Umut, savaşmaktan yorulmuştu, artık şu ölüm gelse de alsaydı onu. Herkesin ona acıyarak bakmasından bıkmıştı. Aldığı ilaçlara bağımlı yaşamaktan nefret ediyordu. Hayattan buz gibi soğumuştu. Sanki boş bir mezar bulsa orada ölümü bekleyecekti. O denli bitmişti.

UMUT YENER

Özen KIRAÇ


Solgun yüzü her geçen gün biraz daha soluyor, sanki hayat omuzlarına her geçen gün biraz daha yükleniyordu. Yaşamdan bıkmıştı, gözleri yılgın bakıyordu. Işıl ışıl olması gereken o gözler sönük ve bitikti sanki... Umut; daha 21'inde, her gün ölümü biraz daha yaklaşmış olarak ensesinde hissediyordu. Umut ölüyordu...

Aldığı o kemoterapi denen ilet, onu daha ölmeden öldürüyordu. İlaç sonrası çektiği acıyı bir tek o biliyordu... Umut ölüyordu...

Bir seferinde 'ölmek istemiyorum' demişti doktoruna. 'Basket takımında idim, yeni bir kulüpten transfer teklifi gelmişti. Sonra gitar çalıyorum, daha çalmasını öğrenmek istediğim çok parça var. Ben bir psikolog olacağım. Bunları 6 aya nasıl sığdırırım, söyler misiniz bana?', diye bağırdı Umut. Sitemi sadece kaderineydi, koskoca doktorun gözleri doldu. Umut ölüyordu...

Kendini çok kötü hissettiği bir gün ailesi, onu gene apar topar hastaneye kaldırdı. Acil kan gerekiyordu. Aileden kimsenin kanı uymadığı için kan, anonsla arandı.

Yener, o sırada hastanede yatan bir arkadaşını ziyaret etmekte idi. 'Bu kan benim kanımla aynı', dedi arkadaşına... Kan vermek için aşağı kata koştu. 'Kan vereceğim', dedi. 'Anons için geldim.'

***

Yener ve Umut bu vesile ile tanıştılar. O gün Yener, kan verdiği hastayı ziyaret etmek istemişti... Nereden bilecekti ki o gün tanıştığı bu kişinin, hayatının sonuna kadar onun en iyi dostu olacağını.

'Geçmiş olsun', dedi Yener, Umut'a. Umut, 'bana kan vermişsiniz, sağ olun, ama zahmet olmuş', dedi. 'Uğraşıp durmayın! Nasılsa ben yakında ölüp gideceğim. Ha bir gün önce, ha bir gün sonra? Ne fark eder, değil mi?'

Yüzündeki açıkça okunan hüznü, umursamaz tavırlara bırakmak istiyordu Umut, ama pek başarılı olamıyordu.

Yener elindeki gitarı yatağın kenarına bıraktı. Umut o zaman gitarı fark etti. Demek gitar çalıyordu. Umut da çalıyordu ama şu illet hastalığa yakalandığı son 9 aydır, eline gitarı almamıştı.

'Sen daha yaşarken pes etmişsin, dostum', diye başladı söze Yener. 'Bak, hayat savaş demektir, kimi ekmek parası için savaşır, kimi bir parça toprak için... Sen yaşamak için savaşmazsan, bu hastalık seni, sen ölmeden gömer, unutma!', diye bitirdi sözünü.

Umut, savaşmaktan yorulmuştu, artık şu ölüm gelse de alsaydı onu. Herkesin ona acıyarak bakmasından bıkmıştı. Aldığı ilaçlara bağımlı yaşamaktan nefret ediyordu. Hayattan buz gibi soğumuştu. Sanki boş bir mezar bulsa orada ölümü bekleyecekti. O denli bitmişti.

Yener, Umut'u çok iyi anlıyordu. Çünkü 2.5 yıl önce kaybettiği kız arkadaşı, canı, kelebeği de aynı Umut gibi gözleri önünde daha ölmeden, ölüp gitmişti. Yener ona yardım edememişti. Hem onsuz geçecek yıllarını düşünüp kendine acımaktan buna vakit bulamamış, hem de arkadaşı Ayşegül de tam olarak bu hisleri anlayamamıştı. Çünkü Ayşegül ile Yener'in de bir parçası ölüyordu. Yener kelebeğini kaybediyordu. Ayşegül'üne yardım edememişti Yener, ama Umut'a edecekti. O gün buna karar verdi. Çünkü Umut'un gözlerindeki o sönmüş ışık tanıdıktı. Ayşegül'ünkilerle aynıydı.

'Ben de gitar çalıyorum', dedi Umut... 'Ama artık, pek zamanım olmuyor... Çünkü hayatım yatakta geçiyor.'

Yener gitarını aldı, 'Şimdi gidiyorum, annenlere söyle gitarını getirsinler, yarın uğradığımda bir konser veririz. Ne dersin?', dedi.

Umut gülümsedi...

Bu çocuğu, sevmeye mi başlamıştı ne?

