Geçen gün işten eve dönüyordum. Saat yirmi dört gibiydi. Gececiyim evet. Bizim mahallenin tek orta halli işletmesi olan konfeksiyon atölyesinde çalışıyorum.
İşten her dönüşte, tek tük yanan ışıklara korkarak bakarken biraz da, eve girince yapacaklarımı sıralıyorum kafamda. Hemen bir şeyler yemiyorum canım. Öyle birden girişiverince yemeğe sonradan hazımsızlık korkusu yaşıyorum. Hemen hemen her gece işten çıkmadan bir saat kadar önce arkadaşlarla birlikte bir şeyler atıştırıyoruz zaten: bisküvi kraker falan... Yarı tok oluyorum anlayacağınız. Bu yarı tok halimle yarım saat kadar dinlenme ve hazmetme mahiyetinde televizyon izliyorum. Sonra evin içinde bilmem neden labirentten çıkışı arayan fareler gibi dolaşıyorum; oysaki ne kadar yalın krokisi var evimizin. Bu dolaşımdan belki de aranımdan sonra bir şeyleri bulmuşum ki/gibi odama geçiyorum ve başlıyorum okumaya.
Evet geçen gün işten dönerken ne olduğunu merak ediyorsunuz biliyorum. Saat yirmi dört gibiydi, yarım saat önce veya yarım saat sonra da olabilir. Komsere de böyle söyledim zaten. Beni saf zannetmesin diye; bir polisiye romanda okumuştum bunu. Polisler bir zanlının saf olduğunu anladıkları zaman ondan şüphe etmemek şöyle dursun bilakis suçu onun üstüne yıkıp olayı çarçabuk kapatmak isterlermiş. Evet ilginç bir ayrıntı/mı? Bu ayrıntı polisiye romanlarında kalsa daha iyi olacakmış.
Komser Mithat babacan bir adammış aslında, öyle insanı yermiş gibi bakması mesleğinin azametinden geliyormuş. Hatta iki sene önce babalar gününde koca T...şehrinin en iyi babası seçilmiş. Biri erkek üç çocuğuna bugüne kadar bir tokat bile atmamış. Memur İhsan anlattı bunları, söylediklerine ilgisiz kaldığımı görünce de ekledi: "Ama sen de saf olma be kardeşim, bu devir de olunur mu böyle ?"
Komser Mithat babacan bir adammış... !
Ee ona kalırsa, bende göründüğüm gibi saf değilim aslında, yok yani aslında safım ama uyanık görünmeye çalışıyorum. Pardon uyanığım ama ben aslında yahu ben nasıl görünüyorum bilmiyorum ki...
Geçen gün işten dönerken yaşadıklarımı kimseye anlatmadım daha, anlatamadım, bilmiyorum ne derler. Her gün işe gidiyorum ve her gün işten dönüyorum ne var bunda ? Ya o gece yaşadıklarımı anlatsam birilerine, yok kim olsa dalga geçer benimle hatta en samimi arkadaşım Lizo bile yüzüme alaysamayla bakar. Hadi buna alışığım, daha da kötüsü azarlar beni, belki de arkadaşlığımız sırf bu 'o gece başıma gelenler'den dolayı biter. Olsun ben üzülür müyüm buna. Hayır canım ne üzülmesi... Ben yalnız kurdum. Ben beni benden başka seven ve bana benden başka değer veren olmadığını bilmiyor muyum sanki. Biliyorum; ama evet yine de insan birilerinin 'beni' sevmesini 'ben'e değer vermesini istiyor be...
Ben yıllardır yalnız yaşıyorum. Kaç yıldır ? Yok aslında bir annem, bir babam hatta kardeşlerim bile var ve onlarda bu evde yaşıyorlar. Konuşuyorlar bile benimle. Ha evet kalabalıklar içindeki yalnızlıktan bahsediyorum ben, anlarsınız ya...
Yoo... kimse beni anlamıyor demeyeceğim ben kimseyi anla-ya-mıyorum galiba. Hele o geçen gece yaşadıklarımdan sonra kim beni anlar ben kime inanırım ? Daha da yalnızlaşacağım anlaşılan...
