Yıl:2 Dönem:2 Sayı:5/17

       

KUNDERA

Artık Fransa'da yaşayan Çek yazar Milan Kundera, bir süredir romanlarını Fransızca olarak yazıyor. Dünyaya adını "Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği" ile tanıtan Kundera'nın Türkçede yayınlanmış on dört kitabı var ve bunlardan on tanesi roman... Avrupa'daki pek çok edebiyat ödülünü alan Kundera'nın geçen yıl yayınladığı romanı "Bilmemek" ilk olarak İspanyolca olarak çıktı ve Türk okurlarına ulaştığında hâlâ yaşadığı ülkede basılmamıştı. Eleştirmenlerin bir kısmı Kundera'nın son eserinin Fransızcada yayınlanmamasını ya da ilk olarak Fransızcada yayınlanmamasını onun daha önce Fransızca olarak yayınladığı "Kimlik", "Yavaşlık" gibi eserlerinin Fransız eleştirmenler tarafından sert eleştiriler almış olmasına bağlıyorlar. Doğrusunu söylemek gerekirse "Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği" gibi bir eserden sonra, üstelik "Gülünesi Aşklar" gibi bir eserden sonra "Bilmemek"i okumak bana çok acı geldi. Zira sanırım Fransız eleştirmenlerin Kundera'ya yönelttiklerini söylemiş olduğum eleştiri hiç de haksız değil. Her şeyden önce yazarın önceki romanlarında çevirmiş olduğu "numaralara" bir şey eklemediğini görüyoruz. Yine zaman zaman araya girerek felsefi yorumlamalar yapılıyor, yine mitolojiye göndermeler yapılıyor. Yine zaman kurgusuyla serbestçe oynanıyor. Kundera'nın çok cins bir yazar olduğuna ve romanlarındaki "hayat araştırmaları" sırasında çok derin tahlillere ulaştığına bir itirazım olamaz. Fakat biz bunları daha önce de okumadık mı?, diye sorası geliyor insanın. Üstelik tematik açıdan da değişen neredeyse hiçbir şey yok. Kundera hep o Kundera... "Hepsi Hikâye" okurlarına önerim Kundera'nın "Gülünesi Aşklar" kitabındaki hikâyeleri mutlaka okumaları... Romanlarının çekirdeğini bulacaklar orada...


BİR KİTAP DAHA...

Her ay bu sütunlardan yeni yeni öykü kitaplarının yayınlandığını haber vermek ne güzel. Demek ki bir yerlerde birileri, bir dosyanın hayalini kuruyor, demek ki bir yerlerde birileri, öyküye, öykücülere "yatırım" yapıyor! Evet, Stüdyo İmge'den çıkan bir öykü kitabı... Yazarı dergilerden aşina olduğumuz bir isim: Mustafa Kurt. Haberiniz olsun...


KELİMELERDEN UZAKTA

Uzun zamandır bir şeyler yazmadığının farkında. Ama o artık bir üniversite öğrencisi değil. Kafası gün boyunca binbir soruyla meşgul ediliyorken ve evine yorgun argın dönüyorken eskisi kadar yoğun yazması mümkün değil. Garip bir duygu, az yazmak hoşuna gidiyor. Yazarken huzursuz hissediyor kendini. Arkadaşları tarafından zaman zaman çok yazıyor olmakla eleştirilmesi belki de böyle hissetmesinin sebeplerinden biri. Yazmamaya zorluyor sanki kendini. Bir öykü ilhamı gelir gibi olduğunda oyunun bozulduğunu düşünüyor ve bunu düşünürken yakalayınca kendisini, şaşırıyor... Yazmak... Tüm yazarların biricik isteği değil midir oysa? İşte o heyecanlı anların birindeyken bilgisayarın başına geçerek yaşadığı duygulanmanın eski yoğun duygulanmalara pek de benzemediğini, şimdi yazacaklarının pek de iyi şeyler olmayacağını düşünerek yazmaya başlıyor zihninde birikenleri... Ve hiç ummadığı kadar iyi cümleler kurduğunu fark ediyor. Yüreklendiriyor kendini. Hadi hadi, hadi yaz... Devam et... Ender anlardan birindesin... Haydi... Sonraki birkaç gün rötuşlarıyla uğraşıyor yazdıklarının. Fazlalıklar, azlıklar... Derken "yazdır" komutu veriliyor... Yazıcının karnından bir arabesk parçasını hatırlatan melodiler yükseliyor... Öykü masanın üstünde şimdi. Ve o hiç olmadığı kadar mutlu. Öykücümüz. Artık birkaç gün rahat rahat televizyon izleyebilir... "Lüzumsuz işler"le uğraşıp alışverişe gidebilir mesela. Huzurlu. Dingin. Ne zamana kadar? Masanın üstündeki metni hiç hazırlanmadığı bir anda alıverip de eline, okumaya başlayacağı ân'a kadar... Zihnindeki imge yıkılmıştır. O metin hiç de umduğu kadar iyi değildir... Üstelik "yazma hakkı" da kullanılmıştır... Bir tiksinti duyulmaktadır... Yazmak düşüncesi şimdi ona boğucu gelmekte, işyerinde moralsiz olduğundan bahsedilmektedir... Kelimelerden uzaktadır... O belirsiz heyecanın uyanacağı ândır beklenmekte olan...


RASİM ÖZDENÖREN

Rasim Özdenören Konya'daydı. Kendimi bildim bileli metinlerini döne döne, bir daha bir daha okuduğum, hikâyelerindeki cümlelerinin yerlerini bile ezberlediğim Rasim Özdenören... Bir yazarı en fazla kaç kez okumaya tahammül edebilirsiniz? Bir mi, beş mi, on mu... Ben Rasim Özdenören'in metinlerine kaç defa gittiysem hiçbirinde "Artık tamam" deme başarısını gösteremedim. Artık bu kitabın işi bitti, bu öyküyü bir daha okumama gerek kalmadı, yazarın "numarasını" çaktım, yeniden dönmeyeceğim, diyemedim hiçbir zaman... Sanırım bir edebiyat eserinden beklememiz gereken ilk özelliktir bu. Bitmezlik, bitirilemezlik, tüketilemezlik, kendinivermezlik, yoğunluk, zor algılanırlık, karmaşıklık, yeniden yeniden okunurluk... Belki size şaşırtıcı gelecek ama Özdenören'in benim gözümde en "sıkı" kitabı ilk kitabıdır. Hastalar ve Işıklar... Okumayanlara duyurulur...

Geri Anasayfa



ANASAYFA | KÜNYE | EDEBİYAT | SİNEMA | MÜZİK | KİTAP | ARŞİV