Adam, köpeğin tasmasını elime tutuşturdu ve getirdiği evrakı imzalattı gitti. Köpeğin tasması elimde, kapıda kalakalmıştım. Köpek beni de peşinden sürükleyerek içeriye hücum etti. En sevdiğim koltuğa teklifsiz kuruldu. Hayvanın öyle korkutucu bakışları vardı ki ağzımı bile açamadım. Ne yapalım memlekette alıştığımız bir sürü alışılmadık şey gibi buna da alışacaktık.

HAYVAN HAKLARI

Mustafa FAİKOĞLU


Memurun yaşantısı nasıl olabilir ki? Rutin. Çünkü onların gelirleri ara sıra da olsa rutin dışına çıkmalarına pek müsait değildir. O nedenle mesaiden sonra en kısa yoldan eve ulaşılır ve bir zaman önce taksitle alınmış televizyonun önüne geçilir, bir yandan yemeğin hazırlanması beklenirken bir yandan da acaba maaşlara zam yapılacak mı ümidi veya tüketim maddelerine zam gelmiş mi endişesi ile haberler izlenir. Ümitle beklenen haberleri pek duymak mümkün olmasa da endişe ile beklenen haberleri sık sık duymak kaçınılmazdır.

Ben de her zaman olduğu gibi iş dönüşü televizyonun karşısına geçmiş haberleri izliyordum. Birkaç zam haberinden sonra panterliğiyle meşhur hanımın köpek katliamlarını protesto için yine bir belediyenin görevlileri ile ve başkanla yaptığı kavgalara takıldım Kadının maşallahı vardı doğrusu. Lakabını fazlasıyla hakediyordu. Sokak köpeklerinin hayat standardını yükseltebilmek için var gücüyle çırpınıyor, atılıyor önüne geleni parçalıyordu. Sokak çocuklarını kimsenin umursadığı yoktu zaten. Çocukların ve yetişkinlerin bir kısmının yaz kış sokaklarda yatıp kalktığı bir memlekette köpeklerin rahat ve huzuru için mücadele edilmesini sıradan vatandaşlar anlayamasa da tuzu kurulara hitap eden bu haberler izleniyor olmalıydı ki ikide bir ekranlarda boy gösteriyorlardı. Neyse ben bunları izlerken içim geçivermiş. Neden sonra kapının ziline uyandım. Hanım telaşlı telaşlı yanıma geldi:

-Kalk bey birisi seni istiyor.

Gözlerimi ovuşturarak yerimden kalktım. Yakamı paçamı düzeltip kapıya yöneldim. O da ne, yanında koca bir köpekle bir adam kapıda dikiliyordu.

-Buyurun ne istemiştiniz?

Adam yanındaki azman köpeği göstererek:

-Bunu size getirdim. Bundan sonra bu köpeğin bakımı size ait.

-Ama nasıl olur?

-Duymadınız mı beyefendi? Hayvan hakları kanunu çıktı. Kanun gereği her aile bir hayvanın bakımından sorumlu olacak. Hayvanları Koruma Komitesi, sizin aile için de bu köpeği uygun gördü. Eğer bakımından kaçınır veya köpeğe herhangi bir şekilde kötü muamelede bulunursanız en sert şekilde cezalandırılacaksınız.

Adam, köpeğin tasmasını elime tutuşturdu ve getirdiği evrakı imzalattı gitti. Köpeğin tasması elimde, kapıda kalakalmıştım. Köpek beni de peşinden sürükleyerek içeriye hücum etti. En sevdiğim koltuğa teklifsiz kuruldu. Hayvanın öyle korkutucu bakışları vardı ki ağzımı bile açamadım. Ne yapalım memlekette alıştığımız bir sürü alışılmadık şey gibi buna da alışacaktık. Çocuklar ve hanım da korkmuş salonun kapısından içeri giremiyorlardı.

Biraz sonra yemeğin hazır olduğunu söyledi hanım. Köpek de mutfağa bizimle beraber geldi. Benim sandalyeme çıktı oturdu. Hayvan sanki "evin reisi bundan sonra benim" demek istiyordu. Bir tabak da onun önüne koyduk. Yemeğin en iyi yerinden verdik. Neyse ki korktuğum başıma gelmedi. Hayvan bir de bizim yatakta yatmaya kalkışmadı. Koltuğun üzerinde uyuklamaya başladı. Televizyondaki gece haberlerinde kaç eve kaç köpek kaç kedi dağıtıldığından, bakım işini reddeden kaç aileye ne kadar para cezası, kötü muamelede bulunan kaç kişiye ne kadar hapis cezası verildiğinden bahsediliyordu. Kanun gereği kurulan Hayvanları Koruma Komitesi'nin başına o panter hanım getirilmiş, yaptığı basın toplantısında köpekleri öldürenlerin idam edilmesi gerektiğinden bahsediyordu. Köpek de sanki anlıyormuş gibi bir yandan haberlere kulaklarını dikiyor bir yandan da "iyi dinle bak benim hakkımda bir kötülük düşünürsen başına gelecekleri anla" dercesine bana bakıyordu.