***

Gitarı ellerine aldılar. Yener öyle neşeli parçalar çalıyordu ki, Umut'un yüzü uzun zamandır böyle gülmemişti. Ne tesadüf, ikisi de aynı yaşta idi. Yener milli bir voleybolcu idi, Umut ise bir basketçi. İkisi de gitar çalıyordu. Ama Umut ölüyordu.

Bu düşünceyi bir türlü aklından çıkaramıyordu Umut. Gülümsemesi yüzünde dondu kaldı.

Yener, Umut'un yüzünde yeni yeni parlayan ışığın yine sönüp gittiğini fark etti.

'Ne zaman çıkıyorsun hastaneden?', diye sordu.

'Yarın', dedi Umut. 'Yazlık evimize gideceğiz.' Sonra tekrar yüzünü gülümseme sardı: 'Sen de gelsene!'.

***

Umutların evi denize bakan güzel bir villa idi. Kayalıklar arasındaki ev, kuşbakışı tüm körfezi görüyordu.

Yener, 'Hadi yüzmeye', dedi. Umut:

-Ama ben çok halsizim.

Yener, 'Evde oturmaya devam edersen daha da halsizleşeceksin.', dedi. 'Haklısın', dedi Umut.

Kayalara ulaştıklarında en yüksek kayanın ucunda durdu Yener. 'Sence burası kaç metredir?', dedi.

'Bence 3-4 metre var ve su sığ', dedi Umut.

Yener, 'Ben buradan atlayacağım', dedi.

'Saçmalama', dedi Umut. 'Çok tehlikeli'.

Yener kayaların ucuna gitti, bir iki dakika durdu ve hiç tereddüt etmeden atladı.

Umut'un rengi atmıştı. Kayanın ucuna koştu. Bir iki dakika soluk alamadı. Yener'in su yüzüne çıkıp ona el salladığını görünce, bulunduğu yere çömeldi ve ellerini başını arasına alıp öylece kaldı.

Yener kıyıya çıkmış gülerek geliyordu. Umut'a yaklaştı. 'Nasıl atlayıştı ama?', diye sordu gülerek. Umut cevap vermedi.

Yener, 'Umut?', dedi.

Umut başını kaldırdı, ağlıyordu. Bağırmaya başladı. 'Sen delirdin mi? Ölebilirdin.'

Yener Umut'a baktı önce, sonra elindeki havluyu yere atıp Umut'un yanına oturdu.

'Gördünüz mü Umut bey? İnsanın gözlerinin önünde bir sevdiğinin ölüme gitmesi ne kadar zormuş? Tamam, sen kendini düşünmüyorsun, peki anneni de mi düşünmüyorsun? Dostun Yener'i de mi düşünmüyorsun? Varını yoğunu sana harcamaya hazır babanı da mı düşünmüyorsun? Gördün mü sevdiğinin eridiğini görmek ne zormuş?'

'Sen ölmeden gömülmeyi seçmişsin. Ölümden korkma demiyorum. Ben de atlamadan önce bir iki saniye korktum, ama korkunun ilacı üzerine gitmektir korkunun. Savaş bu korku ile... Üzerine git. Daha savaşa başlamadan yenilgiyi kabul ediyorsun. Üzülme, bana bir şey olmazdı', dedi Yener ve şaka ile ekledi: 'Yener, ölümü bile yener.' sonra son derece ciddi, şöyle dedi:

'Ve Yener ile Umut bu hastalığı da yenecek. Söz veriyor musun?'

Ağlamayı kesmişti Umut, Yener'in söylediklerini dikkatle dinliyordu. Yener bugüne kadar hiç düşünmediği bir şeyi anlamasına yardım etmişti. Onu sevenler de çok acı çekiyordu. Kendisi ve sevenleri için yaşamalıydı.

Yener ayağa kalktı, Umut'a elini uzattı. Kenetlenen bu eller bir illeti, kanseri yenecekti.

***

O yıl yapılan ilik nakli ile Umut hayata döndü. Ama Umut'un asıl hayata dönüş gününü sadece Yener ve Umut biliyordu. Sıcak bir yaz günü, kayaların üzerinde Umut tekrar doğmuştu.

Umut ve Yener'in dostluğu her yıl çığ gibi büyüyerek gelişti. Ta ki, geçen sene Yener bir trafik kazasında son nefesini verene dek...

43 yaşındaki Umut, onsuzluğa alışmanın ne zor olduğu bilerek, ama sevdikleri için hayatın acılarına katlanarak bir yılı doldurmuştu.

Yazlık evlerinin balkonunda, yıllar önce hayata yeniden doğduğu kayalara baktı. Ve seslendi:

-Yener!

Küçük çocuk koşarak geldi:

-Evet baba!

-Gitar çalmayı öğrenmek istiyordun, değil mi?

Çocuk sevinçle bağırdı:

-Eveeet!

-Koş o zaman, yatağımın başucunda asılı olan Yener Amca'nın gitarını getir. O gitar bu günden sonra senin gitarın olacak.

***

Gerçek bir dostla kanser bile yenilebilir.

Gerçek bir dostunuz var ise, hayata her an yeniden doğabilirsiniz.

Dostlarınızla, dostça kalın...


Ana Sayfa l Editör'den l Künye l Kültür-Sanat l Netleşi l Adres Çubuğu l Oyun l Arşiv l E-Mail