Yıl:3 Dönem:2 Sayı:6/18

       

ELEŞTİRİ

Benden birkaç yaş büyük yahut benden birkaç yaş küçük kimi öykücü arkadaşlarımın (keşki böyle bir arkadaşlıktan söz edilebilse ama hiçbiriyle rûberû görüşmüşlüğüm yok) "ilk kitap"ları yayınlanıyor ve bu durum bende çok büyük bir heyecan uyandırıyor. Dergilerde isimlerini yıllardan beri kendiminkinin yanında okuyageldiğim imzaların kitapçı raflarının önünde adımlarken aniden karşıma çıkıveren "ilk kitap"ları ve kabarıveren sevincim... Her şey iyi güzel de, beni sevince gark eden bu "ilk kitap"ları okumaya başladığımda zaman zaman çok şaşırıyorum; ancak lise öğrencilerinin hatıra defterlerinde rastlanabilecek türden "beylik" ifadelerle karşılaştığım için... Elli sene önce bir öykü kitabında karşılaşılsa bile insanın derhal "sıradan" hükmünü verebileceği, söylene söylene cılkı çıkartılmış kötü cümleler... O vakit hemen şu sözcükleri bırakıyorum yatak odamın sessiz ortamına: "İnsan bu cümleyi kurmak için bir kitap mı çıkartmalı?" Bu kabil talihsiz cümlelere örnek mi istiyorsunuz? Doğrudan alıntı yapmayacağım ama, size, o cümleleri anımsatmaya çalışayım: "Yine bir hüzün denizidir, dağladı kalbimi.", "Yalnızlığım sel olup kalp şehrime ulaştı ve orada bir otağ kurdu sanki...", "Sevincim çiçek çiçek büyüdü de annemin kalbinde filizlendi." vs. Bu ifadeleri abartılı bulanlar varsa hikâyecilerimizi çok yakından izlemiyorlar demektir. Üzgünüm...


"O GÖZLE"

Bu isimle Hece'nin 63. sayısında yayınlanan hikâye, aşina olduğumuz bir imzanın, Necati Mert'in... Necati Mert bir öykücü ve "Üçüncü Öyküler" dergisini çıkartıyor. Ayrıca E dergisinde öykü meraklıları ile yararlı sohbetler yapıyor. "O Gözle" öyküsünü yukarıda isim vermeden eleştirdiğim genç hikâyeci arkadaşlarıma öneriyorum. Kelime ekonomisi nedir, en az kelime ile en yoğun anlam nasıl sağlanır... Öykü yazmak öğrenilen bir şeyse eğer -ki bir yerden sonra muhakkak öyledir- bu öykü, öykü yazmayı öğrenmek isteyenlere ders olarak okutulabilir.


"BÜTÜN ÖYKÜLERİ"

Bundan böyle "hepsi hikâye" köşesinde, tanınmış bir öykücümüzün tüm öykü kitapları ve o kitaplarda yer alan öykü adlarının yer aldığı bir liste bulunacak. Sinema yönetmenleri için yapılan "filmografi"nin bir benzeri. Bu ay Feyyaz Kayacan'la başlamak istiyoruz.

Hayatının önemli bir bölümünü yurt dışında geçiren Feyyaz Kayacan (1919-1993) şiir, öykü, roman ve oyun türlerinde Fransızca, İngilizce ve Türkçe dillerinde eserler vermişse de, daha çok dilimizde yazdığı hikâyeleriyle dikkat çekti. Hikâyeciliğimizin 1950 kuşağının önemli bir siması olan Kayacan, özgür ve özgün bir dil kullandı; ironiyi elden bırakmadı. Sembolik bir anlatımla eleştirel bir tavırla, cür'etkâr bir dille yazdı. Son öykü kitabında edebiyat dünyasını hicveden öykülerinin yanı sıra bundan farklı bir izlek olarak "deliliği" araştırmaya çalıştığı, toplumdışı insanların davranış sebeplerini irdelediği görülür.


Bütün Öyküleri:

Şişedeki Adam (1957, 1969)
Hiçoğlu'nun Serüvenleri
İstanbul Zeybeği
Suavi'yi Gördünüz mü?
Sarhoş ve Çanta
Şişedeki Adam
*
Bir Daha Yapmam
Çocuktaki Bahçe 1
Çocuktaki Bahçe 2

Sığınak Hikâyeleri (1962)
Sığınak
Şair Alvin
Postacı Kızı Vera
Tütüncü Garerth
Postacı Kızı Vera Arttırmaya Nasıl Konuldu
Sığınağın Son Ağzından

Cehennemde Bir Yusuf (1964)
1 ila 13'e kadar numaralanmış metinler

Gibiciler (1967)
Canımıza Tak Demişliğin Önsözü
İyilik Uzmanları
Gibiciler

Bir Deli Değilin Defterleri (1987)
Ölüm ve Serçe
Sen Olsaydın Ne Yapardın?
Bir Deli Değilin Defterleri
Bana Bakın Benim Adım Gizlem ve Ben de Mutlu Olmak İstiyorum
Lütfiye Abla'nın Unutkanlıkları


FEYYAZ KAYACAN DEYİNCE...

Feyyaz Kayacan deyince zihnime çağrışımlar yığılıyor: 1993 yılında, Konya'nın Rampalı Çarşısı'nda gezerken "Gibiciler"i almışım. O günlerde sanırım Dergah'ta Kayacan hakkında bir yazı çıkmış. Belki de "Gibiciler"i almamın sebebi bu yazıyı okumuş olmam. Yine o günlerde YKY'den yazarın "Bütün Öyküleri" yayınlanmış. Bu kitabı almam gerektiğini düşünüp birkaç yere sorduğumu da hatırlıyorum. Fakat iflah olmaz bir iyimser olduğum için, nasıl olsa bir gün karşıma çıkar, diye düşünüp kitabı araştırmayı ertelemişim. Takvimler 2002'yi gösterdiğinde, fakülteden hocam Mehmet Tekin'in odasında oturmuş rafları kolaçan ediyorken görüverdim o gri kapaklı kalın kitabı... İyimserliğime sınır yok! Dokuz senedir "bir gün karşıma çıkacağından" emin olarak dolaşıp durmuşum... Sonunda Kayacan'ı okumak nasip oldu ama insanın hayatında kaç tane dokuz sene vardır ki... Rüzgar arkamızda değil önümüzde ve yürümemizi bekliyor; hamlemizi...

Geri Anasayfa



ANASAYFA | KÜNYE | EDEBİYAT | SİNEMA | MÜZİK | KİTAP | ARŞİV