MARMARA'DA
SABAH
Zahid
Ünlü
Şu an karanlığın
en kesif olduğu zaman… Az sonra Marmara'da sabah
olacak. Güneşin doğmasına az kala sokakta sadece
serseri köpekler ve belki de uyku tutmayan birkaç kişi…
Marmara ise uykulu, sanki sabahın olmasını istemiyor.
Arada bir uyanacakmış gibi kıpırdanıyor, sonra
tekrar uykuya dalıyor.
Marmara'nın üstündeki koyu sisler, sanki bir yorgan
gibi sarıyor bütün bedenini ve güzelliğini saklıyor
gözlerden… Ve sabahın habercileri kuşlar, uykulu gözlerle
yuvalarından çıkıyor. Güneşin doğmak üzere olduğunu
görünce zamanın ne kadar çabuk geçtiğine hayret
ediyorlar.
Marmara ise artık daha hareketli… Uyurken çıkardığı
sesler, yükseklerde iyice belirginleşiyor. Daha fazla
dayanamayan kuşlar ise güneş doğarken, aşk-ı şems
ile kendilerinden geçeceklerini bile bile, en güzel şarkılarını
semâya salıveriyorlar. Ani bir baskına uğrayıp da
uykularından kalkan kale mensupları gibi şehir de
yavaş yavaş kıpırdanmaya başlıyor. Bunca canlılığa
ve harekete rağmen, sabah rüzgârı onlarla alay
edercesine yavaş yavaş esiyor. Nebatâtı hafifçe kımıldatıyor,
âdetâ okşuyor. Bülbüle açılmaya nazlanan gül, bu
okşamaya aldanarak, sevgilisini kahredercesine açılıyor
ve bütün güzelliğiyle sabah rüzgârlarına sığınıyor.
Ama o bir korsan, bir harâmi gibi, acımasız ve
merhametsiz, sadece bir gül ile yetinemeyecek kadar
kuvvetli, başka güllere yöneliyor. Kimbilir daha
hangi gencecik tomurcukları kandırıp, onların
kalplerine aşk oklarının en kuvvetlisini
saplayacak?.. Artık güneş de çok sabırsız…
Sevgilisi Marmara'yı bir an evvel görmek istercesine
ışınlarını dünya üzerine salmak istiyor. İşte
şimdi kuşlar daha fazla ötüyor, belli ki az sonra güneş,
bütün letâfetiyle ve büyük bir törenle Marmara
sularında yıkanacak. Belki de binlerce kuşun aşk ateşiyle
kıvranmasına bakmadan Marmara'ya bakacak ve orada güzelliğini
görecek.
Evet, artık güneş doğuyor. Sabaha kadar dayanan
birkaç yıldız da kayboluyor semâdan… Artık
Marmara ile güneş arasında yalnız kesif bir sis var.
O da seviyor Marmara'yı… Koruyor onu her gözden…
Her ne kadar güneşe dayanamayacağını bilse de,
gitmek istemiyor bir türlü… Ama güneş sabırsız
ve istekli…
Artık sis, eteklerini toplayan bir güzel gibi, acı ve
kederle dağlara doğru tırmanıyor. Marmara da güneşin
ilk ışıklarıyla uyanıyor uykusundan ve belki de
uyanmak istemediğinden kollarını uzatıyor sisleri
yakalamak için… Fakat nafile…
Artık güneş ve Marmara insanların önünde sadece güzel
bir tablo… Fakat insanların çoğu bir zamanların
taht şehrinin bu güzel kıyılarının, bir çok
donanmaya şahit olmuş, belki de bir çok gemiyi yutmuş
olan Marmara'nın farkında bile değiller. İşte
Marmara, güzelliğinin fark edilmemesinden kıvranıyor
ve eskiden beri olduğu gibi çilesini içine atıyor, gündüzün
gürültüsü içinde kaybolup gidiyor.
|