Yıl:1 Sayı:1  NİSAN 2000

Editörden
Künye
Yazılar - Şiirler
Kültür - Sanat
Mizah

Röportaj

Sağlık
Sizden Gelenler

Anasayfa

 

 
 
 

MARMARA'DA SABAH

Zahid Ünlü

Şu an karanlığın en kesif olduğu zaman… Az sonra Marmara'da sabah olacak. Güneşin doğmasına az kala sokakta sadece serseri köpekler ve belki de uyku tutmayan birkaç kişi… Marmara ise uykulu, sanki sabahın olmasını istemiyor. Arada bir uyanacakmış gibi kıpırdanıyor, sonra tekrar uykuya dalıyor. 

Marmara'nın üstündeki koyu sisler, sanki bir yorgan gibi sarıyor bütün bedenini ve güzelliğini saklıyor gözlerden… Ve sabahın habercileri kuşlar, uykulu gözlerle yuvalarından çıkıyor. Güneşin doğmak üzere olduğunu görünce zamanın ne kadar çabuk geçtiğine hayret ediyorlar. 

Marmara ise artık daha hareketli… Uyurken çıkardığı sesler, yükseklerde iyice belirginleşiyor. Daha fazla dayanamayan kuşlar ise güneş doğarken, aşk-ı şems ile kendilerinden geçeceklerini bile bile, en güzel şarkılarını semâya salıveriyorlar. Ani bir baskına uğrayıp da uykularından kalkan kale mensupları gibi şehir de yavaş yavaş kıpırdanmaya başlıyor. Bunca canlılığa ve harekete rağmen, sabah rüzgârı onlarla alay edercesine yavaş yavaş esiyor. Nebatâtı hafifçe kımıldatıyor, âdetâ okşuyor. Bülbüle açılmaya nazlanan gül, bu okşamaya aldanarak, sevgilisini kahredercesine açılıyor ve bütün güzelliğiyle sabah rüzgârlarına sığınıyor. Ama o bir korsan, bir harâmi gibi, acımasız ve merhametsiz, sadece bir gül ile yetinemeyecek kadar kuvvetli, başka güllere yöneliyor. Kimbilir daha hangi gencecik tomurcukları kandırıp, onların kalplerine aşk oklarının en kuvvetlisini saplayacak?.. Artık güneş de çok sabırsız… Sevgilisi Marmara'yı bir an evvel görmek istercesine ışınlarını dünya üzerine salmak istiyor. İşte şimdi kuşlar daha fazla ötüyor, belli ki az sonra güneş, bütün letâfetiyle ve büyük bir törenle Marmara sularında yıkanacak. Belki de binlerce kuşun aşk ateşiyle kıvranmasına bakmadan Marmara'ya bakacak ve orada güzelliğini görecek. 

Evet, artık güneş doğuyor. Sabaha kadar dayanan birkaç yıldız da kayboluyor semâdan… Artık Marmara ile güneş arasında yalnız kesif bir sis var. O da seviyor Marmara'yı… Koruyor onu her gözden… Her ne kadar güneşe dayanamayacağını bilse de, gitmek istemiyor bir türlü… Ama güneş sabırsız ve istekli…

Artık sis, eteklerini toplayan bir güzel gibi, acı ve kederle dağlara doğru tırmanıyor. Marmara da güneşin ilk ışıklarıyla uyanıyor uykusundan ve belki de uyanmak istemediğinden kollarını uzatıyor sisleri yakalamak için… Fakat nafile…

Artık güneş ve Marmara insanların önünde sadece güzel bir tablo… Fakat insanların çoğu bir zamanların taht şehrinin bu güzel kıyılarının, bir çok donanmaya şahit olmuş, belki de bir çok gemiyi yutmuş olan Marmara'nın farkında bile değiller. İşte Marmara, güzelliğinin fark edilmemesinden kıvranıyor ve eskiden beri olduğu gibi çilesini içine atıyor, gündüzün gürültüsü içinde kaybolup gidiyor.

 

 
Marmara'nın üstündeki koyu sisler, sanki bir yorgan gibi sarıyor bütün bedenini ve güzelliğini saklıyor gözlerden… Ve sabahın habercileri kuşlar, uykulu gözlerle yuvalarından çıkıyor. Güneşin doğmak üzere olduğunu görünce zamanın ne kadar çabuk geçtiğine hayret ediyorlar.
  

Ana Sayfa  l  Editörden  Künye  l  Kültür - Sanat  l  Mizah  l  Röportaj  l  Sağlık  l  Sizden Gelenler  E-Mail