|
|
|
İÇİNDEN
"KEMAL SUNAL" GEÇEN YAZI
Gecenin derin karanlığı... Otobüs ilerliyor. Ormanın içinden
olduğumuzu biliyorum. Ama hiçbir şey göremiyorum.
Sarp dağlara tırmanıyor, kavisli yollardan geçiyoruz.
Bunu da görmüyor, biliyorum. Mersin istikametinden Konya'ya
doğru gidiyoruz.
Yolculardan bir ben uyanığım. Kaptanla muavin sıkı
bir sohbet demlemişler, coşkuyla konuşuyor,
gevrek gevrek gülüyorlar. Sanki kaptanla muavinin değil de
kırk yıllık iki ahbabın yıllar sonra görüşünce
koyultuverdikleri muhabbetmiş hissi veriyor insana.
Uykusuzluğun sarhoşluğuyla zorunlu, davetsiz
misafiriyim anlatılanların:
Kaptan yıllar önce yanında çalışan muavin
Osman'dan bahsetmekte. Anlattığına bakılırsa
pek gözaçık bir çocuk değilmiş Osman. Ama temiz yürekli,
saf birisiymiş. Neyse bir gün ayrılmış Osman
yanından, muavinlikten de. Ortalıktan kaybolmuş.
Yıllar sonra kaptanımız yazıhanede otururken kapının önüne
bir sıfır mercedes yanaşmasın mı! Şoför zıpladığı
gibi açmış sağ arka kapıyı. İçinden kim çıksa
beğenirsiniz: Osman. Şoföre göre 'salak', benim
anladığıma göre çocuk saflığında Osman'mış şoförün
kapı açtığı adam. Bizim kaptana da çok hürmet
göstermiş, maddi destek çıkmış. Tabi kaptanı
hayrete düşüren, o Osman'ın nasıl olup da bu
Osman olabildiği. Öte yandan bu hikâyeyi
bu denli içten anlatmasını gevrek gevrek gülmesini
sağlayan da o Osman'ın bu Osman olabilmiş olması.
Kaptan anlattı (birkaç kez yaklaşık aynı hikâye, çoğalan
anlamıyla sanki dua), muavin dinledi (inanılmaz
bir zevkle nezaketen değil, yürekten). İkisi birlikte
gülüştü (Hep aynı tonda gülebilmelerinden belli).
Otobüs yuttu yolları. Ben uykusuzluktan kıvrandım.
Uykusuzluk bir yana yıllar önce yapılan bu yolculukta
çakan bir şimşek ve geride bıraktığı bazı
fikirler zihnimde dolanıp durdu. Terketmedi beni ve Kemal
Sunal'ın vefatıyla bir gece yarısı yazmaya mahkum
etti beni kendisine.
O zaman anlamıştım Kemal Sunal'ın anlattığı
hikaye, çizdiği karakter; Tom Hanks'e Oskar
kazandıran ve 'Amerikan Rüyası'nın gerçekleşme şartlarını kolaylaştıran,
limitlerini aşağı çeken ödüllü film Forrest Gump'ın
çocukça saflığa düzdüğü methiyeyi, iyiliğin
başlı başına bir kazanç olduğu vurgusunu Forrest
Gump'dan yıllar önce, bir çok örnekle anlatan hikâye
ve karakterlerden başka neydi?
O aslında salak olarak aşağılanan ancak özündeki
saflıktan dolayı salak değil saf olan insan
tipinin salak olmadığını üstüne bastırarak öyle
bir anlattı ki, onlarca/yüzlerce kere yayınlanmasına
rağmen hala rating rekorları kıran izlenilirliğe
kavuştu.
Uyanık geçinen avanaklara her seferinde iyi bir ders
verdiği için aşağılanan kitle, özdeşleşme
imkanı buldu onun çizdiği karakterlerle. Daha da önemlisi umutlandı.
Yüreklendirildi. Çünkü epeydir kimse masal
dinlemez/dinleyemez olmuştu. Ve iyilerin mutlaka
mutlu sona ulaşacağı, iyiliklerin
kaybolmayacağı, salaklığın değil ama saflığın
hiç de fena bir şey olmadığı uzun zamandır
dillendirilmiyordu. Sunal'ın filmlerinde belki de
bunları bulduğumuzdan onları bu kadar
sevebildik. Sevindik.
'Arabesk'(!)in bir açıdan ifade ettiği anlamı bir başka
açıdan Kemal Sunal'ın filmleri yakaladı.
'Arabesk'(!)i sadece bir müzik yapıtı olarak dinlemediğimiz
gibi Sunal'ın filmlerini de sadece bir film olarak
izlemedik.
Muavin Osman'ın hikayesini şaşırarak ama umutla ve iştahla
durmadan anlatabilmemizin, usanmadan
dinleyebilmemizin belki de sebebi budur.
Yazarın izniyle Hece Dergisi'nin 44. sayısından alınmıştır.
|
|
|
|
Uyanık geçinen avanaklara her seferinde iyi bir ders
verdiği için aşağılanan kitle, özdeşleşme
imkanı buldu onun çizdiği karakterlerle. Daha da önemlisi
umutlandı.
Yüreklendirildi. Çünkü epeydir kimse masal
dinlemez/dinleyemez olmuştu. Ve iyilerin mutlaka
mutlu sona ulaşacağı, iyiliklerin
kaybolmayacağı, salaklığın değil ama saflığın
hiç de fena bir şey olmadığı uzun zamandır
dillendirilmiyordu. |
|