursa öncekilerle birlikte tekrar bir kitap halinde yayınlamak istiyorum. Epeydir kafamda olan bir romana başladım ama bir türlü ilerlemiyor. Ayrıca Gürünlü Cefâdâri hakkında bir monografi için malzeme topluyorum; ikmal edebilirsem yazacağım inşaallah.


Son soru: İnternette edebiyat için ne dersiniz? İnternette "köşe"si olan biri olarak?

Dergi ve kitap kokusuna alışmış, renkli kalemlerle satır altları çizmiş, derkenar yazmış birisi olarak başlangıçta epeyce garipsedim. Ama yavaş yavaş alışıyorum.

Bilgisayar da kokmuyor ki kardeşim!..
 

Geri Anasayfa



ANASAYFA | KÜNYE | EDEBİYAT | SİNEMA | MÜZİK | KİTAP | ARŞİV