1 EYLÜL 2001




Nuray BÜYÜK

nuraybuyuk@hotmail.com









Bize sallanan 'iman' ve 'amel' iplerini sımsıkı tutabilirsek, o kuyudan kurtulabiliriz. Allah'ın sevgisi ve feyziyle gönlümüzü doldurup, o ilahi nurla iç karanlığımızı giderebilirsek kalbimiz de, gitmeye korktuğumuz meskenimiz de aydınlanacaktır. Gönlümüzün kapı ve pencereleri hakikate açılırsa, o karanlık toprak katmanları da pencere pencere gerçek âlemlere açılır. Bâki olan Âlemlerin Rabbi ile dostluk kurulunca, hem bu âlemde hem de meçhul âlemlerde yalnızlık bitecektir.




YENİ ADRESE TAŞINMAYA HAZIR MIYIZ?

Kabrimiz, gerçek ve daimi adresimizdir. Evimiz, yuvamızdır. Anahtar teslim törenleri yapılır. Salâ ile anons edilir, yıkama, kefenleme gibi hazırlıklar tamamlanırken; törene katılan davetliler de saf saf dizilir. Namazdan sonra, yılların eskitemediği, teknolojinin yenileyemediği o muhteşem tabut vasıtasıyla evimize taşınırız. Tapu, evrak her şey hazır... Ev sahibi/sahibesi dua ve tekbirlerle içeri buyur edilir. Hiçbir şahıs ve rütbe için iltimas yapılmaz; metrekareleri eşit, iç donanımının tezyin ve mefruşatı da aynıdır. Ve bütün heyecanlarla beraber bir tören daha biter; anahtar sahibine verilmiştir.

Yapılan törenlere, gösterilen adalete rağmen o adrese taşınmaktan korkarız. Bütün gücümüzle direniriz; bir gün daha bir dakika daha geç gidebilmek için. Bulunduğumuz kulvarda daima kalmak isteriz. Maratonun son kilometresini bildiğimiz halde hem koşar hem de bitmesin isteriz. O adrese yerleşmek istemeyiz. Yeni ve yabancı olmasından, karanlık ve soğuk olmasından, kapısız ve penceresiz olmasından hep tedirgin oluruz, farkında olmadan.

Aslında ne kadar aşinayız, darlık ve karanlığa. Bütün diriliğimize rağmen içimizde mezar gibi bir gönül taşıyoruz. Gönüllerimizde parlayan ne güneş ışığı, ne de marifete açılan bir kapı var. Bu yüzden de nefes alamıyoruz; sanki daralıp boğuluyoruz. Yine de pencere ve kapıları gerçek ışığa açmıyoruz. Kuyu gibi bir zindandayız; ama bize sallanan ipleri de tutmuyoruz. Karanlığı ve yalnızlığı içimizde yaşadığımız için o adresten, kabirden korkuyoruz.

Bize sallanan 'iman' ve 'amel' iplerini sımsıkı tutabilirsek, o kuyudan kurtulabiliriz. Allah'ın sevgisi ve feyziyle gönlümüzü doldurup, o ilahi nurla iç karanlığımızı giderebilirsek kalbimiz de, gitmeye korktuğumuz meskenimiz de aydınlanacaktır. Gönlümüzün kapı ve pencereleri hakikate açılırsa, o karanlık toprak katmanları da pencere pencere gerçek âlemlere açılır. Bâki olan Âlemlerin Rabbi ile dostluk kurulunca, hem bu âlemde hem de meçhul âlemlerde yalnızlık bitecektir.

'Ölmek için doğmak, yaşamak için ölmek'... Bu sırrı idrak edince, Mevlânâ Hazretleri'nin "şeb-i arus (düğün gecesi)" diye isimlendirdiği ölüm vaktini, bir gelin veya damat gibi bekleyeceğiz. Beden kafesinde tutsak olan ruhun, gerçek vatanına kavuşabilmesi için müracaat edilecek yer, o adres olacaktır. Yaşadığımız şu misafirlik uzun ve zor gelecek, eve dönmek isteyeceğiz. Hasreti bitirip, gurbeti tüketip Yüce Dost'a kavuşacağız.

Bu dostluğu ve yakınlığı kuranlar, anahtar teslim töreninde sıralarının gelmesini huzurla bekleyenler olacaktır. Ne dersiniz, yeni adrese taşınmaya hazır mıyız?


Ana Sayfa l Editör'den l Künye l Kültür-Sanat l Netleşi l Adres Çubuğu l Oyun l Arşiv l E-Mail