Ne gariptir şu Yunanlılar!..
Yaşamlarında gizemli şeyler taşırlar. Âdeta varlıklarıyla
herşeyi karıştıran esrarengiz budalaların insanlığı
karıştırışıdır onlarınki. Bir de mitolocyaları
yok mu?!
Yeryüzünde büyük millet olma şerefine ermiş her kültürün
mitolocyası da tarihinde yerini almıştır. Fakat
Yunan mitolocyası kadar, insanlığı, dini, hayatı ve
kültürü etkileyen bir başka mitolocya yoktur.
Binlerce yıldan beri, insanlığı etkileyegelen bu saçma
din inancı/kültürü; edebiyattan sanata, dinden
felsefeye her alanda ağırlığını hissettirmiştir.
Yunanca "mytos" (masal) ve "logos"
(bilgi) kelimelerinden oluşan mitolocya, zamanla dinin
yerini almış bir edebiyat kültürüdür. Homeros'a
dayandırılan bir geleneksel edebiyat sendromu, tanrılar
savaşından farkı olmayan bir kocakarı dedikodusu
kadar gerçekliği mevcut hikayeden öte geçmez.
Bizdeki hurafe ve bid'atların karşılığı olan
mitolocya, Yunanlılar'ın elinde en hummalı şeklini
almıştır.
Homeros denen zengin halk şairinin iki destanından oluşan
ilk mitolojik verilerin, aslında ona ait olmadığı
bilinmektedir. İlyada ve Odyssea destanları,
Homeros'tan yıllarca sonra yazıya aktarılmış ve de
Yunanlılar'ın resmi din kitapları olmuştur. Yani
Yunanlılar, Homeros'u bir peygamber addetmiş,
destanlarını da kutsal kitap haline getirmişlerdir.
"Eh, bir tanrı eksik!" demeyin. Homeros'un baştanrısı
Zeus, artık onların ilahı olmuştur.
Homeros'un mitolocyasında Zeus başkanlığındaki
Olympos ilahlarının yönettiği bir dünya mevcuttur.
Tanrıların her türlü haltı işlediği kutsal bir
hayat alemi!.. Yeryüzü, tanrıların devamlı
birbirleriyle savaştığı, didiştiği mekandır ona göre.
Yunan zekasının bir dehası olan bu eserlerdeki tanrılar,
Hellen kültürünün meyvelerindendir. Tek tanrı
Zeus-Theus'tan sonra kucaklanan kültürlerden elde
edilen bir yığın tanrı verileriyle içinden çıkılmaz
bir inanç kaosu ortaya koyan Yunan mitolocyası, tanrıların
harp yaptığı meydan olmaktan kurtulamamış edebiyat
polemiğidir. Ama onların tanrıları en baştadır.
Zeus, Olympos Dağı'nın zirvesinde, elinde bastonuyla
kavga eden tanrıları hizaya çeker durur. Yalnız, karısının
oyunlarından da asla kurtulamaz.
Yunan mitolocyası, binlerce yıl hegemonyasını sürdürebilmiş
bir muhayyile sporu görünümündedir. Batı kültürünü
etkisini almış ve bir daha da bırakmamış sağanak
şeklindedir. Zeus adına olimpiyatlar, Afrodit adına güzellik
yarışmaları, Apollon adına da uzay seyahatleri hala
devam etmektedir. Etkileri her alanda süregelen bu
mitolocyanın batıdaki etkisi, din etkisinden daha
fazladır.
Mitolocya batının kültür dokusuna sinmiştir. Batının
edebiyatından sanatına kadar her alanda izleri olan
Yunan mitolocyası, Ortaçağ'da kendine rakip bulmuştur.
Hristiyan Avrupa düşünürleri ve şairleri, kendi
mitolocyalarını kurarak Yunan hegemonyasından
kurtulmak istemeleriyle ortaya çıkan bu yeni kültür
bile, köklerini Yunan mitolocyasından almıştır.
Shakespeare'in Hamlet'i, Dante'nin İlâhi Komedya'sı,
Goethe'nin Faust'u hep bu mitolocyanın esintileridir.
Bunu açıkça da söyler bu insanlar. Çünkü sanat ve
edebiyatın en önemli altyapı kaynakları, mitolocyadır.
Rénéssance (Rönesans) ile birlikte Yunan mitolocyasının
artık eski etkisinin kalmadığı görülür. Bu dönemde
akılcı felsefe akımlarının Yunan mitolocyası ile
savaştığı görülür. Zenafanes, Sokrates gibilerden
ilham alan filozoflar, bu mitolocyaya darbe indirmişlerdir.
Auguste Comte, David Hume, Nicolai Hartmann, Bertrand
Russel, Friedrich Nietzche gibi filozoflarla, Freud,
Rimbaud, Baudelaire gibi şair ve yazarlar da, bu
mitolocyaya karşı kendi eserlerini öne sürdüler.
