|
Saat yemyeşil bir Cuma. İçimde masmavi, upuzun denizlerin gözlerinden akan yaş. Topuklarımın ıslandığını hissediyorum. Bir şey su derinliğine çekiyor bedenimi. Nefesim benimle. Titremek, solgun solgun bakmak su üstünde kalan başkalarına has bir yabancılık. Gemiler üzerimden geçiyor, kuşlar onların üzerinden. Duyuyorum. Yemyeşil bir Cuma bana bakan. Gözlerimin kamaştığını hissediyorum.
|
|
|
YEMYEŞİL BİR CUMA
Hikmet HAŞLAK
Müzik olanca ritmiyle vuruyor, yokluk ya da ona götüren bir yol, bir
başlangıç etrafa yayılan. Sıcak bir birliktelik sırtsırta. Ne sakız patlatan
kızların düşü ne de onların etrafında dönen esmer delikanlıların
bakışlarındaki arzu.
Müzik vuruyor en ağır tonlarınca. İnlemesi gerekenler inliyor, aceleci bir
tavırla giyindirilmesi gerekenler giyindiriliyordu. Ya herşey yeniden
başlıyor ya da başını ellerinin arasına alan biri herşeyi yeniden
başlatıyordu.
Saat yemyeşil bir Cuma. İçimde masmavi, upuzun denizlerin gözlerinden akan
yaş. Topuklarımın ıslandığını hissediyorum. Bir şey su derinliğine çekiyor
bedenimi. Nefesim benimle. Titremek, solgun solgun bakmak su üstünde kalan
başkalarına has bir yabancılık. Gemiler üzerimden geçiyor, kuşlar onların
üzerinden. Duyuyorum. Yemyeşil bir Cuma bana bakan. Gözlerimin kamaştığını
hissediyorum.
Su çekiyor derinlere gövdemi, kalın kitaplar doluşuyor serçe parmağım
üzerine. Kırılacak gibi bir acı yüzünde parmağımın. Yüzüğü çıkarıp
fırlatıyorum.
Ondan kalan tek hatıra damarımda. Dönüp arkama oturuşuma bakıyorum. Su kadar
aziz, su kadar herkesin ve bir Cuma kadar yemyeşil; eğilerek fısıltıyla
bakabilenlerin görüş alanında.
Müzik hala vuruyor. Suya bakarak yaşamak bu olsa gerek. Hırçın balıklar
üşüşüyor düşten gölgelerime. Balıklar; mor, mavi, serkeş, yemyeşil ve çıplak
balıklar. Cuma yazılan son yazı suyun derinliklerine. Balıklar balıklar,
kalabalıklar.
Orta yerinde gövdem asılı, yosun yeşili bir Cuma üstümde. Biraz ilerde aziz
bir Cumartesi başlamak için bekleyen. Atan yerlerime gidiyor ellerim. Her
tarafım yemyeşil bir Cuma. Az ötede oynaşan balıklar; bir bahçe dolusu çiçek
kadar benden yana, bir mezarlık dolusu ölü kadar. Çok beride ben. Damarımdan
kopmuş yüzüğüm, yüzüm, suya yansıyan. Görüyorum. Kolsuz ve bacaksız bir
beklentiyle yol alıyorum suyun derinliklerinde.
Müzik vuruyor ve yalnızlığın kokusu çıkıyor müzik vurdukça. Beli tutmaz
dedelerin gölgesi su üstünde kalan. Bıyıksız ve gülen, güldükçe ortaya çıkan
çene boşluğum bir hatıra senden kalan. Sözü sana getirmemek seni
bilmeyenlerin işi, seni bilecekler toparlanmış içimde.
Su senden yana, balıklar, fırlatılan yüzük, ağır müzik, yelkenliler,
yelkensizler, gemiler, suyun görünmeyen en gizemli yanı ve yemyeşil bir
Cuma.
Müzik vuruyor ve ağırlaşıyor yalnızlığın kokusu. Sonra düşünürler geliyor
aklıma. Ünlü yalnızlıklar gelip geçiyor kapımdan ünlü düşünürlere ait. Hepsi
bir tutam çiçek bir tutam taze toprak kokusu binlerce tutam SENİ taşıyan.
Tarih böyle başlamış olmalı diyorum ya da böyle kapanmalı bir ürkekliğin
üzerimdeki tiksintisi. Müzik vuruyor ve kan renginde bir kızıllığa dönüşüyor
yeşilliği günün. Herşeyi geri çağırıyorum en çığırtkan halimle. Herşeyi,
yani herşeye yeteni: SENİ...
Geçenler geçti birer birer. Su üstünden kırık kayık çatırtıları geliyor
kulağıma. Sızıntı halinde su dolmakta, beynimin içi sulanmakta. Sudan çıkmak
kolay değil. Yeter değil bu yukarıdakiler yaşamaya. Kapı açık gir içeri.
Müzik vuruyor ve kan renginde bir kızıllığa dönüşüyor yeşilliği günün.
Herşeyi geri çağırıyorum en çığırtkan halimle. Herşeye yeteni: SENİ...
Kışların kışı akıyor vuran müzikten
Karşı tepeler ardı sen
Körebe oyunu başıma kalan
Uzak ülkeler dokunamadığım
Gül kurudu
Karların karı yağıyor
Evlerin çatıları birden donuyor
İçerde loş ışıklı odalar, duyuyorum
Gölgem kısa
Gölgem kısık
Deli tayların susamışlığı suya vuran
Su kokusu perdeden sızan
Perdenin ucu delik
Hafif bir sallanış gözümü okşayan
Sallanan sensin
Sızan sen
Hadi... Kapı açık gir içeri
Son Cumadır bu içimizdeki...
|
|