Yıl:1 Sayı:5  OCAK 2001

Editörden
Künye
Kültür - Sanat

Röportaj

Adres Çubuğu
Arşiv

Anasayfa

 


FARE VE KADIN (1)

Nurullah KOLTAŞ


Tımarhanenin, saçakların gelişini ıslıklayan kuşları vardı. Üstteki odada köpek gibi uluyan bir deli onları rahatsız edemezdi. Adam, yuvalarının yanındaki pencere parmaklıklarına dürtse bile elini ya da gökyüzünü pençelese, nağmeleri durmazdı. Taze bir koku, beyaz yapının çevresinde rüzgarla birlikte esti. Tımarhane ağaçları dışarıdaki dünyaya ellerini salladılar.

Hastalar bahçelerde oturup güneşe baktılar, ya da çiçeklere, ya da hiçbir şeye, ya da patikalar boyu güçlü, hissedilir bir sesle ayaklarının altındaki çakıl çatırtılarını işiterek esrik bir şekilde yürüdüler. Emprime elbiseler içindeki çocukların çimler üzerinde, fakat gürültüsüz oynamaları beklenebilirdi. Binanın da yalnızca nazik duygu çeşitleri biliyormuşçasına şirin bir ifadesi vardı. Ortadaki bir odada her iki baş parmağını makasla kesmiş bir çocuk oturuyordu.

Evden bahçe kapısına giden ana patikadan az ötede bir kız ellerini kaldırarak kuşlara el ediyordu. Parmaklarının küçük devinimleriyle kuşları kandırdı ama herhangi bir çıkarı yoktu.

Üst odadaki uluma tekrar başladı. Deli adamın yüzü pencere parmaklıklarına bastırılmıştı. Ağzını kocaman açıp güneşe doğru havladı. Sesinin bükünlerini vicdan azabı olmayan bir yoğunlaşmayla dinleyerek... Görmeyen gözleri yeşil bahçeye odaklı, yılların devirlerini işitti, onlar yavaşça geçmişe hareket ederken...

Şimdi bahçe yoktu. Güneş altında demir parmaklıklar eridi. Yeni bir oda, bir çiçek gibi, nabız gibi attı ve açıldı.

Hala karanlıkken uyanıp düşü beyninin kıvrımlarında her bir küçük sembol ayrı bir anlamla ağırlaşana kadar evirip çevirdi. Ama hatırlayamadığı semboller de vardı. Yaprak hışırtıları, kadının düşüşü ve rüzgarın uğultusu arasında çabucak gelip gittiler. Kadının yüzünün yuvarlaklığı ve gözlerinin rengini hatırladı. Sesinin kıvrımlarını hatırladı, ne dediğini anlamasa da. Kadın tekrar kımıldadı, bir aşağı bir yukarı. Çimler kralı dedikleri yapraklarla düştü, kardeşi yaşlı bir adam gibi pencere camlarını tıkırdatan rüzgarda konuştu.

Bir Yunanlı'nın yazdığı bir deli oyununda yedi kadın vardı, herbiri aynı yüzle, aynı deli kasnağıyla siyah saçlarına taç giydiler. Birer birer çim kralını çiğnediler, sonra gözden kayboldular. Aynı gözü adama çevirdiler, aynı açıyla hoşgörüsüz bir usançla.

Rüya değişti. Kadının olduğu bir yerde ağaçtan bir yol vardı. Ağaçlar öne eğilip ellerini kenetlediler, kara bir ormana dönüşerek. Adam kendini çıplaklığında absürd bir şekilde derinliklere doğru yürür gördü. Ölü bir sürgün üzerine basarken yaralanmıştı.

İşte yine oradaydı kadının yüzü. Adamın düşünde onun yorgun çehresinden başka bir şey yoktu. Düşün ayrıntılarının değişmesi ve göksel değişimler, ağaçların kolları ve dişli sürgünler; bunlar kadının esrime mekanizmalarıydı. Yüzündeki, günahın hastalığı değildi. Daha ziyade günah işlememenin hastalığıydı.