Ama yine de, Yunan mitolocyasını didik didik araştırmaktan
geri durmadılar. Özellikle Nietzche, Yunan aklını
savunarak Hristiyanlığa darbe vurmuştur.
Özellikle 17. Y.Y. Avrupa'sında Montaigne'nin oluşturduğu
bir Yunan hayranlığı görülmektedir. Onun çabalarıyla
Homeros, Hesiodos, Theokritos gibi mitolocyaya hayat
veren şairler ile, Sopokles, Aristophanes, Lucretius,
Seneca gibi bunlardan ilham alan şair ve düşünürlere
karşı bir sempati uyanmıştır. Bu vesileyle, yeniden
dirilen Yunan mitolocyası, yine her alanda etkisini göstermiştir.
Keşiflerden tutun, her alanda mitolojik isimler kullanılır
olmuştur. Bu moda günümüzde de hegemonyasını sürdürmektedir.
Ülkemizde de Cumhuriyet sonrası bir Yunan mitolocyası
rüzgarı esmeye başlamıştır. Özellikle edebiyatta
ve sanatta ortaya çıkan bu Yunan hayranlığı,
toplumun yapısında bozukluklar oluşturmuştur.
İsmail Habip Sevük, Halikarnas Balıkçısı, Behçet
Necatigil ve Azra Erhat gibi isimler, Homeros'un müridleri
olmayı kendilerine şiar edinmişlerdir. Yunan
mitolocyasının yaygınlaştırılmasını en çok
bunlar benimsemiş ve bunun için çalışmışlardır.
Sait Faik hikaye geleneğinin de temel kaynağı
mitolocya olmuştur.
Schiliemann adlı bir Alman'ın Hisarlık Tepesi'nde
birdenbire buluverdiği Truva enkazı, Arthemis Tapınağı,
Efesus Harabeleri, vs... Yunan mitolocyasının artık
edebiyat olmaktan çıkarak dinî bir hal aldığını
ortaya koymaktadır. Yani, bu topraklarda pay sahibi
olduklarını belli etmek isteyen Avrupalılar için,
Yunan mitolocyası artık bir taktik-metot halini almış
ve bir "oldu-bitti" ile bu mitolocya canlandırılarak
kazanç elde edilmek istenmiştir.
Geleneksel edebiyatımızdan kopmak için yılana sarılırcasına
Yunan mitolocyasına sarılan yazar ve şairlerimiz, ne
yazık ki, bu lirizm dolu mitolocyayı tam olarak tanıyabilmiş
değillerdir. "Homeros'un rüyasının 500 yıl
sonraki tahakkuku" diyen Necip Fazıl, bu kültür
yığınının karşısında kendi kültürümüzü tanımamızı
hatırlatmıştır.
Her hali ile, binlerce yıl etkisini sürdüren Yunan
mitolocyası, sanki, Ortadoğu ve Uzakdoğu kültürlerinden
mülhemdir. İlyada Destanı ve Allah'abad (ilahi şehir)
motifleri benzeşmektedir. Milman Parry adlı araştırmacı,
bunu açıkça ortaya koymuştur. Her ne olursa olsun,
Yunan mitolocyasının etkili olduğu ve de etkisini sürdüreceği
su götürmez bir düşünce olmaya devam edecektir.
LÂNET OKUMAK VARDI
Susamak vardı vahâlara...
Göze gelmek vardı
Eğreti panayırında ruhun,
Kalbinden vurmak
Devşirme Bizans câriyesini
Yaralamak vardı bir göz atışıyla
Yakmak vardı...
Kırbaç sıkıntısını andıranda
Yüzüstü sürünen yel,
Melodileşen çağdaş müzik
Karga şefliğinde;
Yıkmak vardı şimdi medeniyeti,
Ezmek vardı nal seslerinde.
Vurmak vardı...
Koştuğunda kar ardından,
İliklerime dayandığında korku,
Bir kurdun diş geçirmekliğindeyken
Kör-topal yürüyen zaman...
Ve sevişmek vardı
Çırılçıplak soyunduğunda karşımda
Eriken duygularım,
Sardığında tenimi sıcacık;
Lânet okumak vardı yalnızlığa,
Küfretmek vardı...
Yunanca "mytos" (masal) ve "logos" (bilgi) kelimelerinden oluşan mitolocya, zamanla dinin yerini almış bir edebiyat kültürüdür. Homeros'a dayandırılan bir geleneksel edebiyat sendromu, tanrılar savaşından farkı olmayan bir kocakarı dedikodusu kadar gerçekliği mevcut hikayeden öte geçmez. Bizdeki hurafe ve bid'atların karşılığı olan mitolocya, Yunanlılar'ın elinde en hummalı şeklini almıştır.