ESKİ BİR ŞEHİRLE HASBİHAL

Orhan CESUR


İki eski dostun uzun bir aradan sonra buluşması gibiydi;
Bir zaman yolcusu edasıyla sokaklarında dolaştım bütün gün.
Bu yollar, bu taşlar, asırlık ağaçlar ve bütün bu harabe yapılar,
Dillenip anlattılar hikâyelerini.
Önce yol konuştu, yılların yorgunluğu ile inledi:

Ey yolcu! Niceleri geldi geçti üstümden senin gibi;
Onların da hayalleri vardı, uzun mu uzun benim gibi.
Dere tepe düz gitmeden, bir arpa boyu yol gitmeden,
Vardılar, varmayı hiç ummadıkları bir hana,
Yiyemediler içemediler kana kana.
Yolları yürümeden tüketmek istediler,
Uzun soluklu yürümeyi göze alamadılar;
Uzun hayalleri ile birlikte düştüler bir metrelik derine.
Şimdi kaldırıp peçelerini bir baksan yüzlerine,
Abide gibi bedenleri viran görürsün.
Burnuyla bulutu çizenler çoktu aralarında,
Yürürken bana yakın olanları da vardı elbette.

Sonra ulu çınar sözü aldı ve dedi:

Asırlık ömrümde pek az insan gördüm
Dağların kabul etmediği yükü omuzladığını bilen,
Bu şuurla zaman zaman inzivaya çekilen;
"Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" nidasını yüreğinde duyarak,
Ve bütün gövdesiyle "Evet ya Rabbim" diye haykırarak,
Ulu bir ağaç misali yerden göğe yükselen;
Ve bir zaman gelip ahdinden hesaba çekileceğini bilen.

Sonra bir viran yapı söze karıştı:

Gel gör şimdi şu halleri;
Doğmamışın katili kana bulanmış elleri;
Ağlayan yetimi duymaz, kanayan bir yaraya merhem olmaz
Taşlaşmış gönülleri.
Mağrur görkemine bakıp da aldanma,
Aslında bencileyin bir virane olmuş şu insanlığın halleri.

Derken, yolum eski bir kabristana düştü birden!
Titredi yüreğim çıkacakmış gibi ten kafesinden!
Nice hayalleri gördüm, nice ümitleri,
Hepsi de sönüp gitmişti çoktan,
Yalnızca bir dikilitaş bütün alâmetleri.
Ne söylesem para etmez en ibretlisinden,
Ne yazık ki insanoğlu ders almıyor mazisinden.


Ana Sayfa l Editör'den l Künye l Kültür-Sanat l Netleşi l Adres Çubuğu l Oyun l Arşiv l E-Mail