Adam, yanıbaşında duran fiskos masasındaki mumu yaktı. Mum ışığı da gölgelerini kargaşaya fırlattı, köşelerde gölge, adamları çarpıklaştırdı. İlk defa saati işitti. O ana kadar pencere dışındaki rüzgar ve gece dünyasının berrak kuş seslerine sağırdı. Ama şimdi sabit "tik tak tik" sanki odada gizli bir adamın kalbi gibi ses çıkardı. Artık gece kuşlarını işitmiyordu. Sesli sanat, onların hıçkırıklarını boğdu ya da rüzgar onlar için çok soğuktu ve tüyleri arasında bir kargaşaya neden oldu. Adam, kadının ağaçlar arasındaki siyah saçını ve yedi kadının çimler kralını ezişlerini hatırladı.

Artık sağduyusunun sesini dinleyemezdi. Yanında yeni bir kalp atmaya başladı. Hoşnutlukla düşün kendini dikte etmesini sağladı. Sık sık güneş aşağıya düştüğünde yükselir ve yıldızlar altındaki deli karanlığında rüzgarın saçlarında ve burun deliklerinde parmaklarını gezdirdiğini hissederek tepe üzerinde yürürdü. Lağım fareleri ve tavşanlar, adamın yükselen tepesinde dışarı çıktı ve gölgeler güneşin zalim ışığına karşı destek oldular. Karanlık, kadında yıldızların yüzlercesini aşağı çekip pencerelerden ötede toplanan tüm gezegenlerden daha parlak olan ve asılan bir gizi adama göstermek için karanlıktan yükseldi.

Adam tekrar uykuya daldı ve güneşle uyandı. Giyindiğinde köpek kapıyı tırmaladı. Onu içeri aldı ve elinde burnunun ıslaklığını hissetti. Kışortası bir gün için hava sıcaktı. Rüzgar ısının şiddetini dindiremedi. Yatak odası penceresinin açılışıyla güneşin kırgın ışıkları, adamın görüntülerini sert ışık çizgilerine çevirdi.

Yemek yerken kadını düşünmemeye çalıştı. Kadın karanlığın derinliklerinden yükselmişti.
Şimdi tekrar kayboldu. Boğulmuştu, ölüydü, ölü. Mutfağın berrak parıltısında, beyaz panolar, yaşlı adamların yağlıboya taklidi resimleri, prinç şamdanlar, raflardaki tabaklar ve çaydanlık ve saat sesleri arasında inanmak ya da onu inkar etmek arasında kaldı. Şimdi adam, kadının boyun çizgilerinde ısrar etti. Saçlarının yabansıllığı karanlık yüzeyde yükseldi. Kadının cesedini kesilmiş ekmekte gördü; kanı, hala gizemli vücudunun kanallarında kaynağa akıyordu.

Ama bir başka ses adama, kadının öldüğünü söyledi. Kadın bir deli hikayesindeki bir kadındı. Adam kendini onun ölü olduğunu söyleyen sesi işitmeye zorladı. Ölü, diri, boğulmuş, yükselmiş... İki ses zihninde karşılıklı bağrıştı. Kadının son kıvılcımının söndürüldüğünü düşünmek bile istemiyordu. "O diri, diri" diye bağırdı iki ses birlikte.

Yatağındaki çarşafları toplarken bir tomar kağıt gördü ve elinde bir kalem, masaya ilişti. Bir atmaca, tepenin üstünde uçtu. Martılar yayılmış, hareketsiz kanatlarla pencereden bağırarak geçtiler. Anne lağım faresi tepe tarafındaki bir delikte, tavşan inlerinin yanında tıfılını emzirdi, güneş bulutlarda daha yükseğe tırmanırken.

Kalemini bıraktı.

Devam edecek

(Dylan Thomas'tan çeviri)

 

 
Artık sağduyusunun sesini dinleyemezdi. Yanında yeni bir kalp atmaya başladı. Hoşnutlukla düşün kendini dikte etmesini sağladı. Sık sık güneş aşağıya düştüğünde yükselir ve yıldızlar altındaki deli karanlığında rüzgarın saçlarında ve burun deliklerinde parmaklarını gezdirdiğini hissederek tepe üzerinde yürürdü. Lağım fareleri ve tavşanlar, adamın yükselen tepesinde dışarı çıktı ve gölgeler güneşin zalim ışığına karşı destek oldular. Karanlık, kadında yıldızların yüzlercesini aşağı çekip pencerelerden ötede toplanan tüm gezegenlerden daha parlak olan ve asılan bir gizi adama göstermek için karanlıktan yükseldi.
  

Anasayfa l Editörden l Künye l Kültür - Sanat l Röportaj l Adres ÇubuğuArşiv l E-Mail