Aslında diyorum şu 'o geçen geceyi' anlatsam birilerine hem de hiç tanımadığım birilerine. Mesela bizim durağa gidip, dolmuş bekleyenlerden birine anlatsam olanları, sanki rahatlayacağım. Ama olmaz ki. Rahatlamam için beni dinleyecek kişinin önceden beni tanıması gerek. Hatta benim acayipliğimle tanışmış olması lazım. Ya da şöyle yapsam: birisiyle mahsuscuktan arkadaş olsam sonra hiç beklemediği bir anda anlatıversem olanları. Belki çok karamsar biriymişsin diyeceksiniz ama ya o da benim gibi biri çıkarsa...
Ferhan Çavuş doğru söylemiş aslında yedi sene önce. Bak demek ki o beni doğru tanımış. Ne demişti: "Oğlum sen dürüst çocuksun, temiz çocuksun, kimsenin kötülüğünü istemiyorsun ama biraz karamsarsın biraz da kararsızsın." Çaktırmadan gülmüştüm çavuşun söylediklerine. Nasıl yani bir insan hem dürüst hem kimsenin kötülüğünü istemez hem... Ama karamsar olabilir öyle mi? Ha bak kararsız oluşum hakkında söyledikleri doğru olabilir ama... Yok o da anlamamış beni belki de anlatamamış...
Anlamak, anlaşılmak, anlatabilmek anlamsızlaşmak... off ne karışık şeyler bunlar, ne zormuş anlaşabilmek
Yok ben Lizo'yu arayayım en iyisi, kaç yıllık arkadaşım, anlatayım o geceyi. Ne de olsa onun alaysamalarına alışığım o da benim acayipliklerime alışık, e yuvarlar gideriz işte geceyi.
Arayayım da gelsin. Biliyor musunuz aslında ben Lizo'yu pek sevmem, tamam canım, onun da kötülüğünü istemem; diyeceğim onunla görüşmekle görüşmemek arasında fazla bir fark yok aslında. O kadar sade biri, iki sene görüşmesek bir telefon olsun etmesem, ne oldu ya hiç arayıp sormuyorsun demez. Demez herhalde... Demez olur mu, ne gıcığın biridir o. Cıkk... boşver Lizo'yu şimdi. Onun alelâdeliğine kapılamam.
Öyle birileri dinlemeli ki beni olanları anlattıktan sonra da ilginç bir şeyler olmalı benim açımdan. Yani bir şeyler değişmeli, evet evet o geceyi şöyle absürt birilerine anlatmalıyım, gece de absürttü ya...
Nerden bulacağım böyle absürtleri, benim çevremde herkes normal ya da normal gözükmeye çalışıyor. Ha o zaman bu açıdan bakalım olaya: aslında normal olup absürt gözükmeye çalışanlar da olabilir değil mi. İşte öyle birine denk gelsem. Ben de mi öyleyim zaten. Ama emin olamıyorum ki bundan. Kararsız mı neyim ya hani yok karamsar ama kararlı (!) İşte sorun da burda: ben ne olduğuma karar veremiyorum.
Tamam hadi o geceyi unutalım.
Şu kavram karmaşasını falan da unutun. Unutayım.
Burdan başlayalım.
Şurdan başlayayım:
Üçüncü sayfa.
Şöyle başlamış:
"Genç kararsız gecelerin karamsarlığıyla kahroluyordu. Kifayetsiz muhayyilesinde karanlıklara kibrit çakacak bir karınca gücü bile yoktu; ama kafasının bir yerlerinde işte, bin deve gücünde kaşıntı yapabilen karıncalar olabiliyordu. Karışık, her şey çok karışıktı, ekseri karmaşık, çapraşık aynı şeyler keza"
Sabaha daha çok var/dı.
Off !
Yok ben bu işi bırakıyorum konfeksiyon falan... Daha değişik şeyler...
En iyisi şu 'o gece'yi anlatayım size...
Geçen gün işten eve dönüyordum. Saat yirmi dört gibiydi. Gececiyim evet. Bizim mahallenin tek orta halli işletmesi olan konfeksiyon atölyesinde çalışıyorum.