Komite fena da çalışmıyordu. Köpeği bırakan adam bir de bakım kılavuzu bırakmıştı. Ne yedireceğiz, ne zaman gezdireceğiz, çişini kakasını nasıl yaptıracağız hepsi de anlatılmıştı. Ona göre evde bir iş bölümü yaptım. Çocuklar evde iken ilgileneceklerdi köpekle. Ama ya masraflar ne olacaktı. Şimdi bir boğaz daha eklenmişti hesaba.

Sabah hanım bu köpekle evde kalamayacağını söyleyince mecburen onu da iş yerine götürmek zorunda kaldım. Dışarı çıkınca gözlerime inanamadım. Aman Allah'ım ne kadar da çok kedi köpek varmış dışarıda. Herkesin yanında ya da kucağında ya bir köpek ya bir kedi oradan oraya koşturuyorlardı. Kanun ne de çabuk uygulanmaya başlanmıştı. Oysa hemen aklıma bir çok kanun çıkarıldığıyla kalıp hiçbir zaman uygulanmadığı geliverdi. Artık marketlerin girişinde "köpek giremez" yazmıyordu. Yolumun üzerindeki bir markete girdim. İçeride sahipli sahipsiz bir sürü köpek cirit atıyordu. Tabii her taraf da darmadağın olmuştu. Market sahibi deliye dönmüş bir halde ortalıkta dolanıyor ama kanunların koruması altındaki bu yaratıklara bir şeyler yapamıyordu. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi yayınlanıp kabul edildiğinden bu yana yıllar geçmesine rağmen dünyanın büyük bir bölümünde hiçbir şey ifade etmezken hayvan haklarının bu denli çabucak kabul görmesi insanın gözlerini yaşartıyordu doğrusu.

İş yerine varınca gördüğüm manzara da pek farklı değildi. Her arkadaşın masasının yanında bir hayvan duruyordu. Gerçi biraz karmaşa oldu ama ne yapalım. Kanunlara uymak boynumuzun borcu idi. Benim azman yan masadaki kediye saldırdı, kedi kaçayım derken evrak ortalığa saçıldı başka bir köpek dökülen evrakın üstüne çişini yaptı. Bende de iyi şans varmış ki en cüsseli köpek de bana düşmüştü. Arkadaşlar müdürlere genel müdürlere makam ve gelirlerine göre ikişer üçer hayvan verildiğini söyleyince halimize şükretmeye başladık. Akşam iş dönüşü bizim haylaz dişi bir arkadaşını görünce peşinden koşmaya başladı. Kaçırırım da tekrar bulamam ve bunu da izah edemem diye tasmasını bırakmayınca yere düştüm ve epey bir sürüklendim. Üstüm başım param parça ama köpeği kaybetmemenin gururu ile eve geldim. Hayvan yine girer girmez eski yerime -artık onun yeri- oturdu. Biraz sonra da kapı çalındı. Köpeğe iyi bakıp bakmadığımızı kontrole gelmişlerdi. İki çatık kaşlı adam evi kontrol ettiler, köpeğe ne yedirdiğimizi nerede yatırdığımızı sordular. Bize yine tehditler savurup çıktılar gittiler. Çocuklar ve hanım hala korkularını yenememişlerdi. Ben de korkuyordum ama korkunun ecele faydası yoktu.

Evin her tarafı tüy içinde kalmıştı. Bir de hayvan sokakta yetiştiği için canının istediği yere çişini yapıyordu. Bu bizim için dayanılmaz bir durumdu. Hanım eline sopayı alıp hayvanın üzerine yürümek isteyince ben önüne geçtim. Hanım omuzlarımdan tutup beni kenara iteklemek istiyordu. Ben ise direniyordum yine onların iyiliğini düşünüyordum. Kötü muamele yaptığımız için kimbilir nasıl bir cezaya çarptıracaklardı bizi?

Birden yerimden sıçradım. Hanım omzumdan tutmuş sarsıyordu:

-Kalk bey kalk yemek hazır.

-Hı ne oldu. Köpek nerede?

-Ne köpeği bey, kalk hadi yemek soğuyor.

Sağıma soluma bakındım. Köpek filan yoktu. Yavaş yavaş kafam işlemeye başladı. Her şeyin bir rüya olduğunu anlamak inanılmaz güzeldi. Yemek faslından sonra rüyamda hasret kaldığım koltuğuma oturup haberleri seyretmeye devam ettim.


Ana Sayfa l Editör'den l Künye l Kültür-Sanat l Netleşi l Adres Çubuğu l Oyun l Arşiv l E-Mail